28 Aralık 2009 Pazartesi

İLK YARI DEĞERLENDİRMESİ


Ligde ilk yarı sona erdi ve genel bir değerlendirme yapmak gerek. Açıkçası hem fikirlerimin oturması hem de yapılması muhtemel transferleri görmek adına 1 hafta kadar bekledim. Bu sene şöyle bir realite var ki lig geçtiğimiz sezon kadar kısır geçmiyor. Geçen sene büyük takımlarımızın oldukça kötü olması, Anadolu'dan da sadece Sivasspor'un bu kötü takımlara zirvede eşlik edebilmesi ortaya sıkıcı bir lig çıkarmıştı. Hoş büyüklerin bu senede süper olduklarını söyleyemeyiz belki ama toparlandıkları da gözle görünür bir gerçek.Son 2 yılda gıpta ederek takip edilen Sivasspor'un yerini bu sene Bursa ve Kayserispor takımları doldurması da ligin heyecanını ve kalitesini artıran bir başka nokta. Hatta Bursaspor'un çok tempolu ve dengeli bir futbol oynadığını düşünüyorum. Takımlarımızın Avrupa Kupası performanslarının da Türkiye'nin normal ilk yarı performansının üstünde olduğunu söyleyerek Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Bursa, Kayseri ve Sivas özelindeki değerlendirmeme başlıyorum.

Galatasaray'ın sezon başında Frank Rijkaard'ı getirmesi vizyon açısından önemli bir hamleydi. Rijkaard'ın ekibini oturtma, Türkiye'yi tanıma süreçleri, Barcelona'daki başlangıç dönemi gibi hususları göz önüne aldığımda Galatasaray'da ilk etapta bir patlama beklemek zordu. Yapılan kaliteli transferler, Arda'nın kaptanlığı aldıktan sonra sezon başında coşması ve erken açılan sezonun da etkisiyle Galatasaray sezona oldukça iyi bir giriş yaptı. Frank Rijkaard için oldukça önemliydi bu, zaten fazla olan kredisi de artmıştı. Ancak sezonun erken açılması Galatasaray'ı hayli derinden etkiledi. 10.haftada her zaman olduğu gibi kaybedilen bir Saracoğlu derbisinden sonra Galatasaray deyim yerindeyse bir daha adam olmadı. Aslında beklenen bir şeydi, çok da laf etmemek lazım. Takımın en önemli forveti Baros'un uzun sakatlığının da bu maçla başlaması, sonrasındaki periyodu etkiledi haliyle. Orta sahada Elano'nun henüz uyum sağlayamaması, Haldun Üstünel'in en az 2 transfer yapacağız açıklaması, takımın tekrar bir hazırlık-dinlenme dönemi geçirecek olması Galatasaray'ın 2. yarı için umutlu olmasını sağlayan nedenler. Avrupa Kupası'nda önümüzdeki 2 turu düşündüğümüzde kendiyle hemen hemen denk takımlar çekmesi de olumlu bir nokta. Yapılacak transferlere odaklandığımızda Baros'un yükünü hafifletecek bir forvet ve savunmanın direncini artıracak bir defans oyuncusu eksikliği göze çarpıyor. Savunmanın yükünü hafifletecek derken bu transferin, takım atağa çıkarken topun mümkünse Servet'in 3 metre yanından dahi geçmemesini sağlayacak kalibrede top kullanan bir stoper olması gerekiyor. Bu transferler, ortama daha da alışmış Rijkaard, Elano gibi unsurlar birleşirse Galatasaray'ın ligin ilk haftalarında oynadığı futbolla birlikte 3 kulvarda da sonuca gitme ihtimali bulunuyor.

