23 Temmuz 2015 Perşembe

Yepyeni Bir Dönem Yepyeni Bir Oluşum: TrScouts


2,5 sene evvel o dönemde ayyuka çıkmış olan yabancı oyuncu problemi ile alakalı bir yazı son gönderi olmuş 500 yazılık geçmişi olan bu blogda...  Aradan geçen dönemde yabancı oyuncu uygulamasında ciddi değişiklikler oldu, sınır iyice esnetildi. Artık kulüpler 14 yabancı futbolcuyla sözleşme imzalayabiliyor. 

Yabancı futbolcu sınırlamasında ciddi yenilikler var ama ülke futbolumuzun bundan fayda görebilmesi için kulüplerin yabancı oyuncu seçiminde dikkatli olması, oyuncuları yakinen izlemesi ve doğruyu seçmeleri şart... İşte TrScouts, tam olarak bu konudaki açığı kapatmak için ortaya çıkan bir platform... Yabancı oyuncuların izleneceği, Türk futboluna faydalı olacak, kulüplerin kalitesini ciddi anlamda yukarı çıkaracak oyuncuların ortaya konacağı bu platformdaki asıl amaç orta ve uzun vadede kulüplerimizle birlikte çalışarak onlara yardımcı olabilmek.

Scouting konusunda oldukça zayıf kalan Türk futbolunda yeni bir soluk olabilmek ümidiyle... 

Sizler hoşçakalın, bize rastgele...

1 Ocak 2013 Salı

Yabancı Oyuncu Sorunsalına Yeni Bir Bakış Açısı



Türkiye’de yabancı kontenjanı uzun zamandır ciddi bir problem konumunda... Özellikle Ali Şen’in Fenerbahçe Başkanı olduğu dönemde sürekli ısıtıp Türkiye Futbol Federasyonu’nun önüne getirdiği bu konuda TFF hep taviz veren taraf olmuş ve yabancı futbolcu kontenjanı git gide artmıştır. Mahmut Özgener federasyonunun getirdiği 6+2+2 kuralı ve Mehmet Ali Aydınlar döneminde gelen 6+2+Sınırsız yabancı uygulamasıyla, yabancı oyuncu olayı gerçekten arap saçına döndü. Aslında yabancı kontenjanı sorunsalında temel çözüm ya sayıyı iyice azaltmak ya da belli kriterlerle sınırsız hale getirmek gibi görünüyor.

Türk futbolunun Avrupa’da en başarılı olmuş ekipleri diyebileceğimiz 1989 Galatasaray’ını ve 2000 Galatasaray’ını ele aldığımızda, bu takımlarda düzenli oynayan 4 yabancı olduğunu görüyoruz. 1989’da Şampiyon Kulüpler Kupası’nda (Kupa-1) yarı final oynayan Galatasaray takımında Zoran Simovic, Cevad Prekazi, Mirsad Kovacevic ve Dider Six yabancı oyuncu olarak bulunuyordu. 2000 Galatasaray’ında ise Claudio Taffarel, Capone, Gheorghe Popoescu, Gheorghe Hagi oynayan yabancı oyunculardı.

Bu örneklerden az yabancı ile de çok önemli başarıların yakalandığını görebiliyoruz. Günümüzde İngiltere, Almanya, İspanya ekiplerinin uluslararası alanda kazandığı büyük başarılar ise sınırsız yabancı ile alakalı verilebilecek örnekler. Aslında Türkiye’de benimsenebilecek fikirlerden biri de İspanya’da hali hazırda geçerli olan, İspanya’nın geçmişte bağlarının bulunduğu ülkelere öncelik veren yapı. İspanya’da IberoAmerica ülkeleri dediğimiz, genelde İspanyolca ve Portekizce konuşulan ülkelerin vatandaşlarına 2 yıl içinde İspanyol vatandaşlığı veren bir sistem var.

Bu sistemin bir benzeri bazı değişikliklere uğratılarak Türkiye’de de kullanılabilir. Örneğin takımlara 3 yabancı kontenjanı verilip, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yer alması sebebiyle geçmişte ilişki kurduğumuz ülkelerin vatandaşları yerli statüsünde düşünülebilir. Böylece ligimiz hem daha sağlıklı bir yabancı oyuncu yapısına kavuşur hem de Türkiye’nin bu ülkelerle olan ilişkileri açısından büyük bir adım atılmış olur diye düşünüyorum. Sadece Sırbistan örneğini ele alırsak; bu ülkeden son 5 yılda yetişen, ülkemize uğraması gündeme dahi gelmeyen ve önemli liglere giden Jovetic, Nastasic, Tadic, Sulejmani, Ljajic, Matic, Djuricic, Obradovic ve benzeri oyuncuların Türk futboluna gelmesi daha kolay hale gelecektir. Futbolun dünya gündemindeki yerini düşündüğümüzde, bu ülkelerden gelecek oyuncularla birlikte Türkiye’nin ilgili ülkelerle olan bağlantısı ve iletişimi de her anlamda daha kuvvetli hale getirilebilir. Kısacası, bu veya türevi bir uygulama ile bir taşla birkaç kuş vurulabilir.

20 Eylül 2012 Perşembe

Şampiyonlar Ligi'ne Yeniden Merhaba



6 senelik aradan sonra Şampiyonlar Ligi’ne dönen ancak buna rağmen hala kulüpler bazında dünyanın en prestijlisi olan bu turnuvaya en çok katılan 5.takım olan Galatasaray’ın dün gece Manchester United’dan önceki sınavı Şampiyonlar Ligi tecrübesiydi. Manchester ile başa çıkabilmek için, ilk olarak, birçok Galatasaray oyuncusunun Şampiyonlar Ligi’nde ilk kez sahaya çıkıyor olması sorununu halletmek gerekiyordu. Dün akşamki oyuna baktığımızda Galatasaray’ın bu eksikliğinin sahada çok fazla hissedildiğini söyleyemeyiz. Galatasaray galibiyet için gerekli pozisyonları, çok net olmamakla birlikte, bulmayı başardı. Manchester’ın savunma göbeğinin oldukça sağlam olması Galatasaray’ın çok net pozisyonlar bulmasının önüne geçti ancak sağ bek Rafael ve sol bek Evra’nın koruduğu alanları değerlendirmeyi başardı diyebiliriz Fatih Terim’in öğrencileri için.

Galatasaray’da Hakan Balta ve Felipe Melo oldukça kötü göründü hatta Hakan Balta’nın Galatasaray’ı felç ettiği fikrini ortaya atanlar çok da haksız sayılmaz ama asıl sorun Galatasaray ile Manchester United arasındaki büyük tempo ve pas trafiği hızı farkı. Manchester United, Kagawa başta olmak üzere çok hızlı pas yaparak Galatasaray’ın dengesini daha kurulmadan yerle bir etmeyi başardı. Buna özellikle Valencia’nın savunmayı delik deşik etmesi de eklenince önemli ataklar Galatasaray için kaçınılmaz oldu. Eğer Galatasaray gibi geçen seneden belli oranda oturmuş bir takım yerine şerefli mağlubiyet zihniyetiyle Old Trafford’a çıkan bir Türk takımı olsa durum vahim olabilirdi. Galatasaray’ın Manchester United’dan galibiyeti alamamasının en önemli sebebi oyuncularının henüz vakit kaybetmeden oldukça hızlı bir şekilde topu dağıtacak kadar birbirini tanımış bir takım olamaması. Bu takımın geçen sene kurulduğunu ve bu sezon ekibe Hamit Altıntop, Burak Yılmaz, Amrabat, Umut Bulut gibi ilk 11 oyuncularının eklendiğini düşündüğümüzde bu durumun yakın veya orta gelecekte düzelme ihtimalinin halen yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Galatasaray’ın kişisel bazda ilk olarak çözüm bulması gereken isimse Hakan Balta olarak görünüyor. Şampiyonlar Ligi seviyesi için, özellikle Manchester seviyesindeki rakipler karşısında, yetersiz değil, çaresiz kaldığını net olarak gördük, tecrübe ettik. Özellikle Nani’nin gole çeviremediği penaltının olduğu pozisyonda Rafael’den yediği çalım Hakan’ın bu seviye için eksik olduğunun en belirgin kanıtı. Transfer döneminde sürekli yeni birinin alınacağı konuşulan sol bek için Fatih Terim’in neden bir tasarrufta bulunmadığını merak ediyorum. Umarım bu mevki üst tur için gücünü ve iddiasını Old Trafford’da net olarak ortaya koyan Galatasaray’a gruptan çıkma konusunda bir sorun çıkarmaz ve Ocak ayında Şampiyonlar Ligi için bir transfer yapma şansı olur.

13 Eylül 2012 Perşembe

2014 İçin İstikrar Şart



Dünya futbol standardını düşündüğümüzde belki bunları söylemek çok kolay değil ama önce yenebileceğimiz bir Hollanda karşısında alınan mağlubiyet ve Estonya galibiyeti… 2002’den bu yana Dünya Kupası’na, 2008’den beri de herhangi bir büyük turnuvaya katılamadık kısacası 2014’te Dünya Kupası’na 12, büyük turnuvalara ise 6 senelik bir özlem biriktirmiş olacağız.

Bu özleme son vermenin en kısa yolu ise 2014 Dünya Kupası’na katılabilmek. Abdullah Avcı her ne kadar grup birinciliğini hedeflediğini söylese de, Amsterdam’da çok nadiren “yenilebilir” yakalanacak Hollanda’yı o şekilde yakalayıp yenemememiz ve bizim orta & düşük kaliteli takımlara karşı zorlanmamız göz önüne alındığında birincilik oldukça zor görünüyor. Selçuk İnan gibi herkesin oynaması gerektiğine inandığı bir oyuncunun 2 maçta da ilk 11’de düşünülmemesi, Hollanda maçında sahada olması gereken dizilişin ancak Estonya maçında bulunabilmesi ise Abdullah Avcı’nın henüz grup birinciliği ayarında ve pratiğinde bir teknik adam olmadığının göstergeleri. Elbette bu durum orta vadede hocanın bu kaliteye ve pratiğe ulaşamayacağı anlamına gelmiyor.

Türkiye her ne kadar turnuvalara gitme ihtimali az olmayan bir ülke olsa da hesapta olmayan puan kayıplarıyla ilk 2’ye girememe ihtimalini de her daim cebinde taşıyor. Dolayısıyla Ekim ayında oynanacak Romanya ve Macaristan maçları, bu ülkelerin ikincilik konusunda direkt olarak rakibimiz olması sebebiyle çok büyük öneme sahip. Estonya karşısında bir momentum yakalanmış olsa da, bu durum 10 kişilik bir rakibe karşı oynadığımız gerçeğini unutturmamalı. Ben her ne kadar Emre Belözoğlu’nun artık milli takımda kullanılmaması gerektiğini düşünsem de Avcı’nın böyle düşünmediği çok açık. Dolayısıyla Emre Belözoğlu-Arda Turan arasında Estonya maçında görünen ve Atletico Madrid’de devam edecek olan uyumu Selçuk İnan-Umut Bulut-Burak Yılmaz arasında Trabzon 2011’de kusursuz işleyen düzenekle birlikte kullanmamız şu anda Milli Takım için en doğru yol gibi görünüyor. Bu 5 oyuncu ile oynadığımızda defans ve kale dışında geriye 1 oyuncu kalıyor ve bu forma için de Mehmet Topal, Nuri Şahin, Hamit Altıntop, Sercan Sararer gibi ön liberodan kanat forvete kadar geniş yelpazeli, kaliteli adaylar mevcut.   

Nuri Şahin’in oyun pratiğini geri kazanmadan milli takımda yer bulması kolay değil zira diğer 3 oyuncu kulüplerinde sürekli oynayan isimler. Zorluk katsayısı yüksek maçlarda Mehmet Topal, ev sahibi olduğumuz ve topa daha fazla sahip olacağımız maçlarda ise Hamit Altıntop yukarıdaki 5 oyuncuya eklemlenecek 6. oyuncu olmalıdır. Sercan Sararer ise şu anda teknik heyetin unuttuğu Gökhan Töre ile birlikte gol bulmak zorunda olan bir takımın ilk sarılacağı opsiyonu olabilecek özelliklere fazlasıyla sahip. Hollanda ve Estonya maçlarında bu rolde tercih edilen Tunay Torun'un ise bu oyuncuların gerisinde olduğunu düşünüyorum.

Şu anda herhangi bir takımımız başarılı jenerasyon yakalayamadığı için 2014 Dünya Kupası’na katılmanın yolu Milli Takım’da farklı ekiplerden gelen oyuncularla yakalanabilecek uyumdan geçiyor. Bunun için de sürekli takımı değiştirmek yerine en mantıklı kadroyu bir an önce kurup, taktiksel nokta değişikliklerle elemelerin sonuna kadar gitmeliyiz.

6 Eylül 2012 Perşembe

Ders: Dünya Kupası Konu: Yeni Hollanda



Öncelikle şunu belirtmek gerek: Yeni Hollanda ile oynayacağız. Gittiği her yerde devrim yapmayı, kendi tarzını, stratejisini yerleştirmeyi seven teknik direktör Louis Van Gaal, kendisinden beklenecek hamleleri yapmaya başladı ve Hollanda kadrosunu geniş anlamda değiştiriyor. Eski teknik direktör Bert Van Marwijk’in EURO 2012’de en iyi 23 Hollandalı olarak gördüğü kadrodan 8 oyuncu bugün Louis Van Gaal’in takımında yok. Hatta sakatlığından dolayı kadrodan çıkarılan Bas Dost’un yerine sonradan çağrılan Luuk de Jong ile Van Marwijk’in kadrosundan üzeri çizilen oyuncu sayısı 9 oluyor. Van der Vaart, Nigel de Jong, Ibrahim Afellay, Khalid Boulahrouz, Stijn Schaars, Mark Van Bommel, Gregory Van der Wiel gibi oyuncuların yerine milli takım formasını ilk kez veya Ağustos ayındaki Belçika hazırlık maçının ardından ikinci kez giyecek oyuncuların hiç de az sayıda olmadığı bir Hollanda olacak karşımızda. Kadrodaki 23 oyuncudan 13’ünün milli olma sayısının 10’un altında olması tecrübesiz bir Hollanda ile karşılaşacağımızın net kanıtı.

Bu durumu avantaja çevirmek bizim elimizde tabii ama her şeye rağmen karşılaşacağımız takımın Arjen Robben, Robin Van Persie, Wesley Sneijder, Klaas Jan Huntelaar gibi hem tecrübeli hem de öldürücü oyunculara sahip olduğunu unutmamalıyız. Louis Van Gaal kendi kafasında benimsediği sistemden ne olursa olsun vazgeçmeyen, bunu oturtmayı sonuna kadar deneyen ve hatta bu yolda sezonlar kaybetmeyi dahi göze alabilen bir teknik adam. Bu duruma kulüp dönemlerinde zaman zaman başarısız geçen sezonlara ek olarak Hollanda Milli Takımı’nı ilk çalıştırdığı dönemde 2002 Dünya Kupası’na katılamama durumunu örnek verebiliriz. Dolayısıyla oyuncu seçimi değişebilir ama Hollanda’nın genel oyun anlayışı Belçika hazırlık maçı ile aynı olacaktır. Sağ bekte 1 kez milli olmuş Van Rhjin, defansın ortasında Heitinga ve Mathijsen sol bekte 5 kez milli Jetro Willems, orta sahada Bursaspor maçında yıldızlaşan Twente’li 1 kez milli Leroy Fer ve 11 kez milli PSV’li Kevin Strootman oynaması kuvvetle muhtemel oyuncular. Wesley Sneijder, Arjen Robben, Luciano Narsingh ve Huntelaar da önde oynaması beklenebilecek isimler. Robin Van Persie Belçika maçında olduğu gibi yine yedek soyunabilir.

Bu muhtemel kadro karşısında bizim yapabileceklerimiz ise çok geniş bir standart sapmaya sahip. 3 ihtimal de birbirine oldukça yakın görünüyor. Son derece tecrübesiz olan Hollanda defansı ve orta sahasına karşı üstünlük sağlayabilirsek maçı uzun yıllar hatırlayacağımız bir galibiyetle bitirebiliriz. Kağıt üstünde çok tecrübeli ve ikisi de 80’in üzerinde milli olan Hollanda defans göbeğinde Mathijsen ve Heitinga’nın hata yapabilen oyuncular olması da önemli bir nokta. Tabii aynı şekilde hücum hatları bizim kolay hata yapabilen savunmamızı hemen değerlendirebilecek seviyede.

Maçı nasıl kazanabileceğimize gelirsek, orta alanda Hamit Altıntop, Selçuk İnan ve Emre Belözoğlu ile uygulanacak sert presi, ileri uçta oynaması muhtemel Umut Bulut, Burak Yılmaz ve Atletico Madrid’de savunma yönünü çok geliştiren Arda Turan ile devam ettirmemiz gerekiyor. Özellikle Arda Turan’ın Hollanda’nın tecrübesiz kanat bekleri karşısında üstünlüğü ele alması çok önemli. Orta sahada Hollanda’nın oyun kurmasını ve Robben-Sneijder volkanını harekete geçirmesini engellemek maçın kaybedilmeme formülü. Kazanmak içinse Hamit-Selçuk-Emre üçlüsünün koyacağı orta saha direncine, Umut’un Heitinga-Mathijsen’ı çok zorlayacak hücum presi, takım halinde yüksek pas yüzdesi ve Arda Turan’ın üretken kimliğinin eklenmesi gerekiyor.

Grup birinciliğinin ciddi hedef koyulduğu eleme sürecinde 1.torbadan gelen rakibe karşı deplasmanda kaybetmemek bu hedefin gerçekçiliğini henüz ilk maçta gösterebilmek açısından oldukça önemli. Özellikle orta ve düşük seviyeli rakipler karşısında puan kaybetme hastalığımızı düşünürsek Hollanda’yı deplasmanda yenmek 2014 Brezilya için çok büyük bir adım olacak.

31 Ağustos 2012 Cuma

6 Yıl Sonra Yeniden Şampiyonlar Ligi



Öncelikle belirtmek gerekir ki, çekilebilecek en iyi kuralardan biri oldu Galatasaray adına. Kırmızı çizgiler diyebileceğimiz noktalar, son torbadan B. Dortmund ve Malaga, 2. torbadan Manchester City ve 1. torbadan Real Madrid ve Barcelona gibi takımlarla eşleşmemekti. Bunların üstüne 2. torbadan en çok istenen takım olan Sporting Braga’nın gelmesi deyim yerindeyse kaymaklı ekmek kadayıfı gibi oldu.

Manchester United, Braga ve Cluj ekiplerinden oluşan grup, Galatasaray için kısa ve net biçimde üst tura çıkılabilecek bir grup olarak değerlendirilebilir. Ancak Şampiyonlar Ligi’nin rakipleri irdeleme safhasına geçmeden evvel ki en temel kuralını, her takımın kalburüstü olduğu gerçeğini asla unutmamak gerekiyor. Hiç kuşku yok ki, grubun favorisi açık ara Manchester United olacak. Alex Ferguson’un ekibinin favori olmayı ve gruptan 1.çıkmayı kâğıt üstünde hak ettiğini kadrosuna bakınca da net olarak görebiliyoruz zaten. Wayne Rooney, Nani, Vidic, Evra gibi süper oyuncuların bulunduğu kadroyu Robin Van Persie ve Shinji Kagawa gibi fark yaratan isimlerle güçlendiren Alex Ferguson’un bu sezonki hedefinin sadece bu grubu domine etmek olmayacağı son derece açık. Manchester City’ye kaptırdıkları Premier Lig şampiyonu ünvanını geri almak ve geçen sene gruplarda elendikleri Şampiyonlar Ligi’nde tekrar başarılı olmak Sir’ün basınla paylaşmaktan çekinmediği hedefler. Tabii kurt hoca, bu hedeflere yürürken 1993-1994 senesinde düzenlenen ilk Şampiyonlar Ligi’nde neden olamadığını da asla unutmayacaktır. O sezon yeni formatıyla düzenlenen Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray, Manchester United’ı eleyerek gruplara kalmış ve United’ı bitirmişti. Daha sonra Beşiktaş ve Fenerbahçe’den de fazlaca çeken Alex Ferguson’un, bu grupta Galatasaray’ı gözünde en çok büyüten teknik adam olduğunu dahi söyleyebiliriz. Tabii bu durum Manchester’ı ve Ferguson’ı kurtarmaya yetecek mi bunun için 19 Eylül ve 20 Kasım tarihlerini beklemek gerekiyor.

Sporting Braga ise son üç sezonda çok farklı 3 rolde karşımıza çıktı. 2 sene önce UEFA Kupası finaline çıkmayı başaran ama o sezon Cüneyt Arkın performansı gösteren Falcao’nun gazabına uğrayan takımlardan biri olup kupayı kaybeden Braga, geçen sene ise UEFA’da Beşiktaş’a son 32 turunda elenmişti. Arada uçurum olan bu 2 performanstan sonra bu sene ön elemede Udinese’yi eleyerek yine olumlu görüntü sergiledi Portekiz takımı. Braga’nın kadro ve geçmişteki başarıları olarak ikinci torbadan en fazla arzu edilen takım olduğunu not düşmemiz şu an için yeterli diye düşünüyorum.

Cluj için ise şu anda en çok söylenmesi gereken şey seri başı Basel’i eleyerek Galatasaray’ın 3.torbaya çıkmasını sağlamış olması. 3.torbaya gönderdiği Galatasaray ile 4.torba takımı olarak eşleşen Cluj, son 4-5 senedir ciddi çöküşte olan Romanya futbolunun şampiyonu. Romanya ikincisinin, Türkiye ikincisi Fenerbahçe’yi özellikle Saracoğlu’nda zorladığını hatırlarsak, Cluj maçları Galatasaray için asla çantada keklik değil.

Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkmayı etkileyen en önde gelen faktörlerden birisi de fikstür. Gruptan çıkmayı erken garantileme ihtimali olan Manchester United ile 5. ve özellikle 6. maçta oynamak avantaj olarak görülebilir. Bu anlamda gruptan çıkma konusunda Galatasaray’ın en büyük rakibi olan Braga’nın 3. ve 4.maçını Manchester ile oynayacak olması da Galatasaray için bir avantaj. Bir başka önemli nokta ise Galatasaray’ın ilk maçta Old Trafford’a gittikten sonra 2.ve 3. maçını üst üste Telekom Arena’da oynayacak olması. Bu 3 maçta alınabilecek olası 6-7 puan Galatasaray’ı son 3 maç için çok daha iddialı bir hale getirebilir, getirmelidir.

Eskişehirspor, Trabzonspor ve Bursaspor’un erken elenmesiyle ülke puanı yükü de tamamen Galatasaray ve Fenerbahçe’nin omuzlarında. Dolayısıyla Galatasaray’ın alacağı her puan ve atlayacağı her tur şu anda ülke şampiyonumuzun Şampiyonlar Ligi’ne gitmesine sınırdan izin veren ülke puanı açısından çok büyük ehemmiyet taşıyor. En azından 1-2 sene, şu anda bulunduğumuz 12.sırayı koruyarak Türkiye’nin Şampiyonlar Ligi’ne direkt takım göndermesini sağlamalıyız zira 13.sıradaki ülkenin hem şampiyonu hem de ikincisi ön eleme oynamak durumunda kalıyor.

Galatasaray 6 sene aradan sonra Şampiyonlar Ligi gruplarına katılıyor ancak buna rağmen 10 kezle bu kupaya en çok katılan takımlardan bir tanesi. Özellikle Şampiyonlar Ligi müziğini çok özleyen Galatasaray taraftarının Şampiyonlar Ligi başarısına ne kadar aç olduğunu, geçen sezon basketbolda Euroleague maçlarında olduğu gibi, tüm Avrupa’ya net bir şekilde göstereceğini düşünüyorum.

30 Ağustos 2012 Perşembe

Bir Futbol Mühendisi: Hector Raul Cuper


Hector Cuper’in Fatih Terim ve Şenol Güneş’le birlikte Süper Lig’in en iyi 3 teknik direktörü arasında olduğunu hemen herkes kabul edecektir. Sadece yapılan sıralama değişebilir, bana göre Terim-Cuper-Güneş şeklindedir ama özellikle Türk futbolunu dışarıdan takip eden çok sayıda futbolsever için Cuper ilk sırada olacaktır. İkisi Şampiyonlar Ligi, biri de Kupa Galipleri Kupası olmak üzere 3 Avrupa Kupası finali yaşamış bir hoca için bu son derece normal bir durum. Tüm bunları bir yana koyarsak Hector Cuper benim için şu anda ligin en iyi futbol mühendisidir. Yani sıfırdan bir takım kurulacak ve başarı istenecekse Türkiye’de bunu şu anda en iyi yapabilecek kişinin futbol bilgisi ve beynelmilel görgüsüyle Hector Cuper olduğuna inanırım.

Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısında Orduspor’a gelen ve bu transferle bizi oldukça şaşırtan Cuper, takıma mücadeleci kimliğini yansıtmayı başardı. Benim için asıl önemli olan ise Cuper’e transfer yapma ve takımla birlikte sezona hazırlanma imkânı tanıyacak olan bu sezondu. Kulüp başkanı Nedim Türkmen’in, güvenlik kamerası görünce dahi konuşma hastalığı olsa da, başarılı olmak isteyen ve Cuper’e maksimum desteği veren görüntüsü de Orduspor adına umutlanmamı sağlamıştı.

Yapılan transferleri ve ligin ilk 2 maçını gördükten sonra hala Hector Cuper’e ve başarılı olacağına inanıyorum ancak açık söylemek gerekirse ben beklediğim futbol mühendisliğini göremedim. Önemli ve Cuper olmasa yöneticilerinin dünyada olduklarından dahi haberdar olmayacağı futbolcuları getirmeyi başardı Orduspor ama dikkat edilirse bu oyuncuların hepsi yabancı. Ligdeki yabancı sınırlamasını ve bu sınırlamanın peyderpey artacağını düşündüğümüzde Orduspor’un yabancılarının kalitesinde yerli oyunculara da sahip olması gerekiyor.

Örneğin ligin ilk 2 haftasında sağ bek Miguel Garcia’nın sol bekte, ön libero Ali Çamdalı’nın da stoperde oynaması Cuper’in kadro mühendisliğinin en azından şimdilik yeterli olmadığının göstergesi. Transfer döneminde daha fazla kaliteli yerli oyuncu alıp kadroyu genişletmesi, Orduspor’u Beşiktaş ve Trabzonspor’un ciddi sorunları olduğu bu sezonda, Cuper faktörünün de etkisiyle önemli yerlere taşıyabilirdi, şu anda bu çok zor görünüyor. Yine de ilk 2 maçta gol yemeden kazanılan 4 puan, takımda konsantrasyonun çok üst düzeyde olduğunun bir işareti.

Galatasaray’dan kiralanan sağ açık Yiğit Gökoğlan ile Orduspor’un gündeminde olan, eğer gelirse, daha önce blogda şu yazıyla değindiğim ve önemli bir sol bek olmasını beklediğim, Sporting Lizbon’dan Atila Turan, Hector Cuper’in kadro derinliğini bir nebze olsun artıracak, elini rahatlatacak yerli oyuncular. Orduspor’un ligin ilk 2 maçında sol kanadı sağ kanada göre daha fazla kullandığını ve burada oynayan  Garcia'nın %78 gibi düşük pas yüzdesiyle oynadığını düşündüğümüzde, Atila Turan’ın muhtemel transferinin önemi ortaya çıkıyor. Bunların dışında, özellikle geçen sene Culio transferinde yaşanan sorunlara rağmen Galatasaray’ın Yiğit Gökoğlan’ı Orduspor’a kiralık olarak yollaması da Hector Cuper’in oyuncuya bir şeyler katacağının düşünülmesinden kaynaklanıyor diyebiliriz.

Hector Cuper’in takımı bu sezon ligin en kompakt takımlarından biri olacak ve üst sıralarda olmak için (ilk 7-8) mücadele edecek gibi görünse de, Hector Cuper ismine yakışacak olan lig sıralaması (en azından ilk 4) için en az 1 sezon daha bekleyeceğiz diye düşünüyorum.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Ağustos Sonu İtibariyle Sözleşmesiz Futbolcular


Transferde son günlere girilirken kulüplerin rahatlıkla alabileceği, herhangi bir ekiple sözleşmesi olmayan, boşta futbolcular rağbet görecektir. Son alternatif olarak bekletilen bu oyuncular, transferin Avrupa’da biteceği gün olan 31 Ağustos’a kadar herhangi bir takımla anlaşmadıkları taktirde Türk takımları için de ciddi birer alternatif olabilir.

Açıkçası şu anda boşta olan çok fazla oyuncu var ve içlerinde özellikle Anadolu ekiplerinin kalitesini ciddi biçimde artıracak oyuncular dikkat çekiyor. İngiltere Premier Ligi’nde 8 senedir oynayan ve zaman zaman büyük kulüplerimizin de gündemine gelen Nigel Reo-Coker sözleşmesi olmayan oyuncular içinde en çok göze çarpan isimlerden. 2007 yılına kendisi için Aston Villa tarafından 12,5 milyon avro bonservis ödendiğini de hatırlatalım. Polonyalı kaleci Artur Boruc, Hollandalı Royston Drenthe, Brezilyalı defans Breno, Ukraynalı kaleci Oleksandr Rybka, Polonyalı sol bek oyuncusu Sebastian Boenisch, Alman orta saha oyuncusu Thomas Hitzlsperger,  Hırvat santrafor Ivan Klasnic, Ganalı stoper John Mensah, Sunderland'den ayrılan İskoç kaleci Craig Gordon, Tunuslu hücum oyuncusu Lassad ve Avusturyalı sağ-sol bek oyuncusu Andreas Ibertsberger kaliteleriyle boşta olmaması gerektiğini düşündüğüm, sözleşme imzaladıkları taktirde gittikleri takımın kalitesini kesinlikle yükseltebilecek oyuncular.

Bu oyuncular dışında Türkiye Süper Ligi’nin kalitesini artırabilecek oyuncular olarak Yunan milli kaleci Michalis Sifakis, Villarreal’den boşa çıkan İspanyol sağ bek Angel Lopez, Spartak Moskova’dan ayrılan İspanyol stoper Rodri, Saint Etienne’le sözleşmesi biten Kongo asıllı Fransız sağ bek Albin Ebondo, Belçikalı sağ bekler Anthony Vanden Borre ve Gill Swerts, St.Pauli’den ayrılan Ganalı ofansif orta saha oyuncusu Charles Takyi, Kızılyıldız'dan Brezilyalı orta saha oyuncusu Evandro ve West Bromwich’ten boşa çıkan Kamerunlu 1,90’lık forvet Somen Tchoyi dikkati çekiyor. Bu oyunculardan en az birkaçının 5 Eylül’e kadar Türkiye’ye gelmesini bekliyorum.

Son olarak da şu anda boşta olan, yolu Süper Lig’den geçmiş yabancılara ve yerli oyunculara bir bakalım. Wolfsburg ile sözleşmesini fesheden Tuncay Şanlı, yaz başında Gaziantepspor ile sözleşme imzalayan ancak hemen ayrılan Ali Turan, 2006 yılının gol kralı Gökhan Ünal, Antalyaspor’dan ayrılan Musa Aydın ve St.Pauli'nin serbest bıraktığı Deniz Naki Süper Lig’de devam edeceğini düşündüğüm isimler. Bu oyuncuların çok yakın bir zamanda transfer haberlerini alabiliriz. Norveçli forvet John Carew, İstanbul Büyükşehir Belediyespor’dan ayrılan Polonyalı sağ bek Marcin Kus, Samsunspor'la sözleşmesi biten eski Beşiktaşlı Michael Fink ile Mersin'i terk eden Spas Delev ve Juan Pablo Pino'ysa STSL tecrübesi bulunan sözleşmesiz yabancılardan sadece beşi.

Bakalım 5 Eylül akşamına kadar bu oyuncuların hangileri transfer yapabilecek ve hangilerinin rotası Türkiye olacak?

Belçika Milli Takımı - Eden Hazard'ın Yolu



Genelde büyük turnuvalar öncesinde milli takımlar futbolcu havuzlarıyla masaya yatırılır ve turnuvada neler elde edip edemeyeceği üzerine uzun tartışmalar yapılır. Kadro kalitesi, oyuncuların birbiriyle uyumu ve teknik adam yeterliliği ile birlikte turnuva öncesi şanslar değerlendirilir. En yakın büyük turnuvaya (Brezilya 2014) neredeyse 2 sene var ancak ben özellikle Fransa 2016’da çok ses getireceğini düşündüğüm, o turnuvanın gizli favorisi olduğuna inandığım bir milli takım üzerinde duracağım: Belçika…

Dünya Kupası ve Avrupa Futbol Şampiyonası anlamında en son 2002 yılında sahneye çıkan Belçika Milli Takımı’nı 2008 Pekin Olimpiyatları’nda da izlemiştik. Tabii 2002 yılında Dünya Kupası’na giden jenerasyon neredeyse tamamen yenilendi. Biletini almanın yolu U-21 Avrupa Şampiyonası’ndan geçen olimpiyatlara da son derece iyi oyuncularının olduğu yeni jenerasyonuyla gitmeyi başarmıştı Belçika. Olimpiyatlarda yarı final oynamayı başaran ve 2008 yılında çok genç olan bu jenerasyon, 2016 yılında oldukça tecrübeli hale gelecek.

Şu anda Belçika’nın sahip olduğu oyuncu havuzunu inceleyecek olursak; kalede bonservisi Chelsea’de olan ve 2 yıldır Atletico Madrid’de kiralık oynayan, UEFA Kupası kazanmış Thibaut Courtois, Sunderland’den Simon Mignolet ve Genk’ten Logan Bailly var. Özellikle Courtois 20 yaşında ve Avrupa’nın en iyi kalecilerinden olma potansiyelini kendisinde fazlasıyla barındırıyor.

Defans bölgesi ise dünya çapında olmayı başarmış oyuncularla dolu. Geçtiğimiz yıl Manchester City ile Premier Lig’i kazanan Vincent Kompany, Arsenal’li Thomas Vermaelen, Tottenham’dan Jan Vertonghen, Ajax’lı Toby Alderweireld çok üst düzey oyuncular.  Son derece iyi 4 oyuncudan bahsederken aralarındaki en yaşlı ismin 26 yaşındaki Kompany olması kısa ve orta vadeli gelecek adına Belçika’yı umutlandırsa gerek. Defansta bu oyuncuların dışında Zenit’ten Lombaerts, geçtiğimiz sezonu Genk’te geçiren ve henüz bir takımla anlaşmayan Anthony Vanden Borre, Standard Liege’den Jelle Van Damme ve en fazla 2014 Dünya Kupası’nda oynayabileceğini düşündüğüm, Bayern Münih’ten 34 yaşındaki Daniel Van Buyten var. Manchester City’nin kadrosunda bulunan Dedryck Boyata da gelecekte bu takımın içerisinde yer alması beklenen çok önemli bir genç oyuncu. Bu oyuncu havuzu en yüksek hedef için dahi son derece yeterli.

Belçika’nın orta saha bölgesi, defans seviyesinin de üzerinde. Everton’ın 2008 yılında, Mehmet Topal’ı 8 milyon avroya Galatasaray’dan koparamaması üzerine 21 milyon avro bedelle Standard Liege’den aldığı Marouane Fellaini, Porto’dan Steven Defour, Benfica’dan Axel Witsel, Cagliari’den Nadja Nainggolan Anderlecht’ten sağ bek ve sağ açıkta da oynayabilen skorer orta saha Gillet (geçen sezon 14 gol) ve Inter’den Gabi Mudingayi orta sahanın ortasında oynayabilecek oyuncular. Özellikle Fellaini, Defour ve Witsel gibi oyunculara aynı anda sahip olabilmek çok büyük bir şans. Fellaini ve Witsel’in aynı dönemde Standard Liege altyapısından yetişerek 2006 yılında A Takıma çıktığını, Defour’un da aynı sene Genk takımından onlara katıldığını kısacası 3 ismin birbirini çok iyi tanıdığını önemli bir not olarak düşelim.

Orta sahadaki iyi ve gelecek vaat eden oyuncu sayısı o kadar fazla ki, defansif ve ofansif olarak ikiye ayırsak dahi paragraflar rahatlıkla doluyor. Ofansif orta saha anlamında bu yaz Chelsea’ye 40 milyon avroya transfer olan Eden Hazard, PSV’den Dries Mertens, Twente’den Nacer Chadli, Chelsea’nin W.Bremen’e kiraladığı Kevin de Bruyne ve West Bromwich’ten Yassine El Ghanassy gibi alternatifler var. Eden Hazard, Dries Mertens ve Kevin de Bruyne skora etki etme konusunda “inanılmaz” olan isimler. Sadece geçtiğimiz sezonun bütününe baktığımızda kendi liglerinde Eden Hazard (Lille)20 gol-22 asist, Dries Mertens (PSV Eindhoven) 21 gol-16 asist ve Kevin de Bruyne (Genk) 8 gol-14 asist istatistikleri ile takımlarının saha içindeki beyni konumundaydı. Özellikle Chelsea’ye gelmesinin ardından daha ilk maçta takımın saha içi liderliğini almayı başaran Eden Hazard, en üst seviye oyuncu olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Eden Hazard’ı birkaç sene içerisinde İngiltere Premier Ligi’nin en iyi oyuncusu olarak görürsek, bu büyük bir sürpriz olmaz. Elbette böylesine büyük bir oyuncuya sahip olmak Belçika’nın hedeflerini otomatikman büyütecektir.

Forvet mevkiinde iyi ve daha da önemlisi potansiyelli oyuncularla karşılaşmamız Belçika adına umutları artıran bir başka önemli etken zira ne kadar iyi kadroya sahip olunursa olunsun en az 1 klas forvet oyuncusu olmadan işlerin çok zor olacağını yıllardır Portekiz örneğinde çok net olarak görüyoruz. Chelsea’den West Bromwich’e kiralanan 19 yaşındaki Romelu Lukaku, Fulham’dan Tottenham’a transferi gündemde olan Moussa Dembele, Everton’un geçen ay Olympiakos’tan 8 milyon avroya transfer ettiği Kevin Mirallas ve KRC Genk’in forvetleri Jelle Vossen ile Christian Benteke Belçika’nın önemli gol adamları. Özellikle 2 hafta önce Hollanda ile oynanan ve 4-2 kazanılan hazırlık maçında ilk golü atan 21 yaşındaki Benteke, Lukaku’dan sonra Belçika’nın gündemi olmayı başarmış bir oyuncu.

 

Belçika Milli Takımı kadro kalitesi ve mevki bazında değerlendirme anlamında son derece yeterli bir malzemeye sahip. Elbette, büyük turnuvalarda başarılı olması ve adından söz ettirebilmesi için bu kadronun takım olmayı başarabilmesi gerekiyor. Oyuncuların genelde aynı jenerasyondan olması ve genç milli takımlarda beraber oynaması büyük avantaj olsa da lider ruhlu oyuncuları barındıran milli takımların takım olma konusunda diğerlerinden önde olduğu gerçeğini unutmamalıyız. Steven Defour (S.Liege), Vermaelen (Arsenal), J. Van Damme (S.Liege), Dries Mertens (AGOVV) ve mevcut kaptan Kompany (Manchester City) gibi takımlarında kaptanlık yapmış ve yapmaya devam eden oyunculara sahip olması, takım olabilme noktasında Belçika için bulunmaz nimet.

Belçika Milli Takımı’nı şu anda eski yıldızı Marc Wilmots çalıştırıyor. Wilmots’un 2014 Dünya Kupası elemelerinde göstereceği performansı merakla bekliyorum zira daha önce kayda değer bir birinci adamlık kariyeri olmadı. Elbette ülke futbolunun önemli isimlerinden olması oyuncular üzerindeki saygınlığını artıran bir faktör ancak saha içi anlamında ne kadar başarılı olacağını 2014 Dünya Kupası elemelerinde özellikle Sırbistan ve Hırvatistan gibi rakipler karşısında görme fırsatı yakalayacağız. Tabii Hollanda karşısında kazanılan hazırlık maçı Wilmots için ciddi bir kredi oluşturdu. Son dönemde Belçika Milli Takımı’nda sadece 6 ay takımın başında kalan ve istifa eden Dick Advocaat dışında uluslararası başarı kazanmış bir teknik direktör tercih edilmedi. Wilmots’un başarılı olup olmayacağını zaman gösterecek ancak eğer olamazsa ben 2016 Belçika ütopyasında takımın başında tanıdık bir sima ve uluslararası başarılar kazanmış biri olarak Eric Gerets’i görmek isterim.

Belçika Milli Takımı, Avrupa Şampiyonası’nın 24 takıma çıkmasıyla birlikte 2016’da kesin olarak yer alacak ve büyük ihtimalle önemli işler yapacaktır. Bu jenerasyon için asıl önemli nokta ise Hırvatistan ve Sırbistan ile ciddi bir yarış içinde olacağı 2014 Dünya Kupası elemelerinde ne yapacağı. Böylesine bir takımı 2014’te izleyebilmek de çok keyifli olabilir.

Belçika Milli Takımı’nı bu kadar irdeledikten sonra aynı senelerde Türk Milli Takımı ne yapabilir diyenler de olacaktır. 24 takımlı Avrupa Şampiyonası sistemi bizim gibi sürekli grubunda 2.olmaya oynayan ve turnuvalara gitmekte zorlanan ancak gidince önemli başarılar kazanan bir ülke için harika bir uygulama. 2016’dan itibaren Avrupa Şampiyonaları’nda biz de sürekli yer almaya başlayacağız. Kadro olarak ise başta Almanya olmak üzere Avrupa’da yetişen iyi oyuncularımızı kaptırmadığımız sürece çok önemli bir takım olma şansımız hiç de az değil. Örneğin, şu anda tercihi Almanya olan ancak hala Türkiye A Milli Takımı için oynama şansı bulunan Yunus Mallı, Tolga Ciğerci, Samed Yeşil, Emre Can, Levent Ayçiçek, Koray Günter, Okan Aydın, Kaan Ayhan, Koray Kaçınoğlu gibi oyuncuların bizimle olmasını sağlayabilirsek, bir başka deyişle yeni Mesut Özil, Gökhan İnler, Eren Derdiyok faciaları yaşamazsak, Türk Milli Takımı da 2016-2024 yılları arasındaki periyot için çok umut veren bir milli takım olacaktır.

26 Ağustos 2012 Pazar

Fenerbahçe 3-0 Gaziantepspor - Skor Aldatmamalı



Gaziantepspor maçını izlemiş bir Fenerbahçeli ile maçı izlemeyip sadece skordan haberdar olan bir Fenerbahçelinin maçtan sonra, bu karşılaşmayla, kadroyla ve hatta sezonun muhtemel gidişatıyla alakalı çok farklı düşünceler içinde olduğunu düşünüyorum. Kadın seyirciler önünde oynanmış bir maçta kağıt üstünde 3-0’lık çok güzel bir skor ama oynanan rezalet futbol… Bunun ötesinde 1 haftadır gündemi meşgul eden Aykut Kocaman – Alex de Souza sürtüşmesi.

Futbolda gün geçtikçe önemi artan mevki orta saha bölgesi. Orta sahası güçlü olan ekipler başarıya çok daha yakın oluyor ve göze daha fazla hitap ediyor. Ancak Fenerbahçe bu gerçekten bihabermişçesine 6-0-4 olarak adlandırabileceğimiz bir mantıkla sahaya çıktı. Özellikle maçın ilk 60-70 dakikalık bölümünde Mehmet Topal ve Selçuk Şahin tamamen savunmaya gömülüp defansı altılarken, Krasic, Sow, Kuyt ve Mehmet Topuz ise savunmaya hiç yardım etmeyerek 4 forvet gibi oynadı. 1998-2000 yılları arasındaki Fenerbahçe ile birçok benzer yönü bulunan bu oyun mantığında kaleci Mert de o günlerde hemen her maç 3-4 %100’lük gol pozisyonunu kurtararak Fenerbahçe’yi fark yemekten kurtaran Rüştü Reçber’in rolüne soyundu. Volkan Demirel önemli bir kaleci ama Fenerbahçe için 2003 öncesindeki Rüştü Reçber bambaşka bir yerde durmaktadır. Mert bugün 2003 öncesindeki Rüştü Reçber’e selam gönderdi.

Maç içinde Aykut Kocaman’a Alex ile alakalı tezahürat yapan kadın taraftarları en hafif tabirle söylersek, “uyaran” Aziz Yıldırım, Alex konusunda Aykut Kocaman’ın yanında. Bu durum Alex’in Fenerbahçe’deki geleceğini tehlikeye attı dersem çok yanılmış olmam diye düşünüyorum. Aslında bugün oynamaya çalıştığı Alex’siz taktik Fenerbahçe’nin orta vadede oldukça başarılı olacağı bir anlayış ama merkezde oynayacak 2 oyuncunun Mehmet Topal ve Selçuk Şahin olmaması gerekiyor. Orada hem oyunun 2 yönünü birden oynayabilen, top tekniği yüksek 2 oyuncu lazım ki Fenerbahçe kadrosunda şu anda bu oyuncu tipinden 1 tane dahi yok. Kısacası Fenerbahçe’nin bu şekilde oynayabilmek için orta sahanın ortasında önemli bir açılım yapması gerekiyor.

Fenerbahçe bu kadar kötüyken, Gaziantepspor’un bundan faydalanamamasının ve üstüne 3-0’lık bir yenilgi almasının sebeplerini irdelersek, en önemli neden olarak Muhammet Demir ve Cenk Tosun’un değerlendiremediği net pozisyonları gösterebiliriz. Hakemlere de, özellikle Mehmet Topal’ın golünde eli göremedikleri için, kabahat bulunacaktır. Bunun dışında Fenerbahçe savunmasının en iyi noktası olan havadan ortalarda ısrar etmesi de Hikmet Karaman’ın çok büyük bir yanlışıydı. Yobo – Egemen’den oluşan Fenerbahçe defansını, çok net pozisyonlar dışında, havadan ortalarla delmeye çalışmanın iğneyle kuyu kazmaktan çok farkı yok. Gaziantepspor Yönetimi’nin, Hikmet Karaman’ın istediği 2 transfer acilen yapması gerekiyor yoksa geçen sezonun sonunda müthiş bir ivme yakalayan bu takıma ve Hikmet Karaman’a yazık olur.

Tekrar Fenerbahçe’ye dönecek ve yazıyı toparlayacak olursak, Kocaman’ın ekibinin önünde önemi çok büyük bir Spartak Moskova rövanşı var. Alex sorunu o güne kadar çözülür veya çözülmez onu bilemeyeceğim ancak orta sahadaki sorunlara çare bulunmaz ve bugünkü oyun şablonu Çarşamba günü devam edecek olursa Fenerbahçe için bu eleme turunun sonu kötü biter. Şampiyonlar Ligi’nin prestij dışında getireceği maddi faydayı ve şampiyonluk yolundaki en önemli rakip Galatasaray’ın bu kupada olduğunu göz önüne aldığımızda, eleme turunun ve dolayısıyla Spartak Moskova maçının Fenerbahçe için önemini bir kez daha anlamış oluyoruz.