31 Ağustos 2012 Cuma

6 Yıl Sonra Yeniden Şampiyonlar Ligi



Öncelikle belirtmek gerekir ki, çekilebilecek en iyi kuralardan biri oldu Galatasaray adına. Kırmızı çizgiler diyebileceğimiz noktalar, son torbadan B. Dortmund ve Malaga, 2. torbadan Manchester City ve 1. torbadan Real Madrid ve Barcelona gibi takımlarla eşleşmemekti. Bunların üstüne 2. torbadan en çok istenen takım olan Sporting Braga’nın gelmesi deyim yerindeyse kaymaklı ekmek kadayıfı gibi oldu.

Manchester United, Braga ve Cluj ekiplerinden oluşan grup, Galatasaray için kısa ve net biçimde üst tura çıkılabilecek bir grup olarak değerlendirilebilir. Ancak Şampiyonlar Ligi’nin rakipleri irdeleme safhasına geçmeden evvel ki en temel kuralını, her takımın kalburüstü olduğu gerçeğini asla unutmamak gerekiyor. Hiç kuşku yok ki, grubun favorisi açık ara Manchester United olacak. Alex Ferguson’un ekibinin favori olmayı ve gruptan 1.çıkmayı kâğıt üstünde hak ettiğini kadrosuna bakınca da net olarak görebiliyoruz zaten. Wayne Rooney, Nani, Vidic, Evra gibi süper oyuncuların bulunduğu kadroyu Robin Van Persie ve Shinji Kagawa gibi fark yaratan isimlerle güçlendiren Alex Ferguson’un bu sezonki hedefinin sadece bu grubu domine etmek olmayacağı son derece açık. Manchester City’ye kaptırdıkları Premier Lig şampiyonu ünvanını geri almak ve geçen sene gruplarda elendikleri Şampiyonlar Ligi’nde tekrar başarılı olmak Sir’ün basınla paylaşmaktan çekinmediği hedefler. Tabii kurt hoca, bu hedeflere yürürken 1993-1994 senesinde düzenlenen ilk Şampiyonlar Ligi’nde neden olamadığını da asla unutmayacaktır. O sezon yeni formatıyla düzenlenen Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray, Manchester United’ı eleyerek gruplara kalmış ve United’ı bitirmişti. Daha sonra Beşiktaş ve Fenerbahçe’den de fazlaca çeken Alex Ferguson’un, bu grupta Galatasaray’ı gözünde en çok büyüten teknik adam olduğunu dahi söyleyebiliriz. Tabii bu durum Manchester’ı ve Ferguson’ı kurtarmaya yetecek mi bunun için 19 Eylül ve 20 Kasım tarihlerini beklemek gerekiyor.

Sporting Braga ise son üç sezonda çok farklı 3 rolde karşımıza çıktı. 2 sene önce UEFA Kupası finaline çıkmayı başaran ama o sezon Cüneyt Arkın performansı gösteren Falcao’nun gazabına uğrayan takımlardan biri olup kupayı kaybeden Braga, geçen sene ise UEFA’da Beşiktaş’a son 32 turunda elenmişti. Arada uçurum olan bu 2 performanstan sonra bu sene ön elemede Udinese’yi eleyerek yine olumlu görüntü sergiledi Portekiz takımı. Braga’nın kadro ve geçmişteki başarıları olarak ikinci torbadan en fazla arzu edilen takım olduğunu not düşmemiz şu an için yeterli diye düşünüyorum.

Cluj için ise şu anda en çok söylenmesi gereken şey seri başı Basel’i eleyerek Galatasaray’ın 3.torbaya çıkmasını sağlamış olması. 3.torbaya gönderdiği Galatasaray ile 4.torba takımı olarak eşleşen Cluj, son 4-5 senedir ciddi çöküşte olan Romanya futbolunun şampiyonu. Romanya ikincisinin, Türkiye ikincisi Fenerbahçe’yi özellikle Saracoğlu’nda zorladığını hatırlarsak, Cluj maçları Galatasaray için asla çantada keklik değil.

Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkmayı etkileyen en önde gelen faktörlerden birisi de fikstür. Gruptan çıkmayı erken garantileme ihtimali olan Manchester United ile 5. ve özellikle 6. maçta oynamak avantaj olarak görülebilir. Bu anlamda gruptan çıkma konusunda Galatasaray’ın en büyük rakibi olan Braga’nın 3. ve 4.maçını Manchester ile oynayacak olması da Galatasaray için bir avantaj. Bir başka önemli nokta ise Galatasaray’ın ilk maçta Old Trafford’a gittikten sonra 2.ve 3. maçını üst üste Telekom Arena’da oynayacak olması. Bu 3 maçta alınabilecek olası 6-7 puan Galatasaray’ı son 3 maç için çok daha iddialı bir hale getirebilir, getirmelidir.

Eskişehirspor, Trabzonspor ve Bursaspor’un erken elenmesiyle ülke puanı yükü de tamamen Galatasaray ve Fenerbahçe’nin omuzlarında. Dolayısıyla Galatasaray’ın alacağı her puan ve atlayacağı her tur şu anda ülke şampiyonumuzun Şampiyonlar Ligi’ne gitmesine sınırdan izin veren ülke puanı açısından çok büyük ehemmiyet taşıyor. En azından 1-2 sene, şu anda bulunduğumuz 12.sırayı koruyarak Türkiye’nin Şampiyonlar Ligi’ne direkt takım göndermesini sağlamalıyız zira 13.sıradaki ülkenin hem şampiyonu hem de ikincisi ön eleme oynamak durumunda kalıyor.

Galatasaray 6 sene aradan sonra Şampiyonlar Ligi gruplarına katılıyor ancak buna rağmen 10 kezle bu kupaya en çok katılan takımlardan bir tanesi. Özellikle Şampiyonlar Ligi müziğini çok özleyen Galatasaray taraftarının Şampiyonlar Ligi başarısına ne kadar aç olduğunu, geçen sezon basketbolda Euroleague maçlarında olduğu gibi, tüm Avrupa’ya net bir şekilde göstereceğini düşünüyorum.

30 Ağustos 2012 Perşembe

Bir Futbol Mühendisi: Hector Raul Cuper


Hector Cuper’in Fatih Terim ve Şenol Güneş’le birlikte Süper Lig’in en iyi 3 teknik direktörü arasında olduğunu hemen herkes kabul edecektir. Sadece yapılan sıralama değişebilir, bana göre Terim-Cuper-Güneş şeklindedir ama özellikle Türk futbolunu dışarıdan takip eden çok sayıda futbolsever için Cuper ilk sırada olacaktır. İkisi Şampiyonlar Ligi, biri de Kupa Galipleri Kupası olmak üzere 3 Avrupa Kupası finali yaşamış bir hoca için bu son derece normal bir durum. Tüm bunları bir yana koyarsak Hector Cuper benim için şu anda ligin en iyi futbol mühendisidir. Yani sıfırdan bir takım kurulacak ve başarı istenecekse Türkiye’de bunu şu anda en iyi yapabilecek kişinin futbol bilgisi ve beynelmilel görgüsüyle Hector Cuper olduğuna inanırım.

Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısında Orduspor’a gelen ve bu transferle bizi oldukça şaşırtan Cuper, takıma mücadeleci kimliğini yansıtmayı başardı. Benim için asıl önemli olan ise Cuper’e transfer yapma ve takımla birlikte sezona hazırlanma imkânı tanıyacak olan bu sezondu. Kulüp başkanı Nedim Türkmen’in, güvenlik kamerası görünce dahi konuşma hastalığı olsa da, başarılı olmak isteyen ve Cuper’e maksimum desteği veren görüntüsü de Orduspor adına umutlanmamı sağlamıştı.

Yapılan transferleri ve ligin ilk 2 maçını gördükten sonra hala Hector Cuper’e ve başarılı olacağına inanıyorum ancak açık söylemek gerekirse ben beklediğim futbol mühendisliğini göremedim. Önemli ve Cuper olmasa yöneticilerinin dünyada olduklarından dahi haberdar olmayacağı futbolcuları getirmeyi başardı Orduspor ama dikkat edilirse bu oyuncuların hepsi yabancı. Ligdeki yabancı sınırlamasını ve bu sınırlamanın peyderpey artacağını düşündüğümüzde Orduspor’un yabancılarının kalitesinde yerli oyunculara da sahip olması gerekiyor.

Örneğin ligin ilk 2 haftasında sağ bek Miguel Garcia’nın sol bekte, ön libero Ali Çamdalı’nın da stoperde oynaması Cuper’in kadro mühendisliğinin en azından şimdilik yeterli olmadığının göstergesi. Transfer döneminde daha fazla kaliteli yerli oyuncu alıp kadroyu genişletmesi, Orduspor’u Beşiktaş ve Trabzonspor’un ciddi sorunları olduğu bu sezonda, Cuper faktörünün de etkisiyle önemli yerlere taşıyabilirdi, şu anda bu çok zor görünüyor. Yine de ilk 2 maçta gol yemeden kazanılan 4 puan, takımda konsantrasyonun çok üst düzeyde olduğunun bir işareti.

Galatasaray’dan kiralanan sağ açık Yiğit Gökoğlan ile Orduspor’un gündeminde olan, eğer gelirse, daha önce blogda şu yazıyla değindiğim ve önemli bir sol bek olmasını beklediğim, Sporting Lizbon’dan Atila Turan, Hector Cuper’in kadro derinliğini bir nebze olsun artıracak, elini rahatlatacak yerli oyuncular. Orduspor’un ligin ilk 2 maçında sol kanadı sağ kanada göre daha fazla kullandığını ve burada oynayan  Garcia'nın %78 gibi düşük pas yüzdesiyle oynadığını düşündüğümüzde, Atila Turan’ın muhtemel transferinin önemi ortaya çıkıyor. Bunların dışında, özellikle geçen sene Culio transferinde yaşanan sorunlara rağmen Galatasaray’ın Yiğit Gökoğlan’ı Orduspor’a kiralık olarak yollaması da Hector Cuper’in oyuncuya bir şeyler katacağının düşünülmesinden kaynaklanıyor diyebiliriz.

Hector Cuper’in takımı bu sezon ligin en kompakt takımlarından biri olacak ve üst sıralarda olmak için (ilk 7-8) mücadele edecek gibi görünse de, Hector Cuper ismine yakışacak olan lig sıralaması (en azından ilk 4) için en az 1 sezon daha bekleyeceğiz diye düşünüyorum.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Ağustos Sonu İtibariyle Sözleşmesiz Futbolcular


Transferde son günlere girilirken kulüplerin rahatlıkla alabileceği, herhangi bir ekiple sözleşmesi olmayan, boşta futbolcular rağbet görecektir. Son alternatif olarak bekletilen bu oyuncular, transferin Avrupa’da biteceği gün olan 31 Ağustos’a kadar herhangi bir takımla anlaşmadıkları taktirde Türk takımları için de ciddi birer alternatif olabilir.

Açıkçası şu anda boşta olan çok fazla oyuncu var ve içlerinde özellikle Anadolu ekiplerinin kalitesini ciddi biçimde artıracak oyuncular dikkat çekiyor. İngiltere Premier Ligi’nde 8 senedir oynayan ve zaman zaman büyük kulüplerimizin de gündemine gelen Nigel Reo-Coker sözleşmesi olmayan oyuncular içinde en çok göze çarpan isimlerden. 2007 yılına kendisi için Aston Villa tarafından 12,5 milyon avro bonservis ödendiğini de hatırlatalım. Polonyalı kaleci Artur Boruc, Hollandalı Royston Drenthe, Brezilyalı defans Breno, Ukraynalı kaleci Oleksandr Rybka, Polonyalı sol bek oyuncusu Sebastian Boenisch, Alman orta saha oyuncusu Thomas Hitzlsperger,  Hırvat santrafor Ivan Klasnic, Ganalı stoper John Mensah, Sunderland'den ayrılan İskoç kaleci Craig Gordon, Tunuslu hücum oyuncusu Lassad ve Avusturyalı sağ-sol bek oyuncusu Andreas Ibertsberger kaliteleriyle boşta olmaması gerektiğini düşündüğüm, sözleşme imzaladıkları taktirde gittikleri takımın kalitesini kesinlikle yükseltebilecek oyuncular.

Bu oyuncular dışında Türkiye Süper Ligi’nin kalitesini artırabilecek oyuncular olarak Yunan milli kaleci Michalis Sifakis, Villarreal’den boşa çıkan İspanyol sağ bek Angel Lopez, Spartak Moskova’dan ayrılan İspanyol stoper Rodri, Saint Etienne’le sözleşmesi biten Kongo asıllı Fransız sağ bek Albin Ebondo, Belçikalı sağ bekler Anthony Vanden Borre ve Gill Swerts, St.Pauli’den ayrılan Ganalı ofansif orta saha oyuncusu Charles Takyi, Kızılyıldız'dan Brezilyalı orta saha oyuncusu Evandro ve West Bromwich’ten boşa çıkan Kamerunlu 1,90’lık forvet Somen Tchoyi dikkati çekiyor. Bu oyunculardan en az birkaçının 5 Eylül’e kadar Türkiye’ye gelmesini bekliyorum.

Son olarak da şu anda boşta olan, yolu Süper Lig’den geçmiş yabancılara ve yerli oyunculara bir bakalım. Wolfsburg ile sözleşmesini fesheden Tuncay Şanlı, yaz başında Gaziantepspor ile sözleşme imzalayan ancak hemen ayrılan Ali Turan, 2006 yılının gol kralı Gökhan Ünal, Antalyaspor’dan ayrılan Musa Aydın ve St.Pauli'nin serbest bıraktığı Deniz Naki Süper Lig’de devam edeceğini düşündüğüm isimler. Bu oyuncuların çok yakın bir zamanda transfer haberlerini alabiliriz. Norveçli forvet John Carew, İstanbul Büyükşehir Belediyespor’dan ayrılan Polonyalı sağ bek Marcin Kus, Samsunspor'la sözleşmesi biten eski Beşiktaşlı Michael Fink ile Mersin'i terk eden Spas Delev ve Juan Pablo Pino'ysa STSL tecrübesi bulunan sözleşmesiz yabancılardan sadece beşi.

Bakalım 5 Eylül akşamına kadar bu oyuncuların hangileri transfer yapabilecek ve hangilerinin rotası Türkiye olacak?

Belçika Milli Takımı - Eden Hazard'ın Yolu



Genelde büyük turnuvalar öncesinde milli takımlar futbolcu havuzlarıyla masaya yatırılır ve turnuvada neler elde edip edemeyeceği üzerine uzun tartışmalar yapılır. Kadro kalitesi, oyuncuların birbiriyle uyumu ve teknik adam yeterliliği ile birlikte turnuva öncesi şanslar değerlendirilir. En yakın büyük turnuvaya (Brezilya 2014) neredeyse 2 sene var ancak ben özellikle Fransa 2016’da çok ses getireceğini düşündüğüm, o turnuvanın gizli favorisi olduğuna inandığım bir milli takım üzerinde duracağım: Belçika…

Dünya Kupası ve Avrupa Futbol Şampiyonası anlamında en son 2002 yılında sahneye çıkan Belçika Milli Takımı’nı 2008 Pekin Olimpiyatları’nda da izlemiştik. Tabii 2002 yılında Dünya Kupası’na giden jenerasyon neredeyse tamamen yenilendi. Biletini almanın yolu U-21 Avrupa Şampiyonası’ndan geçen olimpiyatlara da son derece iyi oyuncularının olduğu yeni jenerasyonuyla gitmeyi başarmıştı Belçika. Olimpiyatlarda yarı final oynamayı başaran ve 2008 yılında çok genç olan bu jenerasyon, 2016 yılında oldukça tecrübeli hale gelecek.

Şu anda Belçika’nın sahip olduğu oyuncu havuzunu inceleyecek olursak; kalede bonservisi Chelsea’de olan ve 2 yıldır Atletico Madrid’de kiralık oynayan, UEFA Kupası kazanmış Thibaut Courtois, Sunderland’den Simon Mignolet ve Genk’ten Logan Bailly var. Özellikle Courtois 20 yaşında ve Avrupa’nın en iyi kalecilerinden olma potansiyelini kendisinde fazlasıyla barındırıyor.

Defans bölgesi ise dünya çapında olmayı başarmış oyuncularla dolu. Geçtiğimiz yıl Manchester City ile Premier Lig’i kazanan Vincent Kompany, Arsenal’li Thomas Vermaelen, Tottenham’dan Jan Vertonghen, Ajax’lı Toby Alderweireld çok üst düzey oyuncular.  Son derece iyi 4 oyuncudan bahsederken aralarındaki en yaşlı ismin 26 yaşındaki Kompany olması kısa ve orta vadeli gelecek adına Belçika’yı umutlandırsa gerek. Defansta bu oyuncuların dışında Zenit’ten Lombaerts, geçtiğimiz sezonu Genk’te geçiren ve henüz bir takımla anlaşmayan Anthony Vanden Borre, Standard Liege’den Jelle Van Damme ve en fazla 2014 Dünya Kupası’nda oynayabileceğini düşündüğüm, Bayern Münih’ten 34 yaşındaki Daniel Van Buyten var. Manchester City’nin kadrosunda bulunan Dedryck Boyata da gelecekte bu takımın içerisinde yer alması beklenen çok önemli bir genç oyuncu. Bu oyuncu havuzu en yüksek hedef için dahi son derece yeterli.

Belçika’nın orta saha bölgesi, defans seviyesinin de üzerinde. Everton’ın 2008 yılında, Mehmet Topal’ı 8 milyon avroya Galatasaray’dan koparamaması üzerine 21 milyon avro bedelle Standard Liege’den aldığı Marouane Fellaini, Porto’dan Steven Defour, Benfica’dan Axel Witsel, Cagliari’den Nadja Nainggolan Anderlecht’ten sağ bek ve sağ açıkta da oynayabilen skorer orta saha Gillet (geçen sezon 14 gol) ve Inter’den Gabi Mudingayi orta sahanın ortasında oynayabilecek oyuncular. Özellikle Fellaini, Defour ve Witsel gibi oyunculara aynı anda sahip olabilmek çok büyük bir şans. Fellaini ve Witsel’in aynı dönemde Standard Liege altyapısından yetişerek 2006 yılında A Takıma çıktığını, Defour’un da aynı sene Genk takımından onlara katıldığını kısacası 3 ismin birbirini çok iyi tanıdığını önemli bir not olarak düşelim.

Orta sahadaki iyi ve gelecek vaat eden oyuncu sayısı o kadar fazla ki, defansif ve ofansif olarak ikiye ayırsak dahi paragraflar rahatlıkla doluyor. Ofansif orta saha anlamında bu yaz Chelsea’ye 40 milyon avroya transfer olan Eden Hazard, PSV’den Dries Mertens, Twente’den Nacer Chadli, Chelsea’nin W.Bremen’e kiraladığı Kevin de Bruyne ve West Bromwich’ten Yassine El Ghanassy gibi alternatifler var. Eden Hazard, Dries Mertens ve Kevin de Bruyne skora etki etme konusunda “inanılmaz” olan isimler. Sadece geçtiğimiz sezonun bütününe baktığımızda kendi liglerinde Eden Hazard (Lille)20 gol-22 asist, Dries Mertens (PSV Eindhoven) 21 gol-16 asist ve Kevin de Bruyne (Genk) 8 gol-14 asist istatistikleri ile takımlarının saha içindeki beyni konumundaydı. Özellikle Chelsea’ye gelmesinin ardından daha ilk maçta takımın saha içi liderliğini almayı başaran Eden Hazard, en üst seviye oyuncu olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Eden Hazard’ı birkaç sene içerisinde İngiltere Premier Ligi’nin en iyi oyuncusu olarak görürsek, bu büyük bir sürpriz olmaz. Elbette böylesine büyük bir oyuncuya sahip olmak Belçika’nın hedeflerini otomatikman büyütecektir.

Forvet mevkiinde iyi ve daha da önemlisi potansiyelli oyuncularla karşılaşmamız Belçika adına umutları artıran bir başka önemli etken zira ne kadar iyi kadroya sahip olunursa olunsun en az 1 klas forvet oyuncusu olmadan işlerin çok zor olacağını yıllardır Portekiz örneğinde çok net olarak görüyoruz. Chelsea’den West Bromwich’e kiralanan 19 yaşındaki Romelu Lukaku, Fulham’dan Tottenham’a transferi gündemde olan Moussa Dembele, Everton’un geçen ay Olympiakos’tan 8 milyon avroya transfer ettiği Kevin Mirallas ve KRC Genk’in forvetleri Jelle Vossen ile Christian Benteke Belçika’nın önemli gol adamları. Özellikle 2 hafta önce Hollanda ile oynanan ve 4-2 kazanılan hazırlık maçında ilk golü atan 21 yaşındaki Benteke, Lukaku’dan sonra Belçika’nın gündemi olmayı başarmış bir oyuncu.

 

Belçika Milli Takımı kadro kalitesi ve mevki bazında değerlendirme anlamında son derece yeterli bir malzemeye sahip. Elbette, büyük turnuvalarda başarılı olması ve adından söz ettirebilmesi için bu kadronun takım olmayı başarabilmesi gerekiyor. Oyuncuların genelde aynı jenerasyondan olması ve genç milli takımlarda beraber oynaması büyük avantaj olsa da lider ruhlu oyuncuları barındıran milli takımların takım olma konusunda diğerlerinden önde olduğu gerçeğini unutmamalıyız. Steven Defour (S.Liege), Vermaelen (Arsenal), J. Van Damme (S.Liege), Dries Mertens (AGOVV) ve mevcut kaptan Kompany (Manchester City) gibi takımlarında kaptanlık yapmış ve yapmaya devam eden oyunculara sahip olması, takım olabilme noktasında Belçika için bulunmaz nimet.

Belçika Milli Takımı’nı şu anda eski yıldızı Marc Wilmots çalıştırıyor. Wilmots’un 2014 Dünya Kupası elemelerinde göstereceği performansı merakla bekliyorum zira daha önce kayda değer bir birinci adamlık kariyeri olmadı. Elbette ülke futbolunun önemli isimlerinden olması oyuncular üzerindeki saygınlığını artıran bir faktör ancak saha içi anlamında ne kadar başarılı olacağını 2014 Dünya Kupası elemelerinde özellikle Sırbistan ve Hırvatistan gibi rakipler karşısında görme fırsatı yakalayacağız. Tabii Hollanda karşısında kazanılan hazırlık maçı Wilmots için ciddi bir kredi oluşturdu. Son dönemde Belçika Milli Takımı’nda sadece 6 ay takımın başında kalan ve istifa eden Dick Advocaat dışında uluslararası başarı kazanmış bir teknik direktör tercih edilmedi. Wilmots’un başarılı olup olmayacağını zaman gösterecek ancak eğer olamazsa ben 2016 Belçika ütopyasında takımın başında tanıdık bir sima ve uluslararası başarılar kazanmış biri olarak Eric Gerets’i görmek isterim.

Belçika Milli Takımı, Avrupa Şampiyonası’nın 24 takıma çıkmasıyla birlikte 2016’da kesin olarak yer alacak ve büyük ihtimalle önemli işler yapacaktır. Bu jenerasyon için asıl önemli nokta ise Hırvatistan ve Sırbistan ile ciddi bir yarış içinde olacağı 2014 Dünya Kupası elemelerinde ne yapacağı. Böylesine bir takımı 2014’te izleyebilmek de çok keyifli olabilir.

Belçika Milli Takımı’nı bu kadar irdeledikten sonra aynı senelerde Türk Milli Takımı ne yapabilir diyenler de olacaktır. 24 takımlı Avrupa Şampiyonası sistemi bizim gibi sürekli grubunda 2.olmaya oynayan ve turnuvalara gitmekte zorlanan ancak gidince önemli başarılar kazanan bir ülke için harika bir uygulama. 2016’dan itibaren Avrupa Şampiyonaları’nda biz de sürekli yer almaya başlayacağız. Kadro olarak ise başta Almanya olmak üzere Avrupa’da yetişen iyi oyuncularımızı kaptırmadığımız sürece çok önemli bir takım olma şansımız hiç de az değil. Örneğin, şu anda tercihi Almanya olan ancak hala Türkiye A Milli Takımı için oynama şansı bulunan Yunus Mallı, Tolga Ciğerci, Samed Yeşil, Emre Can, Levent Ayçiçek, Koray Günter, Okan Aydın, Kaan Ayhan, Koray Kaçınoğlu gibi oyuncuların bizimle olmasını sağlayabilirsek, bir başka deyişle yeni Mesut Özil, Gökhan İnler, Eren Derdiyok faciaları yaşamazsak, Türk Milli Takımı da 2016-2024 yılları arasındaki periyot için çok umut veren bir milli takım olacaktır.

26 Ağustos 2012 Pazar

Fenerbahçe 3-0 Gaziantepspor - Skor Aldatmamalı



Gaziantepspor maçını izlemiş bir Fenerbahçeli ile maçı izlemeyip sadece skordan haberdar olan bir Fenerbahçelinin maçtan sonra, bu karşılaşmayla, kadroyla ve hatta sezonun muhtemel gidişatıyla alakalı çok farklı düşünceler içinde olduğunu düşünüyorum. Kadın seyirciler önünde oynanmış bir maçta kağıt üstünde 3-0’lık çok güzel bir skor ama oynanan rezalet futbol… Bunun ötesinde 1 haftadır gündemi meşgul eden Aykut Kocaman – Alex de Souza sürtüşmesi.

Futbolda gün geçtikçe önemi artan mevki orta saha bölgesi. Orta sahası güçlü olan ekipler başarıya çok daha yakın oluyor ve göze daha fazla hitap ediyor. Ancak Fenerbahçe bu gerçekten bihabermişçesine 6-0-4 olarak adlandırabileceğimiz bir mantıkla sahaya çıktı. Özellikle maçın ilk 60-70 dakikalık bölümünde Mehmet Topal ve Selçuk Şahin tamamen savunmaya gömülüp defansı altılarken, Krasic, Sow, Kuyt ve Mehmet Topuz ise savunmaya hiç yardım etmeyerek 4 forvet gibi oynadı. 1998-2000 yılları arasındaki Fenerbahçe ile birçok benzer yönü bulunan bu oyun mantığında kaleci Mert de o günlerde hemen her maç 3-4 %100’lük gol pozisyonunu kurtararak Fenerbahçe’yi fark yemekten kurtaran Rüştü Reçber’in rolüne soyundu. Volkan Demirel önemli bir kaleci ama Fenerbahçe için 2003 öncesindeki Rüştü Reçber bambaşka bir yerde durmaktadır. Mert bugün 2003 öncesindeki Rüştü Reçber’e selam gönderdi.

Maç içinde Aykut Kocaman’a Alex ile alakalı tezahürat yapan kadın taraftarları en hafif tabirle söylersek, “uyaran” Aziz Yıldırım, Alex konusunda Aykut Kocaman’ın yanında. Bu durum Alex’in Fenerbahçe’deki geleceğini tehlikeye attı dersem çok yanılmış olmam diye düşünüyorum. Aslında bugün oynamaya çalıştığı Alex’siz taktik Fenerbahçe’nin orta vadede oldukça başarılı olacağı bir anlayış ama merkezde oynayacak 2 oyuncunun Mehmet Topal ve Selçuk Şahin olmaması gerekiyor. Orada hem oyunun 2 yönünü birden oynayabilen, top tekniği yüksek 2 oyuncu lazım ki Fenerbahçe kadrosunda şu anda bu oyuncu tipinden 1 tane dahi yok. Kısacası Fenerbahçe’nin bu şekilde oynayabilmek için orta sahanın ortasında önemli bir açılım yapması gerekiyor.

Fenerbahçe bu kadar kötüyken, Gaziantepspor’un bundan faydalanamamasının ve üstüne 3-0’lık bir yenilgi almasının sebeplerini irdelersek, en önemli neden olarak Muhammet Demir ve Cenk Tosun’un değerlendiremediği net pozisyonları gösterebiliriz. Hakemlere de, özellikle Mehmet Topal’ın golünde eli göremedikleri için, kabahat bulunacaktır. Bunun dışında Fenerbahçe savunmasının en iyi noktası olan havadan ortalarda ısrar etmesi de Hikmet Karaman’ın çok büyük bir yanlışıydı. Yobo – Egemen’den oluşan Fenerbahçe defansını, çok net pozisyonlar dışında, havadan ortalarla delmeye çalışmanın iğneyle kuyu kazmaktan çok farkı yok. Gaziantepspor Yönetimi’nin, Hikmet Karaman’ın istediği 2 transfer acilen yapması gerekiyor yoksa geçen sezonun sonunda müthiş bir ivme yakalayan bu takıma ve Hikmet Karaman’a yazık olur.

Tekrar Fenerbahçe’ye dönecek ve yazıyı toparlayacak olursak, Kocaman’ın ekibinin önünde önemi çok büyük bir Spartak Moskova rövanşı var. Alex sorunu o güne kadar çözülür veya çözülmez onu bilemeyeceğim ancak orta sahadaki sorunlara çare bulunmaz ve bugünkü oyun şablonu Çarşamba günü devam edecek olursa Fenerbahçe için bu eleme turunun sonu kötü biter. Şampiyonlar Ligi’nin prestij dışında getireceği maddi faydayı ve şampiyonluk yolundaki en önemli rakip Galatasaray’ın bu kupada olduğunu göz önüne aldığımızda, eleme turunun ve dolayısıyla Spartak Moskova maçının Fenerbahçe için önemini bir kez daha anlamış oluyoruz.


23 Ağustos 2012 Perşembe

Chelsea 4-2 Reading - Eden Hazard Show



Chelsea-Reading maçını hem Chelsea’nin bu sezon en flaş transferi olarak Lille’den 40 milyon avroya alınan ve Premier Lig’deki ilk maçında Wigan deplasmanında 2 asist ile sezona başlayan Eden Hazard’ın Stamford Bridge’e ilk çıkışını görmek hem de Ümit Milli Takımımız’da forma giymiş uzun vadede A Milli Takım havuzunda da olacağına kesin gözüyle baktığım Reading’den Jem Karacan’ı takip etmek açısından önem taşıdığından izlemeye karar verdim.

Açıkçası geçen sezonun Şampiyonlar Ligi şampiyonu ile Championship’ten yeni gelen bir ekibin mücadelesi olduğundan kâğıt üzerinde Chelsea’nin ağır favori olduğu bir maçtı ama Reading’in bu karşılaşmada sürpriz yapabilmek için elinde bazı kozları olduğu gerçeği de vardı. İlk 11’indeki 7 oyuncunun geçen sezon da Reading forması giymesi ve bu sayede uyum sorununun en az seviyede olması, Brian McDermott gibi yeteneklerine çok fazla inandığım bir menajerin Reading’in başında bulunması maçın hemen öncesinde Reading adına “acaba” dedirten faktörlerdi.

Maçta ilk 20 dakika Chelsea’nin ciddi baskısı vardı ve bu baskı Eden Hazard ile bir penaltı getirdi. Eden Hazard bu yıl Frank Lampard’ı gol krallığında iddialı hale getirecek olursa şaşırmamak lazım zira henüz 2. haftadan Hazard’ın kazandırdığı penaltılar sayesinde 2. golüne ulaşan bir Frank Lampard var. Eden Hazard’ın henüz yeni gelmiş olmasına rağmen kısa sürede Premier Lig’in en iyi 2-3 oyuncusundan biri olduğu/olacağı kesin. Hatta ligin en kadife ayaklı oyuncusu diyeceğim ama David Silva’ya da haksızlık etmek istemiyorum. Geçen sezon Fransa Ligi’nde yaptığı 22 asist istatistiğinin üzerine çıkacağını henüz 2 haftada yaptığı 5 asist ile göstermiş oldu Eden Hazard, bu noktayı da atlamasak iyi olur.

İlk 20 dakikadan sonra ise Chelsea gibi 4-3-3 oynayan Reading’in mutlak üstünlüğü göze çarptı. Özellikle güçlü ve süratli kanat oyuncuları Jobi McAnuff ve Garath McCleary ile etkili olan Reading üst üste 2 gol bularak ilk devreyi önde kapadı. Reading’in hücum etmek istediği dönemlerde, özellikle bu 2 kanat oyuncusu ve Pavel Pogrebnyak’tan oluşan hücum hattının son derece verimli olduğunu söylemek gerekiyor. Bu üçlü tim, ligde uzun vadede önemli iş yapabilir. Chelsea’nin yediği 2.golde, son zamanlarda sıkça olduğu gibi, yine asla yenmemesi gereken bir gol yiyen Cech’e, Abramovich ve di Matteo nasıl bir çare üretecek gerçekten merak ediyorum. Atletico Madrid’de kiralık oynayan Courtois veya bir başkasının Chelsea kalesini Cech’ten devralma vakti geldi gibi görünüyor.

İlk yarı Reading üstünlüğü ile bitince, tahmin edileceği üzere, Chelsea ikinci yarıda sürekli öne oynamayı düşünen bir görüntü içindeydi. Özellikle Ramires-Oscar değişikliği sonrası sadece hücumu düşünen ve maçın başında Ramires-Obi Mikel-Lampard üçlüsünden oluşan orta sahasını Obi Mikel ve Lampard ile tutmaya çalışan bir Chelsea ortaya çıktı. Geçen haftaki Stoke City maçında da hatalı gol yiyerek Reading’i yakan kaleci Adam Federici’nin yine hatalı bir gol yemesiyle Chelsea adeta altın bulmuş oldu. Bu golle birlikte Obi Mikel-Sturridge değişikliği de gelince Chelsea orta sahasını tutmaya çalışan sadece Frank Lampard kaldı. Aslında bu oyuncu değişiklikleri normal şartlarda taktik anlamında eleştirilmesi gereken, son derece yanlış olan, Adam Federici’nin hatalı yediği golden sonra Fernando Torres’in açık ofsayt golü gelmese ve Chelsea çok da hak etmediği bu galibiyeti kazanmasa Roberto di Matteo’ya basın ve Abramovich tarafından hesabı sorulacak oyuncu değişiklikleriydi. Chelsea adına 3 puanın dışında en büyük kazanç Eden Hazard diyebiliriz. 5 asistinin yanında takımın çehresini değiştirmiş ve gelir gelmez takımın liderliğini üstlenmiş olması onun farkını ortaya koyan diğer faktörler. Ancak Chelsea’nin Fernando Torres tek forvetiyle Premier Lig’de şampiyon olmasının çok çok zor olduğunu düşünüyorum.

Reading ise bence iyi başladığı Premier Lig’de belki de kazanacağı 2 maçı kalecisi Adam Federici ve hakemlerin hataları sebebiyle 1 puanla geçti. Bu maçta orta sahada çok sağlam dinamizm koyan Jem Karacan’ın 70’te çıkarılmasının son 20 dakikayı kötü etkilediğini düşünüyorum ama Jem sakatlıktan yeni çıktı belki de McDermott onu çok zorlamamak istemiş olabilir. Ayrıca Jem Karacan’ın çok üst düzeyde olan dinamizmi ve pres kabiliyetinin yanına bir merkezi orta saha oyuncusu olarak top kullanabilme yeteneği de koyması gerekiyor. Umarım kısa sürede bu sorununu da aşarak Abdullah Avcı’nın alternatiflerinden biri olmayı başarabilir.

Brian McDermott son 2 yıldaki performansını incelediğimizde Ocak ayı gibi takımına yenilmezlik aşılayan bir menajer. Dolayısıyla Reading’i henüz ilk sezonunda ligin ikinci yarısı itibariyle orta ve orta üstü sıraları zorlayan bir takım olarak izleyebiliriz.



22 Ağustos 2012 Çarşamba

Belediye Havuzu



İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Abdullah Avcı ile lige çıktığı dönemden beri Süper Lig’e ciddi olarak renk katan bir takım. Ve görünen o ki, renk katmaya da devam edecek. Belediyelerin futbola yatırım yapmasının ne kadar doğru olduğunu özellikle olimpiyatlardaki performansımızdan sonra ülke olarak elbette tartışabiliriz ama ortada bir İstanbul Büyükşehir Belediyespor var ve istikrarlı bir şekilde 5 senedir gelişimini sürdürüyor.

İBB, özellikle ligin bütçesi yüksek, büyük takımları tarafından kadrosunda bulundurduğu önemli oyuncular itibariyle de dikkate alınması gereken bir kulüp. İstanbul takımı olmasının yanına borçsuz ve oyuncularının paralarını tam zamanında yatıran bir kulüp olma özelliklerini de ekleyen İBB, Avrupa’da oynamasa da iyi oyuncuları Türkiye’ye getirebilecek bir takım hüviyetine kavuşmuş durumda. Doka Madureira, Webo, Tom, Holmen, Edin Visca ve kaleci Eduardo gibi tecrübeli ve gelecek vaat eden yabancı oyuncuları harmanlayan İBB, bir zamanlar Gençlerbirliği, Kocaelispor ve Gaziantepspor gibi takımların yaptığı büyük takımlara oyuncu verme rolüne de soyunabilir.

Şu anki kadro yapılarını ve oyuncu ihtiyaçlarını düşündüğümüzde özellikle Trabzonspor, Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin kadrolarını daha kompakt ve yarışmacı hale getirebilmek adına İBB’den alabilecekleri oyuncular var diye düşünüyorum. 2 yıl önce ligi domine eden kadrosu dağılan Trabzonspor’un şu anki durumu ortada. Kadronun seviyesinin nereden nereye geldiğini Başkan Sadri Şener ve Şenol Güneş dışında herkes görebiliyor. O kadrodan Selçuk inan, Umut Bulut, Egemen Korkmaz, Burak Yılmaz, Jaja, Engin Baytar ve Yattara gibi önemli oyuncuları kaybeden Trabzonspor, bu isimlerin yerini doldurmayı başardı demek oldukça zor. Transfer döneminde neredeyse son 10 güne geldiğimiz şu günlerde dahi hala oyuncu arayan Trabzonspor’un İBB’yi düşünmemesi son derece ilginç. Forvet için geçen yıl Türkiye’ye gelen ve 36 maçta 15 gol 8 asisti olan Webo, hücum bölgesi için 39 maçta 14 gol 7 asist istatistiği tutturan Doka ve sol bek için Gökhan Süzen bana kalırsa Trabzonspor’un kadro kalitesi ve derinliği açısından son derece önemli transferler olur.

Beşiktaş’ın kadrosunda da bir takım boşluklar olduğu aşikâr. Bunun ötesinde Hugo Almedia, Fernandes ve şu anda kadro dışı olan Quaresma’nın takımdan ayrılma ihtimali var. Her ne kadar Beşiktaş’ın finansal sorunları olsa da, bu oyuncuların ayrılması halinde ligi ve İstanbul’u bilen Samuel Holmen, Webo ve Doka’dan birkaçı (veya hepsi) düşünülebilir, düşünülmelidir. Bu oyuncuların Fernandes ve Almeida dışında kalan Beşiktaş kadrosundan kalite ve repütasyon anlamında çok fazla eksiği olmadığı da bir gerçek. Bu durum Beşiktaş kadrosunun yeterliliği açısından büyük bir handikap olsa da İBB’li bu oyuncuların Beşiktaş kadrosuna ciddi derinlik getireceği gerçeğini de örtmemeli.

Son olarak da Fenerbahçe diyelim. Emre Belözoğlu’nun ayrılmasından sonra ciddi bir probleme dönüşen ve kötü sonuçlar gelmeye devam ederse her geçen gün daha da kronikleşecek orta saha sorunu Fenerbahçe’nin başını ağrıtabilir. Normal şartlarda Fenerbahçe taraftarının beklentisi Krasic, Kuyt ve Sow örneklerinde olduğu gibi kaliteli ve kariyerli (dolayısıyla pahalı) bir oyuncunun takıma kazandırılması yönünde. Ancak bu olmazsa, savunma anlamında zayıf olmayan, tekniği ve dinamizmi yüksek, aralarında ciddi mesafe ve bağlantı sorunu bulunan defans - forvet arasındaki köprüyü sağlayabilecek herhangi bir oyuncu alınması şart görünüyor. Geçtiğimiz sezon 38 maçta 7 gol 5 asist ile oynayan Samuel Holmen kesinlikle Fenerbahçe için bu pozisyon anlamında Süper Lig’deki en iyi alternatif konumunda.

İBB’de değerlendirilebilecek bir oyuncu grubu var ve eğer işler bu sezon onlar için istedikleri şekilde giderse bu oyuncu grubuna Taner Yalçın, Enver Cenk Şahin, İbrahim Yılmaz ve Mahmut Tekdemir de katılabilir. Ancak muhtemel bir UEFA Avrupa Ligi vizesinin alınması durumunda bu oyuncuları transfer etmek an itibariyle olduğu kadar kolay olmayacaktır diye düşünüyorum.

21 Ağustos 2012 Salı

Fenerbahçe Sorunsalı



“Geçen yıl yaşanan büyük çıkmazdan ve problemlerden sonra bu yıl Fenerbahçe’ye ilaç gibi gelecek” temalı cümleler Fenerbahçe sezon hazırlıklarında belki de transfer sözcüğünden daha fazla dillendirildi. Aslında bu fikrin kâğıt üstünde büyük oranda doğru olduğu gerçeği var ama Fenerbahçe sorunsalını oluşturan faktörlerin asla azımsanmayacak bir bölümü saha içinden peydahlanıyor. Saha içine girecek olursak;

Sözleşmesi biten Emre Belözoğlu’yla, bu konuda inisiyatif kullanan Aykut Kocaman’ın kararı sonrası sözleşme imzalanmaması bana göre son derece doğru bir karardı. Zira Emre Belözoğlu iyi bir oyuncu olmasına karşın takımına, en az sağladığı yarar kadar, zarar da veren bir isimdi ve gitmesine çok fazla itiraz da edilmedi. Ancak orta sahada takımı bir arada tutmaya çalışan Emre Belözoğlu’nun yeri doldurulmaz ve bu durum Fenerbahçe’nin saha içi başarısızlığının en büyük sebeplerinden biri olarak göze batmaya başlarsa, Emre Belözoğlu bir anda Fenerbahçe’de oynadığı dönemlerde olmadığı kadar ağızlara pelesenk olabilir. Şu anda bunun hazırlık sürecini yaşıyoruz diyebiliriz. Mehmet Topal, Selçuk Şahin ve hatta bu 2 isimden daha iyi top tekniğine sahip olmasına rağmen Cristian Baroni ve Mehmet Topuz, bu rol için uygun isimler değil (Mehmet Topuz Fenerbahçe’ye geldiğinden beri bu rolde kullanılmış olsa şimdiye kadar çok iyi bir box-to-box orta saha olabilirdi). Dolayısıyla Aykut Kocaman’ın, Şampiyonlar Ligi’nden elenilsin veya elenilmesin, bu bölgeye kesinlikle 1 transfer yapması gerekiyor.

Sorunsalın bir diğer düğümü ise Alex de Souza, 5-6 senedir olduğu gibi. Alex de Souza ruhunda skor olan bir oyuncu. Her an asist yapabilecek, gol atabilecek bir oyuncu olduğunu istatistiklerine bakınca da rahatlıkla görebiliyorsunuz. Ancak Alex’in skora yakın bir oyuncu olduğu ne kadar gerçekse, takımını sahada eksik bıraktığı, takım savunmasını zayıflattığı, sürekli (yarım kişi veya bir kişi) eksik oynamanın takımı sezonun bütününde çok etkilediği ve Alex’in olduğu 8 senede sadece 2,5 şampiyonluk kazanıldığı gerçekleri de önümüze duruyor. En az bu gerçekler kadar kat’i olan bir başka nokta ise Alex de Souza’nın yedek bırakılamayacağı… Şöyle anlatmak gerekirse Alex gibi bir oyuncuyu asla transfer etmek istemem ama takımımda varsa kesinlikle oynatırım. Aykut Kocaman’ın da sürekli Alex sorunu yaşamasının bir sebebi bu. Alex planlarında olmadığı halde takımda tutarsan, oynatmadığında alabildiğine eleştirilirsin, planlarında varsa zaten oynatırsın. Ve eğer planında olmadığı halde takımda tutuyorsan da bu eleştirileri sonuna kadar hak ediyorsun demektir.

Sorunsalın bir diğer noktası ise Fenerbahçe’nin forvet mevkiindeki bitmek bilmeyen sıkıntıları. Nobre’nin özellikle Saracoğlu’ndaki maçlarda leblebi gibi gol attığı dönemden sonra Fenerbahçe, Anelka, Kezman, Güiza gibi pahalı oyunculardan sonuç alamamıştı. Tabii arada Semih, Niang gibi verim alınan oyuncular da oldu. Tekrar son döneme gelirsek, geçen sene küme düşme dedikodularının olduğu zamanda imece usulü alınan Moussa Sow dahi Fransa’daki seviyesinin çok gerisinde kaldı. Yıllardır tek forvetli sistemde oynayan Fenerbahçe’nin buraya performansında dalgalanma olmayan bir oyuncu bulması şart. Kuyt son derece istikrarlı bir oyuncu olmakla birlikte uzun yıllar sağ açıkta oynamış bir isim, bu bölgede neler yapacak, göreceğiz. Kısacası Niang ile sağlanan, Emenike ile devam edeceği düşünülen forvet istikrarının kısa vadede tekrar sağlanması şart görünüyor.

Fenerbahçe sorunsalının burada değinilecek kadar önemli faktörlerinden biri olan, saha dışı bir noktası da mevcut. Saha dışı denildiğinde ilk olarak akla son 1 yıldır mevzu olan şike konusu gelebilir ama sadece futbolun dürüst enstrümanları üzerinden gitmek istediğim için o konuyu ihmal edeceğim. Bahsetmek istediğim konu stat konusu. Herkesçe malum olduğu üzere Fenerbahçe 2002 yılında Şükrü Saracoğlu Stadı’nı bugünkü haline getirdi ve 24000 kapasiteli Ali Sami Yen Stadı’nı kullanan Galatasaray’ın ekonomik olarak bir anda fersah fersah önüne geçti. Galatasaray’ın bir önceki başkanı Adnan Polat’ın verdiği bilgiye göre, Fenerbahçe, Galatasaray’dan yılda 40 milyon dolar olmak üzere 8,5 yılda 340 milyon dolar fazla stat geliri elde etmiş oldu. Bu tabii ki çok yüksek ve takımlar arasında büyük uçurum oluşturabilecek bir meblağ. Ancak, tüm rakipleri ile bu denli girdi farkının olduğu 9 yıllık (2002-2011) dönemde Fenerbahçe 3,5 şampiyonluk kazanırken diğer şampiyonlukları Galatasaray - Beşiktaş 2, Bursaspor 1 ve Trabzonspor 0,5 olmak üzere paylaştılar. Bu da Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde sürekli yer almasını ve Galatasaray’ın 1996-2000 yılları arasında kurduğu hegemonyanın bir benzerini kurmasını engellemiş oldu. Şimdi ise en büyük rakip Galatasaray da çok önemli bir stat girdisine kavuştu ve bu geliri elde eder etmez şampiyonluğu kazanarak Şampiyonlar Ligi’ne gitmeyi başardı. Sözün özü, saha içi problemleri ile birlikte Fenerbahçe’nin çok fazla dikkat çekmeyen en büyük sorunlarından biri de artık stat geliri başlığında rakiplerine yıllık 40 milyon dolar gibi bir fark yapamayacak olması.  

Not: 2010-2011 sezonu için TFF’nin tescil ettiği şampiyon Fenerbahçe ile UEFA’nın Şampiyonlar Ligi’ne direkt olarak aldığı Trabzonspor’a eşit davranmak adına 0,5 şampiyonluk verilmiştir.