31 Temmuz 2012 Salı

2012 Londra Türkiye Futbol Milli Takımı Kadrosu

Futbolda olimpiyatlarda yer almayı başaramadık… Yine başaramadık da diyebiliriz zira daha önce futbol anlamında sadece 1952 yılında katıldığımız bir turnuva bizim için olimpiyatlar. Olimpiyatlarda erkek futbol müsabakalarına 16 takım katılıyor ve bu takımlar hakkında kısa bir analizi şu yazıda yapmıştık. O yazıda önemli favorilerden olduğunu belirttiğim İspanya, ilk 2 maçında muhteşem kadrosuna rağmen büyük hayal kırıklığı yarattı ve elendi. Brezilya, kadrosu itibariyle artık açık ara en büyük favori diyebiliriz.

Ülkemizin de yer aldığı Avrupa kıtasından olimpiyatlara gidebilmek için, olimpiyatlardan önce düzenlenen son 21 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası’nda başarılı olmak gerekiyor. 2012 Londra Olimpiyatları’na Avrupa’dan, 2011 21 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası’ndan şampiyon İspanya, finalist İsviçre ve Olimpiyat Play-Off’unda, bir diğer adıyla üçüncülük maçında, diğer yarı finalist Çek Cumhuriyeti’ni yenmeyi başaran Belarus katılıyor. Büyük Britanya ise ev sahibi olduğu için direkt olarak turnuvada…

Aslında bu yazının konusu turnuvaya katılması durumunda seçilecek Türk Milli Takımı... Bazı milli takımlar A Milli Takım hocalarıyla bazıları ise farklı teknik direktörlerle turnuvada yer alıyor. TFF yapılanmasında U-23 Milli Takım teknik direktörü bulunmadığından, katılmış olsak turnuvada takımımızın başında Abdullah Avcı yer alacaktı diyebiliriz. Ekipler turnuvaya 2’si kaleci olmak üzere 18 kişi ile katılıyor ve bunlardan en az 15’inin 1 Ocak 1989 ve sonrasında doğmuş olması zorunlu. Diğer 3 oyuncu için herhangi bir sınırlama bulunmuyor.

Ülkemizin 1 Ocak 1989 ve sonrası oyuncu portföyüne baktığımızda olimpiyatlara renk katabilecek bir oyuncu grubu çıkarabiliyoruz diye düşünüyorum. Kale için Mayıs ayında açıklanan A Milli Takım kamp kadrosunda bulunan Fehmi Mert Günok ve geçen sezonu Samsunspor’da oynayarak geçiren Ertuğrul Taşkıran ilk tercihler olacaktır. Bu ikili hali hazırda yaşları tutmadığından Ümit Milli Takım’a seçilemiyor ve A2 Milli Takım’ın kalecisi durumunda. Defans için oldukça iyi bir kadro kurulabiliyor. Sol taraf için Hasan Ali Kaldırım ve İsmail Köybaşı, defansın ortası için ise Ömer Toprak, Serdar Kesimal ve Semih Kaya yeterli alternatifler. Serdar Kesimal sağ bek de oynayabiliyor ancak bu mevkide bir sıkıntı söz konusu. Dolayısıyla buraya Gökhan Gönül çağrılarak 3 kontenjanın 1’i kullanılabilir.

Orta sahada da elimizde iyi alternatifler mevcut. Werder Bremen’den Mehmet Ekici, Alper Potuk, Sercan Sararer, Gökhan Töre, Necip Uysal ve Reading’ten Jem Karacan yeterli alternatifler. Burada kontenjan hakkından Arda Turan’ın da takıma çağrılma ihtimali mevcut. Tabii tercih hakkı Selçuk İnan, Hamit Altıntop, Nuri Şahin ve hatta Mehmet Topal gibi oyuncular için de kullanılabilir ama Arda Turan daha gerçekçi bir alternatif olarak duruyor.

Forvete ilk yazılacak isim yaşı büyük olsa da Burak Yılmaz olurdu diye düşünüyorum. Burak Yılmaz ile birlikte kontenjan hakkı da dolmuş oluyor tabii. Gaziantepspor’dan Muhammet Demir ve orta saha oynayabilme özelliği olan ve Mayıs ayındaki A Milli Takım kampında bulunan Tunay Torun Abdullah Avcı’nın forvetteki diğer tercihleri olurdu diye düşünüyorum.

Bu oyuncular dışında Emre Çolak, Cenk Tosun, Serdar Aziz, Soner Aydoğdu, Batuhan Karadeniz, Kemal Tokak, Özgür Çek ve Musa Nizam gibi ligde forma giyen oyuncuların da alternatifler arasında olacağı bir jenerasyonla gidebilirdik Londra’ya. Yaşları tutmasına rağmen, genç milli takımlar tercihini başka ülkelerden yana kullanmış ancak henüz A Milli Takım tercihi bilinmeyen Taner Yalçın, Tolgay Ali Arslan, Deniz Naki, Yunus Mallı, Tolga Ciğerci ve Atila Turan gibi oyuncular da bu yıl için olmasa da uzun dönemde bu jenerasyonun oyuncuları ile birlikte düşünülebilecek isimler olarak not edilmeli.

Mademki fantezi bir olimpiyat kadrosu üzerine yoğunlaştık, seçtiğimiz kadrodan bir ilk 11 yaparak yazıyı sonlandıralım.


30 Temmuz 2012 Pazartesi

Okben Ulubay MVP, Yıldızlarımız Şampiyon


4 yılda bir bulabildiğimiz olimpiyatlar başlamışken ülke futboldan başka sporlar olduğunu da hatırlamak üzereyiz… Diğer sporlar olimpiyat sayesinde hatırlanacak belki ama futbol dışında bize kendisini hiç unutturmayan bir spor da basketbol… İşte dünyanın en iyi sporcuları Londra’dayken ve olimpiyat heyecanı tüm hızıyla devam ederken, herkesi bir anda Vilnius’a, henüz 16 yaşındaki çocuklarımızın maçına kilitleyebilen bir spor basketbol. 16 Yaş Altı, bir başka deyişle Yıldızlar Avrupa Basketbol Şampiyonası Finali’nde rakibimiz Fransa’ydı ve gençlerimiz kupayı alarak 7 yıl aradan sonra bu başarıyı kazandılar. Ayrıca bu, 1977 ve 2005’ten sonra oyunlar tarihindeki 3.şampiyonluğumuz…

Takımımız turnuvada 9 karşılaşma oynadı ve bunların 7’sini kazanarak şampiyon olmayı başardı. Turnuvanın MVP’si seçilen Anadolu Efes’ten Okben Ulubay ile birlikte Pınar Karşıyaka’dan Egemen Güven, Anadolu Efes’ten Oğulcan Baykan, Fenerbahçe Ülker’den Mehmet Alemdaroğlu ve Banvit’ten Tolga Geçim şampiyonlukta ciddi pay sahibi olan oyunculardı. Turnuvada sayı, ribaunt ve asist istatistiklerinde hiçbir oyuncusu ilk 5’te yer almayan bir ekibin şampiyon olması yıldız millilerimizin takım olmayı başarabildiğini net olarak ortaya koyuyor. Burada takımın başantrenörü Ömer Uğurata’yı kesinlikle tebrik etmek gerekiyor. Ömer Uğurata’nın aynı zamanda İTÜ Elektronik Mühendisliği mezunu olduğunu da not düşmek lazım diye düşünüyorum. Basketbolda Avrupa ve Dünya Şampiyonaları’nda final oynuyor olmamızın, neredeyse her sene NBA Draftı’nda oyuncularımızın dünyanın en önemli ligi tarafından seçiliyor olmasının kısacası futbolda bir türlü çok isteyip de yapamadığımızı basketbolda yapıyor olmamızın altında yatan sebep bence tam olarak bu. Basketbolda gerek oyuncularımız gerekse hocalarımız genel olarak eğitimli, lisan bilen insanlar. Özellikle alttan gelen yeni nesil oyuncular iyi okullardan mezun oluyor. Bu da basketbolda başarıyı getiren temel nokta. Aynı başarıyı futbolda da sağlayabilmemiz için özellikle hocalarımızın eğitimi konusunda kısa vadede çok yol kat etmemiz gerektiği su götürmez bir gerçek.

Tekrar yazının asıl konusuna 1996’lı yıldızlarımıza dönecek olursak, bu jenerasyon için şunu söylemenin yanlış olmayacağını düşünüyorum; 2006’da ülkemizde düzenlenen 20 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası’nda 2.olan ve Ersan İlyasova, Semih Erden, Cenk Akyol, Oğuz Savaş, Ömer Aşık gibi oyuncuları barındıran jenerasyondan daha heyecan verici bir grup geliyor. Okben Ulubay ile yazıyı sonlandıralım… Turnuvanın MVP’si seçilen Okben’in 1 yaş büyüklerle oynadığını ve seneye yine bu turnuvada oynayabileceğini not düşmekte de fayda var. Okben, Hidayet Türkoğlu, Ersan İlyasova ve Enes Kanter gibi kendi jenerasyonuna liderlik edebilecek, hatta eden bir isim. 2015 Avrupa Basketbol Şampiyonası ile birlikte Okben Ulubay’ı A Milli Takım’da seyretmeye başlayacağımızı umut ediyorum.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Fatih Terim Yeniden Elit Teknik Direktörler Arasında


5-6 Eylül 2012 tarihinde Nyon’da bu yıl 14.sü düzenlenecek UEFA Elit Teknik Direktörler Forumu’na Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim de davet edildi. Bu forum, katılacak üst düzey teknik direktörlerin büyük futbol organizasyonları, son gelişmeler, futbolun nasıl ilerleyeceği gibi konuların yorumlanacağı, yapılabilecekler hakkında UEFA’ya muhtemel yol haritalarının sunulacağı, 2 gün boyunca fikir alış verişi yapabilecekleri bir platform.

Aslında bu forum Fatih Terim’in çok da yabancı olduğu bir yer değil. 2002 yılında forumun 4.sü düzenlenirken Fatih Terim yine orada yer almış ve Capello, Lippi, Mourinho, Wenger, Del Bosque, Van Gaal, Hitzfeld gibi önemli teknik adamlarla fikir alış verişinde bulunmuştu. Aslında burada Türk futbolu adına görülmesi gereken nokta, Fatih Terim’in tekrar 2002 yılında Avrupa futbolunda sahip olduğu prestije kavuşmuş olması. Akdeniz Oyunları Şampiyonluğu, Türkiye A Milli Takımı’nı tarihinde ilk kez Avrupa Futbol Şampiyonası’na taşıması, Galatasaray ile 4 sene üst üste lig şampiyonluğunu UEFA Kupası ile taçlandırarak Türkiye’nin bunu başaran ilk teknik adamı olması ve Milan’da çalışmış olması gibi başarılarıyla elde ettiği bu prestij, Milan’dan çabuk ayrılmasının hemen akabinde Galatasaray’da oldukça başarısız geçen ikinci döneminin ardından sarsılmıştı.

Türk Milli Takımı ile 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda ulaştığı yarı final başarısı ve tarihinin en kötü sezonlarından birini geçiren Galatasaray’ın başına kurtarıcı sıfatıyla üçüncü kez geçmesiyle ilk senesinde şampiyon olmayı başararak Galatasaray’ı 6 sene aradan sonra tekrar Şampiyonlar Ligi’ne taşımış olması Fatih Terim’i tekrar en üst düzey teknik direktörler arasına taşımış oldu. Elbette bu sene Şampiyonlar Ligi’nde elde edeceği olası başarılar Fatih Terim’i ilerleyen senelerde de bu tip prestijli organizasyonlarda görmemizi sağlayacaktır.

24 Temmuz 2012 Salı

Felipe Melo'ya Muhtemel Bir Alternatif: Serigne Kara Mbodj


Galatasaray ile Felipe Melo arasındaki görüşmelerin tıkandığı haberinin ortaya çıktığı andan itibaren, geçen sene Galatasaray’ın şampiyonluğunda en büyük paylardan birine sahip olan orta alan mevkiinde Selçuk İnan’ın yeni partnerinin kim olacağı ile alakalı çok fazla spekülasyon yapılacaktır. Aslında Melo’nun daha 2-3 gün kadar önce Galatasaray ile anlaştığına dair twitler attığını unutmamakta fayda var. Bu durum Galatasaray ile Felipe Melo’nun Juventus’u zor durumda bırakarak transferin daha ucuza bitmesini sağlamak adına yaptığı bir hamle de olabilir. Yine Felipe Melo’nun “Ayın 29’unda ailemle olmayacağım” twiti de önemli bir gösterge. Bu transferin olumlu veya olumsuz kesin olarak netleşmesi için 1 Ağustos’u beklemek gerekir diye düşünüyorum.

Felipe Melo alınmayacak ise o pozisyon için Galatasaray kesin olarak bir oyuncuyu takıma katacaktır. Önümüzdeki 1 hafta içerisinde bu mevkii için çok fazla isim ortaya atılacaktır. Aslında Felipe Melo’nun Galatasaray’ın sağlam omurgasını bozulmaması ve Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde başarılı olabilmesi adına çok önemli olduğunu düşünsem de bu yazı Felipe Melo’nun olası bir alternatifini ortaya sürmek için yazılıyor: Tromsö’den Serigne Kara Mbodj.

Tromsö’ye katıldığı Şubat 2010’dan bu yana 2,5 sezonda 67 maçta forma giyen ve takımın en önemli oyuncusu konumuna gelen Kara Mbodj, iyi bir ön libero olmak için gerekli özelliklerin hemen hemen tamamını kendisinde barındırıyor. 1.92’lik boyuyla normal bir orta saha oyuncusu için oldukça farklı ve iyi bir fiziğe sahip. Çok uzun boylu oyuncuların genel özelliğinin aksine topla arasının kötü olmaması ise en büyük artısı olarak kabul edilebilir. Sahada mücadele etmekten hiç vazgeçmeyen Kara, boyu ile duran toplarda da rakipler için çok önemli bir tehdit. Hele ki son 1 yıldır Galatasaray’da duran topları Selçuk İnan’ın kullandığı düşünüldüğünde Kara Mbodj’un muhtemel tehdit katsayısı daha da artacaktır. Selçuk İnan demişken Kara’nın Tromsö orta sahasında Norveçli Jenssen ile kurduğu ortaklığı burada Selçuk İnan ile de gerçekleştirme ihtimali hiç de azımsanmamalı. Tromsö’de 61 lig maçında 8 gol bulan Kara’nın bu istatistiğinin de bir ön libero için oldukça iyi olduğunu söyleyebiliriz.

Bu sezon, Hamit Altıntop, Burak Yılmaz ve Amrabat gibi önemli oyuncuları alan Galatasaray’ın Kara gibi genç ve Türkiye’de çok fazla bilinmeyen bir oyuncuyu alma kredisi olduğunu düşünüyorum. Bonservisinin çok pahalı olmaması ve genç yaşında kendi yetiştiği kültürden (Senegal) çok farklı bir ortama sahip olan Norveç’e gelerek hemen başarılı olmuş olması da oyuncu için oldukça iyi bir veri. Ayrıca henüz 22 yaşında bir oyuncu olması, yakın gelecekte Galatasaray’ın kendisinden önemli paralar kazanabilmesi açısından oldukça önemli.

Başta Arsenal olmak üzere Avrupa’nın önde gelen ekipleri tarafından takip edilen ve Norveç Ligi’nin şu anda kesinlikle en gelecek vaat eden oyuncusu olan Kara, Londra Olimpiyatları’nda Senegal U23 Milli Takımı ile yer alacak. Senegal Milli Takımı’nın en çok akılda kalacak oyuncularından biri olacağını düşündüğüm Kara Mbodj’u seyretmeyi şimdiden herkese öneriyorum. 

22 Temmuz 2012 Pazar

Arda Turan Neden İlk Tercih Olmamalı


Normal şartlarda Arda Turan’ın Türkiye’ye dönüş ihtimalini tüm Galatasaraylıların büyük bir sevinçle karşılaması gerekiyordu ama tam olarak öyle olmadı. Hakan Şükür’ün 6 aylığına yaşadığı Torino macerasına benzer şekilde kısa süre sonra geri dönmek istediğine dair haberler çıkan Arda Turan bunları yalanlamadığına göre, haberlerin doğru olma ihtimali oldukça yüksek.

Arda Turan’ın Türkiye’ye dönüşünü Galatasaray ve Arda açısından masaya yatıralım… Öncelikle Arda’yı sadece Atletico’lu Arda olarak görürsek, Galatasaray daha bu Mayıs’ta UEFA Kupası kazanan bir takımın önemli bir oyuncusunu, iyi bir oyuncuyu almış olacak. Bunun dışında yabancı kontenjanının önümüzdeki 3 yıl içinde kademeli olarak azaltılacağını düşündüğümüzde Arda Turan’ın yerli bir oyuncu olması da Galatasaray’ın kesinlikle menfaatine… Olaya teknik – saha içi boyutundan bakınca da Arda Turan’ın yıldızlarla bezenmiş Galatasaray kadrosunda, tüm sorumluluğun kendisi üzerinde olmadığı halde, Fatih Terim yönetiminde başarılı olacağı, yakın arkadaşları Selçuk inan ve Burak Yılmaz’ın varlığının performansını artıracağı aşikâr. Yani ödenecek bonservis ve yıllık ücret gibi faktörleri ihmal ederek söyleyebiliriz ki, Arda’nın transferi saha içi anlamında başarılı bir transfer olur.

Ancak bu transferin Arda Turan’ı İspanya’ya gönderen saha dışı faktörleri de var. Öncelikle daha geçen sezon İspanya’ya transfer olmuş ve ilk senesinde Avrupa Kupası kazanmış 25 yaşındaki bir futbolcu neden geri dönmek ister? Bunun cevabı oldukça basit… Arda Turan Türkiye’de el üstünde tutulan, her yaptığı haber olan, göz önünde bir insandı. Galatasaray’da takımın saha içi liderliğinin yanında kaptanlık da kendisine verilmişti. Özellikle kaptan olduktan sonra, dönemin başkanı Adnan Polat’ın çok da becerikli olmayan yönetiminin etkisiyle, deyim yerindeyse işin tadı kaçmıştı. Arda Turan’ın bu ilgiyi İspanya’da kendi etrafına çekmesi tamamen ihtimal dışı. Bırakalım İspanya’yı ve Madrid’i, kadrosunda Falcao, Diego gibi oyuncuları barındıran geçen seneki A. Madrid bünyesinde dahi lider olma durumu yoktu. Arda’nın Türkiye’deki ilginin İspanya’da olmamasından rahatsız olduğunu, Türkiye’de zaman zaman çıktığı yayınlar ve bu yayınlarda alakalı-alakasız olarak yaptığı açıklamalardan da anlamıştık. İşte Arda, eğer dönmek istiyorsa, böyle bir sürecin sonunda bu sayılan faktörlerin, taraftarı olduğu Galatasaray’ın yeniden kaliteli bir kadro kurması ve kendi takımı Atletico Madrid’den farklı olarak Şampiyonlar Ligi’nde yer alacak olması noktaları ile birleşmesinden ötürü gelmek istiyor.

Duruma bir de Galatasaray ve Galatasaray taraftarı açısından bakmak lazım. Galatasaray’ın Arda’ya ihtiyacı var mı? Arda Turan gibi bir isme Fatih Terim’in hayır diyeceğini zannetmememle birlikte, takımın geçen sene yakalanan ahenginde Arda’nın takımdan ayrılışının olumlu etkisi olduğunu Terim’in asla göz ardı etmemesi gerekiyor. Son 2 sezonda saha içinde takımın her şeyi konumuna gelmiş bir Arda Turan vardı ve bu durum Galatasaray’ın tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşamasının temel sebeplerinden biriydi. Fatih Terim’in geçen sezon o bitmiş takıma “şampiyon” şeklini kısa bir sürede verebilmesinde, takımda Arda Turan gibi henüz lider olma özelliklerini tam anlamıyla kazanmadan takıma lider yapılan bir figürün olmamasının payı çok büyüktü. Elbette şu anda yeni bir kadro kuruldu ve kadroda Hamit Altıntop, Ujfalusi, Selçuk İnan ve tekrar alınırsa Felipe Melo gibi lider ruhlu oyuncular var. Böylesine bir kadroda Arda’nın daha dengeleyici bir unsur olacağı gerçeğini göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum.

Galatasaray taraftarı Arda konusunda tamamen ikiye bölünmüş durumda. Bir kısım taraftar kendisini kesinlikle istemezken diğer kısım ise dönmesini çok istiyor. Aslında istemeyen kesimin daha fanatik olan, Arda’nın taraftara yaptığı giderleri unutmayan grup olduğu gerçeği de var. Yani muhtemel bir dönüşte Arda Turan, Seyrantepe sakinlerinin büyük kısmını oluşturan bu taraftar grubunun göz hapsinde olacak diyebiliriz. Tabii bu durumun gelecek başarılarla kapanacağı da her zaman taraftar-futbolcu ilişkisi anlamında masanın üzerinde duran bir gerçek.

Kısacası Arda Turan transferinin olumlu-olumsuz yönleri var ve bu faktörlerin tamamını masaya yatırarak kararı verecek olan kişiler Galatasaray yöneticileri ile teknik heyeti. Benim şahsi görüşüm ise 2000 yılında UEFA Kupası kazanan Galatasaray kadrosuna benzer bir kadro kurmaya çalışan Fatih Terim’in şu anda yapması gereken takımı saha içinde diğer takımların bir adım önüne geçirecek, organize edecek, deyim yerindeyse takımın hem beyni hem de omuriliği olacak bir oyuncu bulmak… Elbette bu görevi o dönemde kusursuzca yerine getiren Hagi’yi tekrar bulmak çok kolay değil. Ancak bu göreve Galatasaray’da daha önce soyunmuş ve çok da başarılı olduğunu söyleyemeyeceğimiz Arda Turan ilk tercih olmamalı diye düşünüyorum. Uzun zamandır Galatasaray’a gelme ihtimali olduğu yazılan, Brezilya’da transfer döneminin kapanmasıyla oraya dönme ihtimali ortadan kalkan ve Türkiye’ye gelirse Süper Lig’in en iyi oyuncusu olacak olan Paris Saint Germain’li Nene’nin bu görev için en donanımlı aday olduğuna inanıyorum.

20 Temmuz 2012 Cuma

Gheorghe Hagi'nin Eli


Dün akşam Hagi’nin kurduğu futbol okulu ve bu okulun bu sezon Romanya 1.Ligi’nde mücadele edecek takımı Viitorul Constanta üzerine konuşurken konu başka yerlere, milli takımlara da geldi. Hagi’li Romanya’nın birçok turnuvaya katıldığını ve o jenerasyonun bıraktığı tat olarak bizim 96-2002 jenerasyonuna benzediğini düşündüm. Tabii bu 2 jenerasyonun somut olarak sadece bir ortak noktası var: Gheorghe Hagi.

Romanya Milli Takımı ile 6 büyük turnuvaya (EURO 1984, 1996, 2000 – Dünya Kupası 1990, 1994, 1998) katılan Gheorghe Hagi’nin Romanya futboluna büyük katkı yaptığı ortada. O dönemde başarılı olan ve yaptığı şikelerin de yardımıyla Avrupa’da finaller oynayan Steaua Bükreş’in amiral gemiliğini yaptığı Romanya futbolu birçok turnuvaya katılarak dünya futbolunun önemli oyuncularından biri olmuştu. Mircea Lucescu’nun teknik direktörlüğünde gidilen EURO 1984’te çok farklı ve nispeten yaşlı bir oyuncu grubuyla oynayan Hagi, diğer tüm turnuvalarda ekibin en önemli oyuncusu ve lideri konumundaydı desek yanılmış olmayız.

Romanya’nın kaptanı olarak G. Popescu, Dan Petrescu, Balint, Piturca, Lacatus, Stelea, Munteanu, Lupescu, Ilie, Moldovan, Filipescu ve teknik direktör Iordanescu ile birlikte harika bir jenerasyon yakalayan Hagi’nin ekibine çok iyi bir liderlik yaptığını kesinlikle söyleyebiliriz. Bu ekiple katıldığı her Dünya Kupası’nda gruptan çıkan Romanya, 1990’da İrlanda’ya 2.turda, 1994’te ise İsveç’e çeyrek finalde penaltılarla elenerek ne kadar şanssız bir takım olduğunu gösteriyordu. Kısacası Hagi’nin elinin değdiği, içinde yer aldığı bu jenerasyon özellikle 1994 Dünya Kupası ile hafızalara kazındı.

Gheorhge Hagi’nin içinde bulunduğu ve elinin değdiği bir başka jenerasyon ise bize hiç uzak değil. 1993 Akdeniz Oyunları ile ortaya çıkmaya başlayan ve 1996’da Türkiye’nin tarihinde ilk kez Avrupa Futbol Şampiyonası’nda boy göstermesini sağlayan Fatih Terim önderliğindeki jenerasyonun çağ atlamasının tam bu döneme denk gelmesi ile Gheorghe Hagi’nin Galatasaray’a katılma tarihinin aynı olması bir tesadüf olmasa gerek. Tecrübe kazandığımız EURO 96’dan sonra EURO 2000’e ve 2002 Dünya Kupası’na katılmayı başardık. Bu zaman diliminde A Milli Takım’a sakat olmadıkları dönemlerde çağrılan isimlerden Bülent Korkmaz, Ergün Penbe, Hakan Ünsal, Fatih Akyel, Ümit Davala, Emre Belözoğlu, Suat Kaya, Tugay Kerimoğlu, Okan Buruk, Hasan Şaş, Arif Erdem ve Hakan Şükür aynı zamanda saha dışında Fatih Terim, saha içinde Gheorghe Hagi’nin liderliğini yaptığı takımda birlikte forma giyiyordu. Hatta daha da ileri giderek A Milli Takım’ın o dönemde Taffarel’in yerine Rüştü Reçber, Popescu’nun yerine Alpay ve Hagi’nin yerine ise Sergen, Mustafa İzzet ve Yıldıray üçlüsünden birini yerleştirerek büyük çoğunlukla Galatasaray’ın kadrosuyla sahaya çıktığını söyleyebiliriz.

Romanya Milli Takımı’na benzer bir şekilde Hagi’nin saha içi liderliğini yaptığı Galatasaray’dan gelen oyuncuların büyük ağırlığını oluşturduğu Türk Milli Takımı da 2002 Dünya Kupası’nda iz bırakmayı başardı, hatta Romanya’nın yapamadığını da yaparak madalya aldı. Hagi’nin ne kadar önemli bir oyuncu ve lider olduğunu Galatasaray ve Steaua Bükreş’te yaptıklarından, Real Madrid, Barcelona gibi takımlarda olmasından zaten anlayabiliriz. Ancak 2 ülkenin futbol kaderine bu kadar etki edebilen başka bir oyuncu var mıdır gerçekten merak ediyorum.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Olimpiyat'ta Futbol Ateşi


Londra Olimpiyatları’nın başlamasına çok az zaman kaldı. Olimpiyat dendiğinde akla genel olarak atletizm ve yüzme gelse de özellikle basketbol ve futbol da çok yakından izlenen sporlar. Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonası, Copa America gibi turnuvalar olimpiyatların önünde geliyor ancak önemli futbolcuların dahi olimpiyat madalyasını önemsediğini ülkelerinin olimpiyat kadrosunda yer alan Ryan Giggs, Edinson Cavani, Luis Suarez, Thiago Silva, Marcelo, Hulk, Javi Martinez, Juan Mata ve kadroya giremediği için çok üzülen David Beckham örneklerinde net olarak görüyoruz.

Takımlara ve kadrolara baktığımızda son 5 senede her turnuvada en önde olan İspanya’yı ve Brezilya’yı diğer ekiplerin önünde görüyorum. Uruguay ve ev sahibi Büyük Britanya da yıldızlarıyla diğer takımlardan biraz daha şanslı gibi. Tüm takımların kadrolarına şu adresten ulaşılabilir.

İspanya’nın kadrosunda EURO 2012’de şampiyon olan Jordi Alba, Juan Mata ve Javi Martinez’e ek olarak Adrian, Muniain, Azpilicueta, De Gea, Alvaro Dominguez, Tello gibi fark yaratacak oyuncular bulunuyor. İspanya, gerek A Milli gerekse genç seviyelerde turnuva oynamaya ve kazanmaya son derece alışkın oyuncuları bulundurması bağlamında da önemli bir favori. A Milli Takımı’nda Barcelona ve Real Madrid hegemonyası bulunan İspanya’nın Olimpiyat kadrosunda Real Madrid’den hiç oyuncu bulunmazken Barcalı 3 oyuncu (Montoya,Tello, Alba) var.

Brezilya Milli Takımı için de yıldızlar geçidi diyebiliriz. Teknik Direktör Mano Menezes 23 yaşın üstündeki 3 oyuncu kontenjanını çok önemli oyunculardan yana kullandı. Bir önceki olimpiyatta da takımda olan Thiago Silva, Hulk ve Marcelo Brezilya’nın 23 yaş üstü oyuncuları. Bu yıldızların yanında seyredeceğimiz Neymar, Leandro Damiao, Lucas Moura, Oscar, Ganso ve 4 yıl önceki olimpiyatlara katılmış olmasına karşın yaşı hala tutan Pato, Brezilya’nın futbolseverleri şimdiden heyecanlandıran oyuncuları.

Bu 2 ülkenin dışında da yazının girişinde belirttiğimiz gibi önemli oyuncular var. Ülke ülke bakarsak; Büyük Birtanya’da Ryan Giggs, Micah Richards, Craig Bellamy, Senegal’de Kara Mbodj, Uruguay’da Cavani, Suarez, Coates, Gaston Ramirez, Abel Hernendez, Gabon’da Pierre Aubameyang ve Bruno Manga, Meksika’da Giovani Dos Santos ve Marco Fabian, Güney Kore’de Park Chu-Young, İsviçre’de Diego Benaglio ve Ricardo Rodriguez, Belarus’ta Renan Bressan, Mısır’da Ahmed Hegazy ve Mohamed Salah, Japonya’da Takashi Usami, Fas’ta ise Galatasaray'a 8.5 milyon avroluk bir transfer yapan Nureddin Amrabat ve eski İnterli Houssine Kharja öne çıkan oyuncular.

Olimpiyatlarda futbol denince akla gelen takımlardan olan Arjantin’in yokluğu hissedilecektir. Turnuvanın en çok merak edilen noktalarından biri de son olimpiyatta sivrilen ve Fellaini, Kompany, Vermaelen, Mirallas, Vertonghen, Dembele’li kadrosuyla yarı final oynayarak önemli iş yapan Belçika gibi bir sürpriz gelecek mi?  

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Bu Kez "Ancak" Yok... FM 2013 Türkçe Olacak!!


FM 2010 Türkçe Olacak! Ancak!!!” başlıklı yazıyı yazalı neredeyse 3 sene olmuş. 3 senedir o “Ancak” şartları sağlanamamıştı ama SI Games Stüdyo Direktörü Miles Jacobson’un kendi twitter hesabından yaptığı açıklamayla FM 2013’te Türkçe opsiyonunun yer alması kesinleşti. Artık gerek İngilizce seviyesi yeterli olmayan futbol âşıkları gerekse oyunu tamamen Türkçe oynamak isteyen FMseverler istediklerine ulaşmış olacak.

Bu arada oyunun Türkiye datasını hazırlayan ve benim de bir parçası olduğum Turksportal, Türkçe çeviri aşaması için yardımcı olabilecek arkadaşlar arıyor. İlgilenenler şuradan ulaşabilir. Daha oyunun çıkmasına 3 aydan fazla bir süre var belki ama Türkçe FM heyecanının birçoklarını şimdiden sabırsızlandırdığını çok yakından biliyorum. 3 ay evvelinden iyi eğlenceler…

Sadece Futbol...

Geçen sene Temmuz ayının başıyla birlikte sadece futbol dünyamızın değil tüm Türkiye’nin dâhil olduğu süreç biter gibi oldu. Futbola ne kadar âşık olsak da hemen herkesin bu süreçten olumsuz etkilendiğini görmek zor değil. Örneğin bu blogda geçen Temmuz’dan bu yana yazılan yazı sayısında da inanılmaz bir düşüş oldu ve bunun şike süreciyle alakasız olduğunu düşünmek hemen hemen imkânsız…

Mahkeme kararları süreci şimdilik bitirdi. Tabii burada Türk futbolunun en önde gelen kulüplerinden biri olan Fenerbahçe’yi idare eden kişilerin çok ciddi cezalar alması yüz kızartıcı… Ancak daha da yüz kızartıcı bir durum var ki, o da zamanın yöneticisi ve teknik direktörü ceza almış bir takımın o dönemde başkanı olan kişinin en tepesinde olduğu bir federasyonun yetkili kurullarının deyim yerindeyse olayı oldubittiye getirmesi. Burada kulüp ve şahıs isimleri zerre kadar önemli değil. Önemli olan milyonlarca insanın en büyük zevki haline gelmiş futbolun senaryosu önceden yazılmış sinema, tiyatro gibi oynanmış olması. Bu sıkıcı sürecin nasıl işleyeceğini Yargıtay aşamasından sonra göreceğiz. Sonuç ister istemez merak ediliyor olsa da bundan sonra asıl üzerinde durmamız gereken noktalar takımlarımız, sahadaki stratejiler, yapılan transferler ile bu transferlerin stratejilere olası etkileri, milli takımlar ve genç oyuncular vs. olacak.

Örneğin 2 yıldır “dükkân kapalı” bir şekilde Avrupa puanı alamayan Galatasaray’ın ve (oynayabilirse) Fenerbahçe’nin bu sene hem kendi gelecekleri hem de ülke puanımız adına son derece önemli olan Avrupa Kupası yolculuklarını yakinen blogda takip etmeye çalışacağım.

Avrupa’da çıkış yapan, Türk Milli Takımı’nı seçme ihtimali bulunan genç oyuncular da zaman zaman blogda konu olacak. Yavaş yavaş başlayalım…