31 Mart 2010 Çarşamba

GALATASARAY-POLAT-RİJKAARD-İSTİKRAR


Adnan Polat mazbatasını bugün itibariyle aldı. Hoş, yeni yönetim için Fenerbahçe mağlubiyeti sonrasında seçim zaferinin çok da bir anlamı kalmamıştı ama bu töreninde yapılması gerekiyordu. Seçimin hemen akabinde gelen mağlubiyet sadece seçim zaferini gölgelemekle kalmadı, gerek yönetim içindeki gerekse takım içindeki sorunlarında ayyuka çıkmasına yol açtı. Aslında sorunların içte kalması her zaman daha büyük sıkıntıların oluşmasına yol açar, herkesin düşündüğünü açıklaması bir anlamda boşalması daha rahat hareket etmesi anlamına gelir. Bu bağlamda Ali Haşhaş'ın, Servet'in, Arda'nın ve Rijkaard'ın açıklamaları artık herkesin her şeyin bilincinde olduğu bir şekilde devam etmesini sağlayacak. En azından olaya bu olumlu pencereden bakılabilir.

Sportif anlamda şampiyonluk ihtimali oldukça azaldı Galatasaray'ın bu bir gerçek. Her ne kadar fikstürü çok zor olmasa ve liderle sahasında oynayacak olsa da Galatasaray'a bu saatten sonra güvenmek oldukça güç. Sivas, Diyarbakır, Manisa gibi düşme potasındaki takımlara karşı dahi puan kaybetme ihtimali oldukça yüksek bir Galatasaray var şu anda. Yine de Adnan Polat'ın mazbatasını alırken Rijkaard'a destek vermesini doğru buluyorum. İstikrar adına, artık senede 2 teknik adam değiştiren bir kulüp olmamalı Galatasaray. Bu sezon şampiyon olunsa dahi taraftarını mutlu etmeyi başaramayacak bir Galatasaray'ın ve Adnan Polat'ın gelecek sezon böylesine kötü bir sezon daha geçirme şansı olmayacak. Camianın başına taraftarın getirdiği başkan olarak gelen Adnan Polat, bu şekilde bir sezon daha yaşanması durumunda gitmesi gereken kişi konumuna düşecek. Yönetiminin geliştirdiği projeler ve ortaya koyduğu vizyonla benim de dahil olduğum çok büyük bir taraftar kitlesi tarafından oldukça sevilen Polat'ın bu duruma düşmesi bizi oldukça üzer, bunun da ötesinde Galatasaray'ı kulübün lisenin malı olduğunu iddia edenlerin kucağına bırakır. Dolayısıyla bugünden itibaren kalan 7 haftanın asıl önemlisi gelecek sezonun çalışmaları çok titiz biçimde başlamalıdır. Çalışma derken transferi kast etmiyorum, transfer bu çalışmaların sadece küçük bir bölümüdür. Zaten transfer şampiyonluğunun lig şampiyonluğu konusunda çok da yardımcı olmadığı 2 sezondur ortada.

Büyük bir güven ve başarı açlığıyla göreve getirilen Frank Rijkaard'ın saha içindeki tüm yanlışlarına, ona karşı olan tüm eleştirilere rağmen takımın başında kalması gerektiğini düşünüyorum, ve Galatasaray'ın DNA'sında büyük yer tutan ancak Adnan Polat'ınkinde pek bulunmayan istikrar olgusunun takımımızı gerçek kimliğine dönüştüreceğine inanıyorum.

28 Mart 2010 Pazar

GALATASARAY 0-1 FENERBAHÇE - ŞAMPİYONLUK UÇTU GİBİ


Saracoğlu'ndaki maçları kaybetmeye alıştı Galatasaray taraftarı ama Ali Sami Yen'de Fenerbahçe'ye yenilmek hala koyuyor adama. Özellikle kaybedenin şampiyonluğa elveda diyeceği bir maçta elinde sadece bu hedef kalmış bir takımın çok daha diri, çok daha arzulu ve baskılı bir futbol oynamasını beklerken, silik bir futbolla karşılaşmak... Galatasaraylıları çileden çıkaran en önemli nokta bu oldu. Mustafa Sarp ve Mehmet Topal gibi kazmalık yanı çok daha ağır basan ön liberolarla sahaya çıkmak, orta sahada yapılacak presle rakibi boğmak anlamına gelmeliydi ama bırakalım pres yapmayı, rakibin kısa paslarını izleyen bir Galatasaray orta sahasıyla karşılaştık. Zaten gol de yine pres yemeyen Selçuk'un vuruşunda Leo Franco'nun çileden çıkaran hatasıyla geldi. İlk Fenerbahçe maçında olduğu gibi bu maçı da katletti Leo, diyecek söz yok. Artık ciddi ciddi Ufuk'un düşünülmesi lazım kale için, o da en fazla bu kadar zararlı olabilir galatasaray takımına daha fazlası olmaz. Türk Futbolu için çok umut vaat eden Ufuk gibi bir kaleciyi Leo Franco gibi bir balonun arkasında bir maç daha dahi yedek bekletmemeliyiz bu saatten sonra.

Orta sahada pres görmeyen Fenerbahçe 100 isabetli pasa ulaştığında Galatasaray daha 47 isabetli pas yapabilmişti. Tamam, Fenerbahçe'nin çok etkisiz bir takım olması pozisyon bulmamaları için yeterli bir sebepti fakat topa bu denli sahip olabilen bir takımın gol atması da sürpriz olmadı benim açımdan. İk yarı sonundaki istatistiklerde Galatasaray'ın en çok koşan oyuncusu Fenerbahçe'de ancak 4.sırayı alabiliyordu. Galatasaray'ın iyi savunma yapamadığı gibi ön alanda da etkisiz oluşu kötü sonu hazırlayan başlıca faktördü. Takımın ataklarını yönetmekle görevli Elano futbolu untumuşçasına sahada dolaşırken organize atak beklemek zaten hayal olurdu, bunu da belirtmeden geçmeyelim. Elano'nun kendine geleceğinin olmadığı bu maçla daha da net anlaşıldı, artık o mevki içinde başımızın çaresine bakmamız gerekiyor. Sakat Arda'dan oyuna girdikten sonra çok fazla şey beklemek mantıklı olmazdı, yapamadı da zaten ama Keita'dan çok çok daha aktif olmasının bekliyordum açıkçası. Ve son olarak Caner. Hakan Balta'nın yerine ayağı top yapmaya daha yatkın olduğundan monte edilmeye çalışılan Caner her aldığı topta bir şişirme, bir şut çekme sevdasına kapılmış durumda. Onun da durumu Allah'lık anlayacağınız.

Fenerbahçe'de de orta saha ve ileri uç bloğu çok kötü oynamasına rağmen alan kapatmada başarılı oldular ve buldukları tek golle de sonuca gittiler. Güiza'nın golde taça tışı kazandırarak ve Santos' topu kime atması gerektiğini göstererek elde ettiği büyük pay unutulmamalı. Güiza için büyük bir işti açıkçası. Yine Volkan Demirel'in maçın sonunda topu poposuyla durdurma hareketleri şerefsiz bir insan olduğunu bir kez daha kanıtladı tüm dünyaya. Derbilerde Daum'un her zaman alan kapatma stratejisini başarıyla uyguladığından dem vurulacaktır şimdi fakat bu stratejinin tutmasına topun sürekli Fenerbahçe'de kalmasına izin vererek çanak tutan Galatasaraylı oyuncular ve Frank Rijkaard'a ne demeli, o da bambaşka bir konu. Geçen seneki noktadan ne farkı var şu anda Galatasaray'ın diye sorsak herhalde kimse tek fark dahi bulamaz. Kaybedilen 2 kulvar(Kupa ve Avrupa) ve artık neredeyse hiç umut kalmamış bir Lig.

Rijkaard'ın gönderilmesi gibi bir şeyi belli istikrara sahip olması gereken bir kulüp olarak düşünmemeliyiz lakin iyi yönde bir şeyler görmek istiyoruz taraftar olarak hiç değilse Fenerbahçe maçında. Özellikle 2-3 milyon euroları cebe indiren Elano ve benzerlerinden. Sami Yen'deki son derbide yenilmek hiç hoş olmadı. PES'in maçın skorunu bilmesi de ayrı bir anektot elin Japonuna helal olsun, ne diyelim...

27 Mart 2010 Cumartesi

PES - GALATASARAY 0-1 FENERBAHÇE



Sporx Galatasaray - Fenerbahçe derbisi için Japonlara danışmaya karar vermiş. PES'te oynatılan karşılaşmayı kazanan Güiza'nın pasında Alex'in son dakika golüyle deplasman takımı Fenerbahçe oldu. Açıkçası PES'teki maçı yorumlarsak Galatasaray doğru düzgün rakip kaleye bile gidemedi. Umuyorum ki yarın ki maç böyle olmaz ve Galatasaray kazanır. En azından bu skorla, 1-0'a dahi razıyım. Maçı anlatan Emrah Karalinç de yükseliş arayan yeni spikerlerimizden. Sporx TV'de Rus Ligi maçlarını anlatıyor. Gelecek vaat eden, takip edilesi bir spiker Karalinç, Yasin Dallı ile birlikte. Altta da Yasin Dallı'nın radyoda anlattığı Türkiye - Çek Cumhuriyeti Euro 2008 maçının haber videosu var. İyi seyirler.

26 Mart 2010 Cuma

GALATASARAY KONGRESİ


2002-2006 arasında hiç de çabuk gelmeyen kongreler artık hemen gelmeye başladı. O yıllarda Özhan Canaydın'ın kazanması hemen hemen kesin olan kongreler birçok Galatasaraylının ilgisini çekmez olmuştu. Adnan Polat ile birlikte yeni dönem bir nefes, yeni bir umut oldu Galatasaraylılar için. 2006 yılında Canaydın yönetimiyle birlikte tek yetkili olarak iş başı yapan, 2008 yılında da başkanlığa oturarak işi resmiyete döken Polat yarın çok önemli bir sınav verecek. Rakip neredeyse hiç yöneticilik dahi yapmamış olan Adnan Öztürk. Hemen açıkça söyleyeyim Adnan Öztürk açıklamalarına bakıldığınca başarılı olacabilecek bir yönetici imajı veriyor ama henüz sadece yönetici. Başkan olabilmesi için kulüpte daha aktif roller alması gerekli. Büyük bölüm Galatasaraylı gibi ben de Adnan Polat'ın seçimi kazanması gerektiğini ve kazanacağını düşünüyorum. Geçmişte 6 yıl boyunca yönetimde çok aktif roller alan başkan Polat 2 yıllık başkanlık tecrübesini de düşünürsek şu anda en uygun seçenek gibi görünüyor. Başlatılan projelerin tamamlanması adına da şu anda başkan ve yönetim değişimi gibi büyük bir revizyon hiç de mantıklı görünmüyor, bakalım Galatasaray Kongresi nasıl bir karar verecek?

Listelere ve açıklanan projelere baktığımızda da Adnan Polat önde görünüyor. Zira başlatılan ve devam eden 4 ana başlık halinde projesi var başkanın (Sponsor, stat, Riva, şirket birleşmesi). Bunun yanında başta Faruk Süren olmak üzere camianın ileri gelenlerinin sürekli dile getirdiği Adnan Polat'ın listesinin kötü olduğu eleştirisine başkan da kulak verdi ve listesinde 8 değişikliğe gitti. Bu da önemli bir mesaj. Cemal Nalga rezilliğinden sonra istifa eden Yiğit Şardan'ın tekrar seçime girecek olması da bu projelerin en önemli mimarlarından olması açısından olumlu bir haber. Zaten Haldun Üstünel, Yiğit Şardan, Mehmet Helvacı, Işın Çelebi ve Cemal Özgörkey üzerinden dönen bir çark vardı; bu isimler yine kadroda olacak. Umuyroum ki yeni katılan yöneticilerden de bu isimler kadar katkı verenler çıkacaktır.

Adnan Öztürk ise ilk açıklamasında genelde kendisi gibi tecrübesiz isimlerle çalışacak gibi duruyordu ancak son hamlede Osman Hattat ve Abdurrahim Albayrak gibi isimleri kadrosuna kattı. Bunlardan öte getireceğini taahhüt ettiği profesyonel yöneticiler Peter Kenyon, Thomas Kurth ve Estave Caldaza üzerinden prim yaptı Adnan Öztürk. Bu isimlerin şu andaki şartlarda Galatasaray'a ne kadar fayda sağlayacakları meçhul. Zira çok da profesyonel olmayan bir ortama gerçekten profesyonel olan yöneticileri getirdiğinizde bunların alışmasının uzun süre alması, daha da kötüsü hazır olmayan bir ortamda verimli sonuçların ortaya çıkmaması kuvvetle muhtemeldir. Ancak Adnan Polat'ın başlattığı iyileştirmeler tamamlandığında bu gibi profesyonel hamleler Galatasaray'ı hem sportif hem de ekonomik anlamda kalıcı olarak Avrupa'nın en iyi kulüpleri arasına sokacaktır. Dolayısıyla Adnan Öztürk'ün 2 veya 4 yıl daha beklemesi gerekiyor diye düşünüyorum.

Liseli oluğu için Adnan Öztürk'e oy vereceklerin ihmal edilebilecek sayıda olduğuna inanmak istediğimden bu konuya girmedim, aslını yarın göreceğiz. Yarın Galatasaray Lisesi'nde gerçekleşecek kongrenin tüm Galatasaray Camiası için en hayırlı sonuçla bitmesi en büyük temennim. Kazanan başkanı çok zor bir 2 sene bekeleyecek, kesin olan burası.

25 Mart 2010 Perşembe

CANAYDIN SON KEZ SARACOĞLU'NDA



Merhum başkanımız Özhan Canaydın ile alakalı kısa bir yazı yazmıştım ama Çarşamba günü Şükrü Saracoğlu Stadı'ndaki görüntüler bu konu üzerinde bir şeyler daha söylenmesi gerektiğini emretti adeta. Evet, Canaydın başarılı bir başkan değildi, her sene 3 yıldız, 10 senede 7 şampiyonluk ve Avrupa Kupaları sözlerini tutmayı bırakalım, kulübü fersah fersah geri götürdü. Ancak Türk Futbolu'na ayrı bir bakış açısı, fair-play ruhu getirdiği de tartışılmayacak bir gerçek. Herkes fari-play ile alakalı bir şeyler söylüyor ve hep söyleyecek fakat Canaydın kadar etki bırakabilen olacak mı, buna cevap vermek zor. Şu anda çok sevilen insanlar Adnan Polat, Haldun Üstünel, Aziz Yıldırım da birgün bu dünyadan göçüp gidecek lakin videodaki o muhteşem anlar, ezeli rakibinin stadında binlerce taraftar tarafından alkışlanmak şu görüntüye göre hiç birine kısmet olmayacak. Keşke Canaydın fair-play'de olduğu kadar yönetsel ve sportif anlamda da başarılı olmuş, kulübün en büyük efsanesi haline gelmiş bir başkan olarak hatırlansaydı ama herkes her alanda iyi olamıyor maaalesef. Mekanın cennet olsun Canaydın...

23 Mart 2010 Salı

CANAYDIN'A VEDA


105 yıllık bir camianın 6 yıl boyunca başında kalmak kolay değil. Merhum başkan Özhan Canaydın bunu başardı, hem de çok sevdiği Galatasaray Kulübü'nde. Tabii ki kör ölünce badem gözlü olmayacak, Canaydın'ın Galatasaray tarihinin en kötü başkanlarından biri olduğu gerçeği de vefatıyla silinip gitmeyecek zihnimizden. Ancak, Canaydın'ın tüm zamanını Galatasaray için harcadığı, çok büyük bir Galatasaray sevdalısı olduğu da asla gölgelenmeyecek başkanlık dönemindeki hatalarıyla. Günahınla sevabınla toprağın bol olsun Özhan Canaydın, Galatasaray tarihinde yer almak en büyük unutulmazlıklardandır, sen de bu onuru dünya durdukça tadacaklardansın!!!

22 Mart 2010 Pazartesi

GALATASARAY'DA BİLİNMEYENLER


Galatasaray'ın seçimle iş başına gelen ilk başkanı Refik Cevdet Kalpakçıoğlu'nun çok çok uzun yıllardır Galatasaray kulübünün içinde olan oğlu Özdemir Kalpakçıoğlu tarafından kaleme alınmış bir kitap "Galatasaray'da Bilinmeyenler". Bir anlamda kısa bir Galatasaray Tarihi tanımlaması da yapılabilir kitap için. Öncelikle yıllarca kulübün en önde gelen isimlerinden biri olan babası aracılığıyla daha sonraları da kendi kimliğiyle kulüpte bulunan Özdemir Kalpakçıoğlu'nun kulüp ile alakalı tüm gözlemleri Galatasaray gibi hayatın merkezinde bir bilinmezlik olan önemli bir cemiyetin daha net anlaşılması adına çok değerli. Tabii ki, Galatasaray kulübünde özellikle "görülmeyen kısım" olarak da tabir edilen grup arasında çekişmelerin yaşandığı her daim ortaya atılır. Özdemir Kalpakçıoğlu da bu bilinmeyenlerin içinde olan biri sıfatıyla yaşadığı birtakım olayları açıklamış bu kitabında. Karşı taraflarla olan tartışmalarını, görüşmelerini, ihtilaflarını anlatmış. Bahsi geçen kişilerin yorumunu alamadığımızdan haklılık-haksızlık durumunu net bilemesek de, nakledilen her olayın kulüple alakalı bakış açınızı değiştireceğini çok net ifade edebilirim.

Kitapta Ali Sami Yen'den Refik Cevdet Kalpakçıoğlu'na, Faruk Süren'den Özhan Canaydın'a, Selahattin Beyazıt'tan Fatih Terim'e camianın çok aşina olduğu isimlerle alaklı olaylar anlatılmış durumda. Baba R.Cevdet Kalpakçıoğlu'ndan gelen anılar, Özdemir Bey'in kendi tecrübeleriyle birleşince ortaya bir solukta okunan bir kitap çıkmış. "Galatasaraylıyım" diyenlere tavsiyem bu kitabı okumalarından ziyade ajandalarında ilk sıraya yerleştirmeleri. Kongre dönemine girdiğimiz ve benim de belli bir aradan sonra yazmaya başladığım bu dönemde böyle bir yazıyla tekrar giriş yapmak iyi oldu. Kongreye kadar birkaç alakalı yazı daha gelecektir...

3 Mart 2010 Çarşamba

TÜRKİYE 2-0 HONDURAS --- GEÇİŞ DÖNEMİ


Guus Hiddink ile yeni bir döneme başlıyoruz, çok daha iyi olacağını düşündüğümüz bir döneme. Ama bundan önce Oğuz Çetin öncülüğünde bir geçiş dönemini atlatmak durumundayız. Arada 1 hazırlık maçı ve 1 ABD turnesi vardı Hiddink'e kavuşmamız için. Hazırlık maçını atlattık. Dünya Kupası biletini almayı başarmış Honduras'ı hiç de kötü olmayan bir oyunla mağlup etmeyi başardık, geçiş dönemi adına oldukça güzel bir iş. Maçı çok fazla irdelemeye gerek yok. Kısaca, savunmada oynayan 4 Galatasaraylı çok fazla tehlikeyle karşılaşmamanın da etkisiyle hatasız oynadı. Burada önemli nokta Honduras ve türevleri gibi çok atağa çıkmayı düşünmeyen takımlara karşı 2 hücumcu bekten vazgeçilmemesi gerektiği. Bir kez daha çok net bir şekilde görülmüş oldu bu gereklilik, özellikle bizim takımımız için. 3 orta saha, 2 kanat ve tek forvet düzeninde sahaya sürülen ileri ucumuzda özellikle orta saha çok iyi iş yaptı. Aurelio, Emre ve Hamit hem topla haşır neşir olabilen hem de savunma yapabilen oyuncular. İleri 3'lü ise maç içinde Oğuz Çetin tarafından değiştirildi, hazırlık maçında normal olan da oydu zaten. Sonuç olarak iyi bir maç oldu, iyi izlenim bıraktı. Yine de Ağustos ayında bundan hiçbir bakımdan kötü olmayan bir oyunla hem de deplasmanda Ukrayna'yı 3-0 yendiğimiz, 1 ay sonra ise tutuk halimize döndüğümüz hafızalarda olduğundan aşırı umutlu konuşmanın da çok gereği yok.

Benim asıl takıldığım nokta kadro seçimleriydi. Oğuz Çetin, Fatih Terim'den bir kadro seçmesini istese bu oyuncular çağrılırdı Milli Takım'a. Bu kadar mı etkilenilir bir insandan? Gökdeniz, F. Tekke gibi adamlar bu takımda olmalı. Tabii olmayı hak edip de kadroda olmayanlar sadece bunlar değil. Hak etmeyip kadroda olanlar da var (Kazım). Hiddink kısa bir tanıma sürecinden sonra tüm bunlara ince ayar çekecek, en doğru kararı verecektir.

1 Mart 2010 Pazartesi

GALATASARAY 4-1 KASIMPAŞA


Fenerbahçe’nin İ.B.B’ye puan kaybetmesinin ardından, Atletico Madrid maçının yaralarını sarmaktan da öteye geçen bir maça dönüştü Kasımpaşa karşılaşması. Kazanılması halinde hem Fenerbahçe’ye 5 puan fark yapılacak, hem Bursaspor’un maç eksiğiyle potansiyel lider olmasının önüne geçilecek hem de elde kalan son cephe olan lige verilen önem ortaya konmuş olacaktı. Perşembe günü maç oynamış olmasına karşın bütün bu durumların bilincinde olduğunu hissettirerek inanılmaz bir baskıyla başladı Galatasaray. Daha 1.dakikada çok net bir pozisyon vermesine rağmen, orta sahada baskı kuran rakibin rahat ileri çıkmasını engelleyen Galatasaray, güzel tat bırakıyordu. Bu presi Galatasaray maçlarını yakından takip eden biri oalrak özlediğimi belirtmeliyim. Kasımpaşa ligin ayağa iyi top yapan ekiplerinden olmasına rağmen bu pres karşısında oldukça zorlandı. Kasımpaşa’nın maçtaki isabetli pas sayısının Galatasaray’dan oldukça fazla olması bir anlamda bu baskıyı ve Paşa’nın top yapmadaki becerisini ortaya koyan bir realite. Jo’nun forvette topu tutabilmesi, hava toplarında etkili olması Galatasaray’ın rakip sahaya oldukça kolay gitmesinde başlıca etkendi. Özellikle A.Madrid maçlarında ileri rahatça gidemeyişin sıkıntısı çok net biçimde görüldü. Orada da Jo kalitesinde bir forvet olsa A.Madrid ile birlikte italyan hakemi de eleyebilirdik ancak her şey arzuladığımız gibi olmuyor maalesef. Defansta Sabri’nin dönüşü ve Balta’nın sakatlığıyla hücuma dönük 2 bekle oynamak da Galatasaray’ın orta sahadaki sert baskısında etkiliydi. Caner bek özelliklerinin üstüne koyabilse Balta’nın yerine banko oynamasını istediğim bir oyuncu açıkçası fakat bu haliyle değil. Sağ bekte Sabri 3 aydır oynamamasınıa ve fiziksel eksiğine rağmen geldiğini hissettirdi. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisine kalan haftalarda fazlasıyla ihtiyaç var.

Orta sahada Ayhan’ın artık oynamaması gerektiğini düşünen milyonlarca Galatasaraylıya rağmen her teknik adamın bu adama güvenmesini anlamak güç. Bu saatten sonra Ayhan’ı çok fazla yazmaya gerek yok. Gereksiz bir oyuncu. Elano dönünce o da kulübeye dönmüş olur. Umarım sezon sonunda bir şekilde yollar ayrılır kendisiyle. Giovani Dos Santos Galatasaray’daki en iyi maçını çıkardı. Kasımpaşa gibi açık futbolu düşünen bir ekip Santos için ilaç oldu diyebiliriz. Uzun zamandır oynamayan bir oyuncu olduğunu düşünürsek ilerleyen haftalarda özellikle kapanan takımlara karşı yine silik futbolunu görebiliriz, fazla yadırgamamak lazım. Maçta birçok güzel hareket vardı ama Keita’nın ilk golüne ayrıca değinmemek olmaz. Böylesine bir golü izlediğim için şanslı addediyorum kendimi. Göremeyenler muhakkak izlesin.

Kasımpaşa’da hiç fena bir oyun ortaya koymadı aslına bakarsak. Özellikle yılların tecrübesi Murat Şahin, defansta Barış Başdaş, solda Yekta ve ilerde Şahin çok yetenekli oyuncular. Şahin Aygüneş’in bu fiziğiyle çok iyi bir kulüpte oynayabileceği inancındayım, hatta bakarsınız bu Galatasaray dahi olabilir. Yine Şahin gibi Ümit Milli olan Barış Başdaş da fiziğine biraz daha güç katabilirse iyi yerlere gelebilir, bu ışığı verdi bize. Bu 2 oyuncumuzun da Almanya çıkışlı olduğu notunu da düşelim hemen. Kasımpaşa Futbol Şube Sorumlusu Mehmet Süha Sidal'ın maç öncesinde A. Sami Yen'i gecekonduya benzetmesi haftalık gülme ihtiyacımın karşılanması açısından hoş oldu. Sadece bir tarafı tribünle çevrili stadı olan bir takımın yöneticisi olduğunu birileri ona hatırlatmalı. Yine de Eski Açık'a ligin ilk yarısında Kasımpaşa'nın 120 TL fiyat çekmesine misilleme olarak 75 TL giriş ücreti konması hoş durmadı. Galatasaray küçüklerle küçük olmamalı.

Fenerbahçe’ye 5, Bursa’ya bir maç fazlalıkla 4 puan fark yapmak Galatasaray’ı bir nebze rahatlatmış olmalı. Artık maç trafiğinin olmadığını ve haftada sadece 1 maç oynanacağını göz önüne aldığımızda Kewell ve Baros’un da katılımıyla Galatasaray’ın şampiyonluk yolunda oldukça şanslı olduğunu görmek zor olmamalı. Yine de son 2 sezonda oynanan maçlar bu ligde her daim büyük sıkıntıların olabileceğini gösterdiğinden ne şampiyonluk yolundaki ne de ligde kalmaya çalışan takımların 1 maçı bile hafife alma lüksleri yok...