23 Nisan 2012 Pazartesi

Jem Paul Karacan Premier Lig'de


Sercan Sararer ile başladığımız bu sezon çıkış yapan Türk oyuncular incelemelerimize 4 yıl aradan sonra Premier Lig’e yükselmeyi başaran Reading’in Türk orta saha oyuncusu Jem Paul Karacan ile devam edelim.

Premier Lig’in bir alt kategorisi olan Championship’te geçtiğimiz sezon 40 maça çıkarak takımdaki yerini sabitleyen ve başında olduğu takımlar genelde ligin 2.yarısında efsane performans sergileyen kurt menajer Brian McDermott’un gözüne girmeyi başaran Jem, sakatlığı sebebiyle son 5 maçı kaçırdığı ligde 37 maça çıkarak ciddi bir istikrar ortaya koydu. Jem Paul Karacan’ın son 2 senede tüm kulvarlarda 85 maça çıktığını düşündüğümüzde çok önemli bir tecrübe kazandığını söyleyebiliriz.

Oyun stiline baktığımızda, kreatif yönü çok çarpıcı olmayan ancak orta sahada Reading adına oyunun dengesini sağlama anlamında çok önemli yere sahip bir figürle karşılaşıyoruz. Enerjisi oyunun her dakikasında üst düzeyde olan Jem’in en büyük artısı takım arkadaşlarına yardım eden oyuncu rolünü çok iyi bir şekilde üstlenebilmesi. Yaratıcı yönü çok ön planda olmasa da McDermott’un orta sahada aklına ilk gelen isim olmasının altında yatan temel faktörün bu olduğunu düşünüyorum. Uzaktan attığı isabetli-sert şutlar ve bu şutlardan bulduğu goller Jem'i çok yönlü kılan bir başka etken.

Premier Lig’e lider olarak çıkan Reading’te bu sene 37 maçta 3 gol – 3 asist istatistikleri tutturan Jem Karacan, seneye Premier Lig’de de McDermott’un sıklıkla kullanacağı bir isim olabilir. Premier Lig’de oynayarak adını dünyaya duyurma fırsatı yakalayan ve 2004 yılında çok kısa bir Galatasaray macerası yaşayan Jem, aynı zamanda, Türkiye Milli Takımı’nın alt yaş kategorilerinde defalarca forma giydi ve artık A Milli Takım için Abdullah Avcı’dan davet bekliyor. Nisan ayının ilk haftasında sezonu kapatmasına yol açan sakatlığı izin verir mi bilmiyorum ama Mayıs ayının sonundaki kampta, A Milli Takım’ın geniş kadrosunda görebileceğimiz oyuncular arasında Jem Paul Karacan da olabilir.  

20 Nisan 2012 Cuma

Bu Sezon Bundesliga II'de Sercan Sararer Şov Vardı


Sezon sonu yavaş yavaş yaklaşırken bu sezonu gayet iyi geçiren oyunculara bakmaya başlamakta fayda var. Önceliği Avrupa’daki Türk oyuncularına vermeyi düşünüyorum. İlk sırada Bundesliga’ya çıkmayı başaran Greuther Fürth’ün etkili sağ-sol açığı Sercan Sararer var. Aslında Greuther Fürth Bundesliga’ya çıkma mücadelesi vermeye hiç yabancı olan bir takım değil. Son 8 senenin 7’sini ilk 6’da bitirerek hep bu yarışın içinde oldular ama Bundesliga’ya yükselmeyi hiç başaramamışlardı. Seneye onları Bundesliga’da görmek farklı bir tat olacak.

Tabii Greuther Fürth’ün başarısında en büyük paylardan biri, hatta belki de en büyüğü, annesi İspanyol babası Türk olan Almanya doğumlu oyuncu Sercan Sararer’e ait. Takımın forvetleri Olivier Occean ve Christopher Nöthe’den sonra 8 golle en golcü üçüncü oyuncu olan Sercan Sararer, 12 asistle Bundesliga 2’nin asist krallığında bu sezon ligin en gözde oyuncusu olan Fortuna Düsseldorflu Maximilian Beister ile birlikte ilk sırada. Açıkçası Almanya 2.Ligi oldukça kaliteli bir lig ve bu ligde bu denli ciddi bir performans gösteren bir oyuncu önemli kulüplerin gözdesi olacağı gibi Türk Milli Takımı’nın da radarında yer bulması gereken bir isim olmalı. Zaten Abdullah Avcı’nın da Sercan ile alakalı planları olduğunu çeşitli yerlerde okumuştuk.

Sercan Sararer’in en önemli özellikleri, 2 kanadı da etkili kullanabilmesi ile birlikte çok hızlı olması. Yaptığı asistlerin çok büyük bir bölümünde hızını kullanan Sercan’ın asistçi özelliklerinin yanına gol sezisini de ekleyebilmesi seneye Bundesliga’da da önemli bir etki bırakabileceği fikrini kendisini izleyenlerde hemen oluşturuyor. Çıktığı 31 Bundesliga 2 maçının 26’sında ilk 11’de yer alarak ilk tercih olmayı başaran Sercan Sararer’in, gelecek sene hangi takımda olacağını ve Abdullah Avcı’nın Mayıs ayında açıklayacağı geniş A Milli Takım kadrosunda yer bulup bulamayacağını şimdiden büyük merakla bekliyorum.

Transfere büyük paralar harcayan büyük takımlarımızla beraber, Bursaspor, Eskişehirspor ve son dönemde Almanya’yı oldukça iyi tarayan Kayserispor gibi takımlarımızın alabileceği bir oyuncu olduğunu düşünsem de Sercan’a özellikle Fulham’ın yakın ilgisinin olduğu bilgisi var. Normal şartlarda Bundesliga 2’den Premier Lig’e geçisin çok kolay olmayacağına inansam de 1 sezonda toplamda 36 maçta 12 gol 12 asist sayılarına ulaşmış bir kanat oyuncusunun bu geçişi gerçekleştirebilmek için bir şansı var. Bakalım Sercan önümüzdeki sezon nerede olacak?  

13 Nisan 2012 Cuma

Play-Off (Süper Final) Başlıyor


Ağustos ayından bu yana nasıl olacağını, neden gündeme getirildiğini, düzenlenmesinin doğru olup olmadığını tartıştığımız eski adıyla Play-Off, yeni adıyla Süper Final artık başlıyor. En baştan söylemek gerek, ben bu sistemin getiriliş biçimine karşı olsam da eskiden beri Türkiye Ligi’nde Play-Off sisteminin olması gerektiğini savunanlardanım. Hatta sadece şampiyonluk ve Avrupa Kupaları’na gidiş biletlerinin değil düşme potasındaki takımlarında da Play-Out oynanarak belirlenmesinin özellikle Türkiye Ligi için çok uygun olacağını düşünüyorum.

Play-Off uygulamasının Türkiye Ligi’ne katacaklarıyla başlamak en doğrusu olacaktır herhalde. İlk olarak Play-Off sisteminin olmadığı durumda ligde 6-7 takımın ligin son 5-6 haftası herhangi bir iddiası kalmıyor. Amaçsız çıkılan maçlar, seyircinin futboldan uzaklaşmasına neden olurken maalesef şike, teşvik primi gibi Türk futbolunu son dönemde fazlasıyla meşgul eden, futbolun kenesi diyebileceğimiz uygulamalara da davetiye çıkarıyor. Play-Off uygulamasıyla ilk 8 sıra hedef haline getirilmiş oldu. Bu en az 11 takımın bu kontenjan için savaşması demek. Bu sistemde küme düşecek 3 takım arasında bulunmamak için de normal şartlarda (bu sene 2 oldu) 4-5 takımın mücadele edeceğini varsayarsak iddiasız takım sayısı sadece 2-3 olarak kalıyor. Düşme potası için getirilecek Play-Out sistemiyle son haftaya kadar ligde iddiasız takım kalmasını engellemiş olabilirsiniz.

Takımların ligin sonuna kadar iddialı devam etmesi gibi çok büyük bir sorunu çözdükten sonra ligimizin kalitesine göz atmakta fayda var. Play-Off sisteminin İngiltere, İtalya, İspanya gibi popüler liglerde olmadığı tezi çok kullanılıyor ancak bu liglerde 20 takımın olduğunu ve liglerin 38 hafta oynandığını unutmayalım. Dolayısıyla bir de Play-Off yapma lüksleri yok. Bizim ligimizi 20 takıma çıkarma ihtimalimizi incelersek; Spor-Toto Süper Lig’in kalite olarak 18 takımı dahi kaldıramadığını çok net olarak göreceğiz. Ligde özellikle sonda yer alan takımlar ile (bırakalım üst sıraları) orta sıralarda yer alan ekipler arasında çok ciddi kalite farkı olabiliyor. 

Bunun ötesinde Play-Off sistemiyle iyi takımlar (ligi ilk 4’te bitiren takımlar) arasında daha fazla karşılaşma oynanmış olacak. Türkiye gibi statların dolmadığı, 20 milyonun üzerinde taraftarı olduğuyla övünen kulüplerin dahi statlarını ancak birbiriyle oynadığında doldurabildiği bir ülkede futbolun daha ön planda olması açısından bu sistem kilit bir rol üstlenebilir diye düşünmeden edemiyorum. Basit bir hesapla Play-Off’ta kombineler hariç her maç için 20000 bilet satılacağını ve bunların ortalama ücretinin 125 TL olacağını hesaplarsak maç başına sadece hasılattan elde edilecek gelir 1 milyon avronun üzerinde olacak. Buradan bakınca Süper Final’in popülarite ile birlikte ekonomi açısından da son derece önemli olduğunu çok net olarak görebileceğiz.

Play-Off sistemini eleştirenler, bunu özellikle 2 açıdan yapıyor. Birinci grup, bu sistemin futbolu idare edenler tarafından ve futbolun iyileştirilmesi adına değil, ligin yayıncı kuruluşu tarafından kendi kazancını kurtarmak adına yaptığını söylüyor ki, bu sonuna kadar haklı bir tez. Gönül, Play-Off sisteminin TFF’nin ve tüm kulüplerin üzerinde tartışarak, herkesin emeğinin, fikrinin bulunduğu bir şekilde gelmesini isterdi ancak bu sisteme yayıncı kuruluşun “Geçin, yoksa batarız” ısrarı yüzünden geçilmiş oldu. Bunun dışında başını Galatasaray yöneticilerinin çektiği bir başka grup ise bu sistemin adil olmadığını savunuyor. İşte burası topluma tamamen yanlış aksettirilmeye çalışılan bir durum. Play-Off sistemi ligler başlamadan getirildi ve her takım eşit şartlarda lige başladı. Dolayısıyla herhangi bir haksızlık yok. Lig şampiyonluğunun 34 haftada belirlendiğini ve burayı lider bitiren kulübün şampiyonluğu Play-Off’ta kaybetmesi durumunda haksızlığa uğramış olacağı fikri de bana kalırsa sonuna kadar mesnetsiz bir düşünce. Herhangi bir sistemden daha doğru olduğu düşünülen bir sisteme geçildiğinde (ve bu eşitlik ilkeleri gözetilerek yapılıyorsa) önceki sistemin etkileri de silinir. Bu milyonlarca öğrencinin her yıl kaderini belirleyen Üniversite Giriş Sınavı’nda da böyle olur, yine spordan örnek vereceksek, 3 yıl önce değiştirilen Şampiyonlar Ligi Ön Eleme Sistemi’nde de böyle olmuştur. 3 yıl önce değişen Şampiyonlar Ligi Ön Eleme Sistemi’ne göre artık lig ikincimizin Şampiyonlar Ligi’ne girebilmesi büyük mucizelere bağlı. Bu sisteme herhangi bir itiraz edilmedi çünkü UEFA değiştirmişti. Ah bu yabancılar, hep en iyisini bilirler…

Galatasaray özelinde devam edersek, ligi 9 puan önde bitiren ve 6 haftalık Play-Off’a 5 puan önde başlayan bir takım olarak şampiyonluk elden kaçırılıyorsa zaten o şampiyonluk tam olarak hak edilmemiş demektir. Açıkçası ben, sezon içinde oynadığı futbolla şampiyonluğu hak ettiğini düşündüğüm Galatasaray’ın ligi kazanacağına inanıyorum ancak kazanamıyorsa da Galatasaray yöneticilerinin ve Fatih Terim’in oturup düşünmesi ve yapması gereken bir şeyler var demektir. Onlara biraz yardımcı olmam gerekirse; Bu kesinlikle Play-Off sistemini eleştirmek olmamalı.

Türkiye Ligi’nin 18 takımı kaldıramadığını yazının önceki bölümlerinde belirtmiştim. Play-Off sistemiyle birlikte en mantıklı yöntem ligi 16 takımla olarak oynatmaktır. İlk 4 ve ikinci 4 takımın şimdiki gibi Play-Off oynadığı, son takımın direk küme düştüğü ve 12, 13, 14, 15. Olan takımların da düşmeme Play-Out’u oynadığı bir sistem ligi iddiasız bırakmayacak, takım kalitesini artıracak ve 36 haftalık bir lig ortaya çıkararak Türkiye’de futboldan optimal verimin, hazzın alınmasını sağlayacaktır.