Fenerbahçe ise Galatasaray'ın yaptığının tam aksine vizynda küçülmeye giderek Daum ile anlaştı. Hoş, Aragones'ten sonra kim gelirse gelsin(Yılmaz Vural dahil) daha başarılı olacağı kesindi ama sadece lig şampiyonluğu hedefini herkesin gözüne sokarcasına yapılan bu anlaşma bana kalırsa doğru değildi. Daum'un takımı tanıması, alışması için süreye ihtiyacı olmaması gibi nedenler olumlu görünebilir belki ama ortada Daum ile anlaşılmaması için çok yeterli bir sebep var. Daum, Fenerbahçe'nin zamanında bundan daha kaliteli kadrosuyla Avrupa'da herhangi bir şey elde edememiş bir teknik adam. Kimler vardı o kadroda; Anelka, Tuncay, Aurelio, Appiah, Ümit Özat, Hooijdonk ve daha genç bir Alex. Yapılan transferlerde de Fenerbahçe bütçesine yakışan herhangi bir yıldız getirilmedi. Bakmayın M.Topuz'a verilen 9 milyon avro da hala akıllarda. Daum ile lige beklenildiği gibi çok klas girdi FB. İlk 8 maçta gelen 8 galibiyet, kazanılan Galatasaray maçı... Her şey iyiyken bir anda terse dönen rüzgar işleri biraz sıkıntıya soksa da Fenerbahçe Avrupa'da grubunu lider bitirdi. Ligde de aynı konumda. Ancak, 2.yarıya girerken Başkan, Daum ve Aykut Kocaman ayrı telden çalıyor. Başkanın gönderdiği futbolcuya Daum ihtiyacım var diyor, Aykut'un sesi zaten çıkmıyor. 2 ay önce gönderilmesi gereken Kazım hala takımda tutuluyor. Dolayısıyla Fenerbahçe'de birtakım ciddi sorunlar var, elbette ligi sonuna kadar kovalayacaklardır ama bu tutarsızlıkla ben ne Avrupa'da ne de ligde sonuç adına çok iyimser olamıyorum.

Beşiktaş ise bambaşka bir alem. Tabata'ya verilen inanılmaz transfer ücreti ve Delgado'nun sakatlığına rağmen bu oyuncudan faydalanılmaması bence Beşiktaş adına ilk yarının en dikkat çekici olayı. Yine Mustafa Denizli'nin Şampiyonlar Ligi'nde İnönü Stadı'nda 0 çekmesi de bir başka ibret verici olay. Beşiktaş geçen sezonun çifte kupalı şampiyonu olmasına rağmen lige çok kötü girdi. Yapılan lüzümsuz transferler sonrası bu bekleniyordu gerçi ama beklentinin şiddetini de aştı Beşiktaş'ın kaybettiği puanlar. Daha sonra toparlanma süreci ve yaşlı oyuncuların çok olması sebebiyle devrenin sonunda yine düşüş dönemi. Beşiktaş da hala zirve yarışının içinde ama bu yaşlı kadroyla ligde bu tip dalgalanmalar yaşaması da kaçınılmaz. Mustafa Denizli'nin bir şeyler üretemesi Beşiktaş adına olayı daha umutsuz kılıyor. Taraftarlar tarafından yuhalanması an meselesi olan Nihat Kahveci'ye ise benim güvenim tam. İlla ki kendini bulacaktır. Beşiktaş'ın 2.yarıdaki tek avantajı Avrupa'dan elenmiş ve sadece Türkiye'ye konsantre olacak olması. Zaten bu kadroyla 3 kulvarda başarı beklemek hayalciliğinde ötesinde bir şey olur. Yine de Old Trafford'da kazandığı zaferle göğsümüzü kabartan ve İngilizlere 8-0'dan sonra bir ders vermeyi başaran Beşiktaş'ı kutlamak gerek diye düşünüyorum.

