18 Haziran 2012 Pazartesi

Kerim Frei Yükseliyor


Avrupa’da bu sezon önemli çıkış yapan Türk oyuncuları değerlendirmeye Jem Paul Karacan ve Sercan Sararer’den sonra Fulham’da oynayan Kerim Frei ile devam edelim. Türk baba ile Faslı annenin çocuğu olan Kerim Frei, Avusturya’da doğup İsviçre’de büyümüş bir futbolcu. Tabii bu kültürel çeşitlilik onun 4 farklı ülke ile temas etmesini sağlamış durumda. Altyapı eğitimini İsviçre’nin Grasshoppers takımında 2006-2010 yılları arasında alan 1.72 boyundaki oyuncu, 2010 yılının Ocak ayında ise Mısırlı iş adamı Mohamed El-Fayed’in sahibi olduğu Premier Lig ekibi Fulham’ın yolunu tuttu.

Kanatlarda ve forvet arkasında oynayabilen 19 Kasım 1993 doğumlu Kerim Frei, ilk 1.5 senesinde reserve takımında yer aldığı Fulham’da bu yıl, genç oyunculara büyük önem veren menajer Martin Jol’un göreve gelmesiyle, A Takım’da yer almaya başladı. Bu sezon zaman zaman orta sahanın solunda zaman zamansa forvet arkasında izleme fırsatı bulduğumuz Kerim Frei, 6’si ilk 11 olmak üzere 16 Premier Lig karşılaşmasında forma giydi. Bu maçlara ek olarak 7 Avrupa Ligi, 1 Lig Kupası ve 1 FA Cup maçıyla toplamda 25 kez Bryan Ruiz, Clint Dempsey, Brade Hangeland, Moussa Dembele, John Arne Riise, Damien Duff gibi oyuncularla Fulham A Takımı’nda oynamış oldu. A Takım’da oynayamadığı dönemlerde forma giydiği Reserve League’de ise 11 maçta 5 gol 3 asist gibi etkileyici istatistiklere ulaştı.

Martin Jol gibi bir menajer Fulham’da olduğu için oldukça şanslı olduğuna inandığım Kerim Frei, eğer kalırsa, bu sezon da Fulham’da şans bulmaya, hem de maç sayısını ve dakikalarını artırarak, devam edecektir. Özellikle takımdan önemli paralar getirerek ayrılması gündemde olan Moussa Dembele ve Clint Dempsey gibi oyuncular giderse Kerim Frei’ın Fulham’daki rolü de otomatikman daha önemli hale gelebilir. Kerim’in en büyük artısı çok rahat çalım atmasını sağlayan ince bilekleri… Tabi eksik olduğu noktalar da yok değil. Özellikle Premier Lig’de üst düzey bir oyuncu olabilmesi için fiziğini acil bir şekilde geliştirmeli, güçlenmeli.

Milli takım tercihine baktığımızda, Kerim Frei şu anda yetiştiği İsviçre’nin milli takımları için oynamakta. Hali hazırda İsviçre U-21 Milli Takımı oyuncusu olan Kerim’in Fulham’ın resmi sitesine verdiği bir röportajda Türkiye’nin kendi ülkesi olduğunu ve ileride Türkiye A Milli Takımı için oynamayı ciddi olarak düşündüğünü ifade etmişti. Abdullah Avcı ile görüşmeye devam ettiğini Avcı’nın açıklamalarından biliyoruz. Türkiye’nin ev sahibi olmak istediği 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası için üzerinde durulması gereken projelerden biri de Almanya’nın genç milli takımları için oynayan 1994’lü oyuncularımız Samed Yeşil, Emre Can, Okan Aydın, Levent Ayçiçek, Koray Günter, Kaan Ayhan gibi isimlerle birlikte Fulham’dan Kerim Frei…

14 Haziran 2012 Perşembe

Kolombiya'nın Gelecekteki Drogba'sı: Jhon Andrés Córdoba


Türk takımlarının gelecek vaat eden yabancı futbolculara yönelmesi çok rastladığımız bir olay değil ancak Avrupa’da başarılı olmanın en önemli ve en kısa yolunun bu olduğunu her sene Porto, Benfica, Udinese vs. örneklerinde görmekteyiz. Bu ve bu gibi takımlar özellikle Afrika ve Güney Amerika’dan potansiyelli gençleri transfer eder ve 2-3 sene oynatarak aldıklarının çok çok fazlasına Avrupa’nın baş ve baş altı ekiplerine satar. Türkiye’de ise bu uygulamanın simülasyonu diyebileceğimiz şu andaki Kayserispor, geçmişte ise Gençlerbirliği ve Kocaelispor örnekleri var. Tabii bu takımlar yukarıda ismi geçen Avrupalı ekiplerin yanına dahi yaklaşamıyor sadece diğer ekiplerimizden biraz daha öndeler, o kadar.

Potansiyeli yüksek futbolcuyu bulmak, ondan faydalanmak ve çok yüksek kar elde ederek satmak kulübün saha içindeki başarısına katkıda bulunmakla birlikte Türkiye’de çok büyük sorun olan kulüplerin ekonomisini en kısa yoldan düzlüğe çıkaracak argümanların başında geliyor. İşte tam bu noktada potansiyeline çok inandığım, Avrupa futboluna gelmesi ve damga vurması çok muhtemel olan 19 yaşında Kolombiyalı bir oyuncudan bahsedeceğim: Jhon Andrés Córdoba Copete. Üstelik Jhon Córdoba hali hazırda Türk kulüplerinin rahatlıkla transfer edebileceği bir oyuncu. 

Dünya futboluna son dönemde Fredy Guarin ve James Rodriguez gibi önemli oyuncuları Porto aracılığıyla armağan eden Envigado takımında oynayan Jhon Cordoba da diğer 2 isim gibi basamak transferi yapmaya son derece yakın görünüyor. Bu sezon Kolombiya 1.Ligi olarak tabir edebileceğimiz Liga Postobon 1’de 2. sezonunu geçiren Jhon Cordoba 10 Mayıs 1993 doğumlu, yani 19 yaşında. Aynı zamanda Kolombiya futbolunun 80’li yıllardaki önemli golcülerinden Maniel Acisclo Cordoba’nın oğlu olması da futboldan çok uzak yetişmediğinin bir göstergesi.

1.88 boyunda olmasına rağmen araya kaçabilen ve hızlı bir oyuncu olması onu bu yaşında oldukça öne çıkaran en önemli özellikleri diyebilirim. Ayrıca uzun boyu ve fiziği bir forvet için çok önemli bir özellik olan hava toplarında rakip defanslar üzerinde ciddi bir tehdit olmasını sağlıyor. Sağ ayağının yanında sol ayağını kullanabilmesi de çok büyük bir avantaj. Jhon Cordoba’nın şu anda Kolombiya Ligi’nde Dorlan Pabon’un ardından en gözde oyuncu olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu sezon 16 maçta aldığı 1161 dakikada 6 gol attı ve bu 194 dakikada 1 gole tekabül ediyor.

Genç oyuncularla çalışmayı çok seven Kolombiya A Milli Takım Teknik Direktörü Jose Pekerman’ın gözünün Jhon Cordoba’nın üzerinde olması ve Cordoba’yı A Milli Takım’ın çalışmalarına çağırması bu yaz olmasa bile gelecek sezon Cordoba’nın yolunun Avrupa’ya düşeceğinin bir başka işareti. Son dönemde Falcao, Jackson Martinez, James Rodriguez, Teofilo Gutierrez, Dorlan Pabon, Hugo Rodallega, Adrian Ramos, Luis Muriel  gibi önemli hücum oyuncuları çıkaran Kolombiya’da milli takımdaki yeri önümüzdeki 10 sene boyunca garanti gibi görünen Falcao’nun yanında oynamak için, saydığım üzere çok fazla oyuncu olmasına karşın, en büyük adaylardan biri de hem fizikli hem de süratli olması itibariyle haklı olarak Didier Drogba’ya benzetilen Jhon Cordoba.

11 Haziran 2012 Pazartesi

Beşiktaş 2012-2013 Rehberi


Beşiktaş’ın son aylarda yaşadığı sıkıntılar ortada. Aslında bu durumun işaretleri Yıldırım Demirören’in ilk 2 senesi dolduğundan beri (2006 senesi) geliyordu. Tabii, Demiren 6 sene daha görevde kalınca Beşiktaş’ın borcu mütemadiyen yükselerek 600 milyon liraya yakın bir seviyeye geldi. Bu borç seviyesi Galatasaray ve Fenerbahçe için dahi çok çok yüksek iken, mali gücü bu kulüplerin altında olan Beşiktaş için batma riski anlamını dahi taşımakta. Deyim yerindeyse batmış bir gemi devralan Fikret Orman ise hem bu mali durumu düzlüğe çıkarmak hem de her zaman başarı için mücadele etmeye alışmış Beşiktaş’ı bu mücadeleden çok da uzakta bırakmamak durumunda. Aslında kulübün UEFA tarafından 1 yıl Avrupa Kupaları’na alınmama cezasına çarptırılması, karar CAS’tan dönse dahi, Fikret Orman ve ekibinin bulunduğu durumu başka bir tarife gerek kalmaksızın gözler önüne seriyor. Bu durumun baş müsebbibi Yıldırım Demirören’in şu anda Türkiye’nin UEFA ile olan koordinasyonundaki ilk mercii olan TFF Başkanlığı’nda oturması ise bambaşka bir konu, Beşiktaş’ın kısa vadeli geleceğini ele alacağımız bu yazıda oraya değinmeye hiç gerek yok.

Belirttiğim gibi, Beşiktaş ne durumda olursa olsun ligde bir şeyler elde edebilmek için oynamaya sadece kendi taraftarını değil tüm Türkiye’yi alıştırmış bir ekip. Şartların ne kadar zor olduğu bilinse de geçmişteki 2002 Denizlispor, 2003 Gençlerbiliği ve 2 sene önceki şampiyon Bursaspor örnekleri az bütçe ile de oldukça başarılı olunabileceğinin çok açık göstergeleri oldu. Her ne kadar büyük kulüplerimizin yöneticileri çok ciddi maddi imkanlarla dahi başarısız olsa da Beşiktaş’ın bütçesini daraltma durumuna karşın başarılı olma şansı var.

580 milyon liralık borcun 1-2 senede eritelemeyeceği gerçeğini hepmiz öngörüyoruz, bu süreç belki de Beşiktaş’ın önümüzdeki 10 yılda istediği paraları harcamasına mani olacak. Ancak Beşiktaş son 8 yılda kolay para harcamaya öylesine alışmıştı ki, Fikret Orman yönetimi kulübün sadece bu kötü alışkanlığına çare bulsa bile Beşiktaş rahat nefes almaya başlayacak. Rrneğin hiç oynatılmayan Julio Alves’in bonservisinin %50’ine 3.1 milyon avro vermek gibi amaçsız icraatları yapmamak dahi Beşiktaş’a onlarca milyon avro kazandıracaktır. İdari anlamda sözün özü; Beşiktaş son yıllarda o kadar kötü yönetildi ki Fikret Orman’ın  işi çok zor ancak Beşiktaş son yıllarda o kadar kötü yönetildi ki Fikret Orman yönetiminin ilk önlemleri alması çok kolay olacak.

Biz saha içine gelelim... Bir kere Beşiktaş’ın yabancı futbolcularla olan ilişkilerini kesmesi gerekiyor. Altyapıya ve yurtiçi piyasasına yönelmek şu anda siyah-beyazlılar için en geçerli yol. Bu mantıkla Simao, Quaresma, Sidnei, J.Alves, Bebe, Sivok, Aurelio, Edu ve Almeida ile yolların ayrılması en mantıklı seçenek gibi görünüyor. Kulübün bu isimlerden Quaresma ve Almeida’dan önemli bonservis bedelleri elde etme imkanı da yok değil. Taraftarın sevgilisi Manuel Fernandes, Ernst, Hilbert ve Holosko (yedek olarak) ise bence takımda kalması gereken yabancılar. Beşiktaş’ın her türlü kötü mali duruma karşın bu 4 oyuncuyla orta yolu bulacak gücü olacaktır diye düşünüyorum.

Savunma anlamında yerli oyunculara baktığımızda Beşiktaş’ın çok da kötü olmayan bir havuzu var. Kalede Cenk Gönen savunmanın sağında Hilbert’in yedeği olarak Ekrem Dağ, ortada Egemen, İbrahim Toraman, Ersan Gülüm ve alt yapıdan gelecek olan Atınç ile Ç.Rizespor’dan kiradan dönecek olan Sezer Özmen. Bu oyunculardan Egemen ve İ.Toraman savunmayı götürebilecek isimler. Ersan Gülüm’ün sakat geçirdiği son 1 yıldan hemen önce A Milli Takım’a kadar yükseldiğini ve büyük umut vaat ettiğini unutmayalım. Kendini toparlarsa Toraman’dan formayı rahatlıkla alacak bir oyuncu. Kiradan dönen Sezer Özmen de Bank Asya’da ön plana çıkmayı başardı, şans verilirse Semih Kaya örneğinde olduğu gibi ciddi bir çıkış yapabilir.Savunmanın solu ise İsmail Köybaşı ve Tanju Kayhan ile idare edecek vaziyette. Her ne kadar İsmail Köybaşı A Milli Takım’da sakatlanmış olsa da ligin ilk 2 ayı Tanju-Ekrem Dağ ikilisiyle geçirilebilir.

Bence gönderilmesi gereken oyuncuların birçoğunun mevkisi olan orta sahada ise birtakım değişiklikler olmalı diye düşünüyorum. Fernandes ve Ernst’in takımda kalması sağlanabilirse bu oyuncular, Arsenal’den alınan Oğuzhan Özyakup ve Beşiktaş altyapısının ürünü Necip Uysal ile yedeklenerek, sadece Türkiye’de oynanacak bir sezonu rahatlıkla geçirir. Yine sol açığa alternatif olarak düşünülebilecek Veli Kavlak ve sağ açığın alternatifi olması gerektiğine inandığım Burak Kaplan’ın da bu mevkide oynayabildiğini unutmamak gerekiyor. Beşiktaş taraftarının yıllardır ismini duyarak büyük beklenti içine girdiği Muhammet Demirci de böyle bir kadroda kendine yer bulmak için daha fazla şansa sahip olacaktır. Orta sahanın ortası takımın kendi kadrosundan hallolacak gibi görünse de kanatlar için aynı şeyi söylemek çok güç. Burada hem ligi tanıyan hem de Beşiktaş tribünlerinin heyecanını kaybetmesini önleyecek tarzda, verimliliğini ispatlamış ve her şeyden önemlisi maliyeti çok yüksek olmayan oyuncular tercih edilmeli. Sağ kanat için Hurşut Meriç, sol kanat için ise Sivasspor’dan Kamil Grosicki bu minvalde akla gelen isimler.

Forvet ise Beşiktaş’ın son 1-2 senede en çok çektiği bölge desem sanırım çok doğru olur. İyi bir oyuncu olan Hugo Almeida da buraya çare olamadı. Almeida dışında umut bağlanan isimler Edu, Bebe vs. olunca Beşiktaş, doğal olarak gol yollarında zorlandı. Bu bölgeye, yedeği Holosko olmak üzere, Mustafa Pektemek monte edilmelidir. Zaten M. Pektemek, Abdullah Avcı’nın çok önem verdiği oyuncular arasında yer alıyor ve bu tercihle hem Beşiktaş hem de A Milli Takım önemli bir futbolcuya kavuşabilir. Forveti dörtleyecek kalan 2 oyuncunun ise transfer edilmesi gerekiyor. Burada Hurşut Meriç ve Grosicki örneklerinde olduğu gibi, ligi tanıyan, verimliliğini göstermiş ucuz bir oyuncu tercihi olması önemli. Sivas’tan ayrılan ve bonservisi elinde bulunan Michael Eneramo, Mustafa ‘nın yanına ilk 11 için en mantıklı terchi gibi görünüyor şu aşamada. Dördüncü forvet ise bu oyunculara göre nispeten gelecek vaat eden genç bir oyuncu olarak tercih edilebilir.

Açıkçası bu kadro kağıt üstünde baktığımızda iyi antrene edildiğinde en azından lig şampiyonluğu için savaşabilecek bir kadro. Beşiktaşlıların “Feda” döneminde şampiyonluk için savaşabilmeyi şampiyonluk kadar kutsal sayacağını göz önünde bulundurduğumuzda yönetimin yapması gereken işler zincirinin son halkası yukarıda bahsettiğim mantık çerçevesinde kurulacak takımın başına bu savaş için “hücum” emrini verecek doğru antrenörü bulabilmek. Genel olarak Beşiktaşlıların gönlünden geçen ilk isim Lucescu olsa da bu şartlarda onu İnönü’ye döndürmek çok olası değil. Benim adayım ise Ertuğrul Sağlam veya şu anda boşta olan Christopth Daum.

7 Haziran 2012 Perşembe

Abdullah Avcı’nın Milli Takımı


Sepp Piontek döneminin ardından uzun yıllar sona A Milli Takım’ın başına gelen ilk yabancı olan ve o dönemde dünyada getirebileceğimiz muhtemel isimler içinde bence en iyisi konumundaki Guus Hiddink’ten sonra yine yerli hocaya yönelmiş ve milli takımı Abdullah Avcı’ya emanet etmiştik. Avcı’nın ilk maçı olan Slovakya karşılaşması önemli bir ölçü değildi ama Mayıs-Haziran aylarındaki 15 günlük kamp 2014 Dünya Kupası yolculuğumuz öncesi elbette çok mühim bir gösterge olacaktı.

Nitekim öyle oldu. Bu 15 günlük kamp ve oynanan 5 hazırlık maçı Abdullah Avcı’nın A Milli Takım’a yerleştirmek istediği oyun anlayışı ve oyuncu seçimleri konusunda ciddi ipuçları verdi. Hazırlık maçlarını nispeten daha zayıf takımlara karşı oynanan ilk 3 ve Portekiz-Ukrayna gibi Avrupa Şampiyonası oynayacak ekipleri rakip olarak seçtiğimiz son 2 maç olmak üzere 2’ye ayırabiliriz.

Öncelikle Abdullah Hoca, sürekli saldıran bir takım istemiyor. Rakibi bozan, sahanın tamamı olmasa da 1. ve 2. bölgelerde ciddi pres yapan bir anlayış Avcı’nın vazgeçilmez noktası. Bunu özellikle Umut Bulut’u orta saha gibi kullanma opsiyonunda net olarak görmüş olduk. Benim orta sahada hızlı pas akışını sağlamak ve böylece oyunu ele geçirebilmek adına çok fazla savunduğum orta sahada “kazma” oyuncu oynamaması düşüncesini paylaşmadığını Mehmet Topal’ı neredeyse her maç kullanarak gösterdi teknik heyetimiz. Bu bölgede Nuri Şahin, Selçuk İnan, Hamit Altıntop, Engin Baytar, Mehmet Ekici hatta Alper Potuk gibi ayağına hakim oyuncular varken halen Mehmet Topal, Selçuk Şahin vs. oyuncuların kullanılacak olmasını handikap olarak görüyorum.

Kaleci anlamında bir sıkıntımızın olmadığını bu kampta da gözlemledik. Portekiz maçında assolist misali ortaya çıkan Volkan Demirel ve Fenerbahçe’nin yedek kalecisi Mert Günok oldukça iyi performanslar gösterdi. Bu kampta hiç yer almayan Sinan Bolat, Onur Kıvrak, Tolga gibi oyuncuların olduğunu da unutmamak gerekli. Defansta ise belirsizlik söz konusu. Gökhan Gönül sakat olduğu için genelde Hamit Altıntop sağ bek bölgesinde oynadı ama Gökhan iyileşince Abdullah Hoca’nın da, son 5 yılda Terim ve Hiddink’in olduğu gibi, bankosu olacaktır. Sol bekte İsmail Köybaşı ile birlikte düşünülen Hasan Ali Kaldırım artık milli takımın ilk tercihi olması gerektiğini gösterdi. Defansın ortasında ise Ömer Toprak’ın yeri garanti. 2.stoper olabilmek için Egemen, Semih Kaya, Bekir İrtegün, Serdar Aziz ve bu kampta olmasa dahi Serdar Kesimal’in şansı var. Burada Egemen diğerlerinden bir adım önde olacaktır diye düşünüyorum.

Atak opsiyonlarımız, ofansif orta saha anlamında bol olsa da forvet anlamında çok kısıtlı diyebiliriz. Portekiz maçında 2 gol atan Umut Bulut ve Ukrayna maçında çok iyi işler yapan Mustafa Pektemek, forveti Burak Yılmaz’dan şu aşamada devralabilecek isimler değil. Arda Turan’ın da yerinin garanti olduğunu düşünürsek, kalan 1 kontenjan için Gökhan Töre, Umut Bulut ve Sercan Sararer düşünülebilir.

Kampın öne çıkan isimlerine geçince ilk olarak Sercan Sararer’i görüyoruz. Bu sezon Bundesliga II’de çok iyi bir sezon geçiren ve F. Düsseldorflu Maximilian Beister’den sonra ligin en iyi kanat oyuncusu olarak gösterilen Sercan, A Milli Takım’da da kalitesini çok kısa sürede göstermeyi başardı. Sercan’ın bu patlamayı yapabileceğini zaten kısa bir süre önce blogda şu yazıda belirtmiştim. En az Sercan kadar patlama yapmasını beklediğimiz Gökhan Töre ise umulan etkiyi bırakmadı. Ama Gökhan bana kalırsa Sercan’ın da önünde bir futbolcu ve Milli Takım’a gerek bu elemelerde gerekse sonrasında verecek çok şeyi var. Kasım’daki Hırvatistan maçıyla A Milli olan ve formayı uzun süre bırakmayacak gibi görünen Ömer Toprak da kampın fark yaratan oyuncularındandı.

Bu oyuncu havuzu ile yapılabilecek işlere dönersek, başarılı sonuçlara rağmen Abdullah Avcı’nın Emre Belözoğlu, Mehmet Topal ve Umut Bulut’un sürekli 11’de başlaması gibi birtakım yanlış düşüncelere sahip olduğunun emarelerini görmek beni korkutuyor. Yine kısa vadede, yani bu kampta, olumlu sonuç aldığımız ancak Türk Milli Takımı’nın yapısına çok uygun olmayan kontrol futbolunun uzun vadede çökmesinden endişeliyim. Tabii Finalandiya maçında yeni bir örneğini gördüğümüz kendi kalitemizden aşağıda olan takımlara karşı sıkıntılı sonuçlar yaşama durumu da eleme grubunda ciddi bir problem olabilir. Bunlar çözüm üretilemeyecek problemler olmamakla birlikte uzun yıllardır birçok farklı teknik adamın üstesinden gelemediği sorunlar. Abdullah Avcı bu problemlerin yaratacağı kötü etkiyi en aza indirmeyi başarırsa 6 sene sonra yine bir büyük turnuvada olma şansımız var. Ancak hamamın aynı kalması durumunda tasın değişmesinin çok da bir anlam ifade edeceğine inanmıyorum.

5 Haziran 2012 Salı

EURO 2012'nin Büyük Potansiyelleri


EURO 2012 yaklaşırken ilk olarak takımlarda adını duyuracak, patlama yapabilecek, turnuvaya damga vurması ihtimal dahilinde olan genç oyunculara bir göz atalım. Zaten gerek büyük turnuva başlarken gerekse turnuva sırasında bazı analizler yapıyor olacağız; bu da ilki olsun.

A Grubu

Polonya: Robert Lewandowski (23), Rafal Wolski (19)
Yunanistan: Kyriakos Papadopoulos (20), Sotiris Ninis (22)
Rusya: Alan Dzagoev (21)
Çek Cumhuriyeti: Tomas Necid (22)

B Grubu

Hollanda: Luuk de Jong (21), Kevin Strootman (22), Jetro Willems (18)
Danimarka: Christian Eriksen (20)
Almanya: Marco Reus (23), Mario Götze(20), Andre Schürrle (21)
Portekiz: -

C Grubu

İspanya: Javi Martinez
İtalya: Mario Balotelli
Hırvatistan: Ivan Perisic
İrlanda: -

D Grubu

Ukrayna: Andriy Yarmolenko (22), Yevhen Konoplyanka (22),
İngiltere: Phil Jones (20), Alex-Oxlade Chemberlain (18), Danny Welbeck (21)
Fransa: Yann M’Vila (21)
İsveç: -

Ülkelerinin en potansiyelli genç isimleri diyebileceğimiz bu oyuncular Avrupa Şampiyonası arenasında ilk kez boy gösterecek ve büyük bir ihtimalle içlerinden bazıları önemli performanslar ortaya koyarak önemli takımlara gidecek. Kim bilir belki bazılarının yolu zaman içinde Türkiye’den de geçer.