Biraz geciksek de sezonun ilk 11’ini yapmadan olmaz. Sezonun 11’inde doğal olarak diğer takımlara açık ara fark yapan şampiyon Galatasaray ve Süper Final’in lideri Fenerbahçe’nin ağırlığı var. Aslında 1-2 ekip dışında kalan takımların hiçbiri sezonu iyi geçirmedi diyebilirim ve bu da Galatasaray ile Fenerbahçe’yi yalnız bırakan bir faktör oldu. Fenerbahçeli oyuncuların bazılarının kulüplerinin geçirdiği kötü periyotla deyim yerindeyse “savaştığını” söylersem çok da yanılmış olmam herhalde.
Kale ile başlayalım;
Fernando Muslera: Galatasaray önemli başarılarını hep yabancı kalecilerle kazanmış bir takım. Simovic, Taffarel ve Mondragon, Galatasaray taraftarının kaleci dendiğinde hemen aklına gelen isimler. Sanırım bu “muhteşem üçlü” artık “kare as” olarak anılmaya başlayacak. Zira Fernando Muslera gelir gelmez sadece şampiyonlukta büyük pay sahibi olmakla kalmadı Taffarel’e ait bir sezonda en fazla gol yemeden maç tamamlama (Clean Sheet) rekorunun da yeni sahibi oldu. Bu rekoru Süper Final maçları henüz gelmeden kırdığını da belirtmeden geçmemek lazım.
Emmanuel Eboue: Geçen yıl Haziran başında bir arkadaşıma “Eboue’yi çok beğenirim, keşke gelse” derken ben dahi bunun bu kadar çabuk olacağını düşünemezdim. Eboue 1 ay içinde Galatasaray’a geldi ve Galatasaray taraftarı ligin 10. haftasından itibaren sağ kanatta kelebek etkisini hissetmeye başladı. Süper Final periyodunda deplasmandaki Trabzonspor maçı dışında “ense” yapsa da, Eboue’nin bu senenin en iyi sağ beki olduğunu çok fazla tartışacağımızı zannetmiyorum.
Joseph Yobo: 2 yıldır kiralık oynadığı Türkiye’ye iyiden iyiye alıştı ve çok kaliteli bir oyuncu olduğunu tüm sezon boyunca hamleleriyle gösterdi. Sezon boyunca özellikle Fenerbahçe kalesindeki her ortada bir anda topu uzaklaştıran bir oyuncu görmek mümkündü: Joseph Yobo. Kiralık olduğu için gelecek sene akıbeti ne olur bilemiyorum ama Fenerbahçe’nin, onu kaybederse, başı ağrıyabilir.
Semih Kaya: Böyle bir ödül yok belki ama ben MIP (En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu) ödülünü kendimce Semih Kaya’ya çoktan verdim bile. Sezon başında Fatih Terim’in ilk 11 planlarında olmayan (ki o planlarda olan isimleri düşününce şu anda tüylerim ürperdi) Semih Kaya formayı aldı ve bir daha bırakmayarak A Milli Takım’a gitmeyi başardı. Çok “cool” yapısının olması izleyenlerde rahatlık ve “tanısam seveceğim bu çocuğu” havası uyandırıyor. Defansta oynamasına karşın atılan her golde sevinmeye herkesten önce koşması ise takım oyuncusu olduğunun bir göstergesi. Galatasaray’da çok fazla kalmayabilir, kalırsa da Fatih Terim kaptan aramasın.
Reto Ziegler: Sol bek mevkii ülkemizde her zaman kanayan yara. Geçen yıl sezonun 11’ine Andre Santos’u yazarken içim rahat değildi, şimdi Ziegler’i yazarken de yine daha iyisi vardı da unutuyor muyum diye düşünmeden edemedim. Kendi standartlarında kötü Ziegler’in yine de ligin en iyi sol beki olması takımlarımızın bu bölge için oyuncu yetiştirmeyi bırakalım, yabancı transferini işini dahi iyi yapamadığını net olarak ortaya koyuyor.
Selçuk İnan: Geçen sene transferinin gerçekleştiği dönemde hemen herkes “Şampiyonluğu belirleyecek oyuncu” diyordu Selçuk İnan için. Kendisi attığı 5 frikik golüyle başlı başına bir yazı konusudur zaten. Galatasaray’ı sezon boyunca savunmadan hücuma kadar bir arada tutan oyuncu olmayı çok iyi başardı. Hagi’nin bir sezonda attığı 5 frikik golü rekoruna ortak olması da cabası. Bu sene 13 gol atan Selçuk İnan’ın Burak Yılmaz ile birlikte sezonun en iyi oyuncusu olduğunu söylersek çok da yanılmış olmayız diye düşünüyorum.
Felipe Melo: Kiralık olarak geldiğinde akıllarda çok fazla soru işareti vardı çünkü o resmen bir “bidon”du. Galatasaray’ın kendisine ödediği para ise Fenerbahçe standardındaydı ve bu durum Felipe Melo’nun bunu geri ödemesi için çok çok iyi olması gerektiği anlamına geliyordu. Meraklasına Felipe Melo bunu fazlasıyla yaptı. Seneye onun da buralarda olup olmayacağı belli değil ama şurası çok net: Kişiliği ve oyun karakteri ile marjinal olduğunu 1 sezonda Türklerin kafasına kazıdı.
Doka Madureira: Bulgaristan Ligi’nin en iyi oyuncusu İstanbul BB’ye geldiğinde benim dikkatimi çok fazla çekmişti açıkçası. Zaten daha ligin ilk haftasında, Galatasaray maçında herkese farklı bir oyuncu olduğunu hissettirmeyi başardı. O maçtan sonra “Bu sene ligin en çok faul yapılan ismi Doka olur” düşüncesi oluşmuştu kafamda ama şu an istatisiği tam olarak bilmiyorum. Özellikle Süper Final’de attığı 5 golle önemli zamanlarda, zor dönemlerde güvenilebileck bir oyuncu olduğunu da ispatladı ve bence sezonun 11’inde olmayı fazlasıyla hak etti.
Pablo Batalla: Normalde Alex’in olmasına alıştığımız bölgede bu kez bana kalırsa Pablo Batalla var. Gerek ligde gerekse Türkiye Kupası’nda tüm sezon boyunca Bursaspor’un en önemli “driver”ı konumunda oldu. Golleri, asistleri ve bu sezon çok fazla dikkat çeken kafa vuruşlarıyla her takım taraftarına “keşke bizde olsa” dedirttiğini düşünüyorum. Ligin ikinci yarısında Sebastian Pinto ile yakaladığı uyumu da düşününce “Seneye Batalla’yı izlemek lazım” diyorum.
Miroslav Stoch: Dönem dönem yedek kaldı, kötü oynadı ama yaptıklarıyla Stoch sezona damgasını vuranlardan biri olmayı başardı. Attığı her golün estetik olması kolay hatırlanmasını kolaylaştırıyor elbette ama Miroslav Stoch’un başarısını sadece attığı estetik gollere dayandırmak Slovak’a büyük haksızlık olur. Hızı, çalımları, şutları ve oyun görüşüyle tam bir kanat oyuncusu. Fenerbahçe eğer Stoch’u tutmayı başarabilecekse solu uzun zaman düşünmesin, sağa bir Stoch aramaya devam etsin. Bulamazsa Galatasaray’ın almak istediği bir sağ açığa el atsın, eminim o da Stoch kadar iyi çıkacaktır.
Burak Yılmaz: Buraya sadece “Bu sezon 33 gol attı” yazsam zaten yeterli olur. Burak Yılmaz’ın 2 kez takasta para üstü olarak verilen oyuncu olduğunu hatırlatmakta fayda var. Buradan Burak Yılmaz’ı şimdiye kadar sağ açık oynatan bütün teknik adamlara selam göndermek istiyorum: “Bravo, bir gol makinesini öldürmeyi az daha başarıyordunuz”. Son 2 yılda 52 lig golü bulunan Burak Yılmaz’ın bundan sonra aşağı yukarı bu ortalamayla devam edeceğini ve blogda birkaç kez daha sezonun 11’ine konuk olacağını düşünüyorum.