Bursaspor ve Kayserispor lige ilk yarıda tat katan birer çeşni rolündeydiler. Özellikle Ertuğrul Sağlam geldikten sonra çok değişen bir Bursaspor var. Kendi kategorisinde kesinlikle en iyi Türk teknik adam olan Ertuğrul Sağlam'ı kutlamak gerekiyor. Bir şehrin ve bir takımın kaderiyle bu kadar kısa sürede ancak bu kadar güzel oynanabilir diye düşünüyorum. 2-3 hafta geçtikten sonra hocasını yuhalayan bir taraftarı hem de Beşiktaşlı olmasına rağmen ehilleştirmeyi başardı Ertuğrul Hoca. Tepkiden vazgeçip sadece desteği düşünen bir Bursa seyircisi de takımına nasıl itici bir güç oluyor bunu bu sene net bir şekilde gördük. Ömer Erdoğan, Zapotocny, Volkan, Ali Tandoğan, Sercan, Ergic hepsi çok önemli katkılar vererek takımı üst sıralara taşıdılar. Özellikle baskı altında da iyi futbol oynayabilmeleri çok can alıcı bir özellik. Bu sezon sadece Kayserispor karşısında çok siliktiler, onun dışında savaşmayı hiç bırakmayan bir Bursaspor vardı. 2.yarıda Sercan ve Volkan'ı yollasalar dahi yine bu savaşçı futbollarını sahaya yansıtacaklardır. Kayserispor'da aynı Bursaspor gibi oldukça iyiydi. Geçen sene hemen hiç gol yemeyen takıma Makukula gibi Turkcell Super Lig için yaratılmış bir oyuncuyu transfer ederek çok doğru bir iş yaptılar. Zaten oturmuş olan defans ve orta sahaya Cangele-Makukula ikilisi de eklenince liderliği bile ele geçirebilecek bir karışım ortaya çıktı. Geçen seneki hal ve tavırlarından ötürü eleştirdiğim Tolunay Kafkas da artık kimseyle atışmıyor. En azından şimdilik böyle, hatta kitaptan, müzikten söz ediyor, oldukça güzel bir gelişme. Kayserispor eğer Bursaspor maçında oluşturduğu taraftar desteğini her maç arkasına alabilirse ben o deplasmandan korkarım arkadaş. Bir de ümit veya genç milli oyunculara yapılan bir yatırım var ki tamamen ayrı bir yazının konusu. Kutlamak gerekiyor Kayserispor'u.

Ve Sivasspor. Geçen 2 sezonda yaptığı inanılmaz çıkışı bu seneye taşıyamadı Sivas. Önce Şampiyonlar Ligi'nden ve ardından UEFA'dan elendiler. Bülent Uygun'u göndermeleri geçen sene çok övdüğüm Mecnun Başkanın gözümden düşmesine de yol açtı. Başkanı tenzih ederek söylüyorum bu kadar vizyonsuz bir yönetimin gidip Muhsin Ertuğral'ı bulabilmesi de şaşırtıcı olan bir başka olay. Bence Bülent Uygun küme de düşse bu takımda kalmalıydı, bunu yapabilecek tek kulüp Sivastı ancak demek ki Türkiye'de böyle tek bir kulüp bile yokmuş. Muhsin Hoca'nın da belli bir felsefesi var. Afrika futbolunu iyi tanıyor, oradan getireceği oyuncularla 2.yarıda bir şeyler yapacaktır. Zaten Sivas'ın kadrosu hemen hemen tüm Anadolu takımlarından iyi, düşme diye bir korkuları olmayacaktır. Eğer Bülen Hoca kalsa da toparlanacak ve böyle bir korkuları olmayacaktı hatta 1-2 sene içinde tekrar zirve yarışı iddiaları da olabilirdi. Artık böyle bir şans yok, büyük ihtimalle uzun yıllar orta sıralara oynayan Sivasspor'u izleyeceğiz.

Dilimiz döndüğünce ligdeki ilk yarı görünümü bu. Tabii Manisaspor'un kendi evindeki garip mağlubiyetleri, Gaziantepspor'un bir türlü istenilen başarıyı gösteremesi, Thomas Doll'ün Gençlerbirliği takımı ve Gökçekler de lige ayrı bir bakış açısı getiren konular. Daha heyecanlı bir 2.yarı dileğiyle sonlandıralım yazıyı.

Hiç yorum yok: