30 Aralık 2009 Çarşamba

TÜRKİYE - EURO 2016


Daha kimin düzenleyeceği belli olmadı ama ülkemizde EURO 2016 fırtınası kopmaya başladı bile. Federasyonun açıkladığı şehirler ve statlar arasında daha bu sene UEFA Finali'ne ev sahipliği yapan Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı ve Trabzon şehrinin bulunmaması Fenerbahçe ve Trabzonspor kulüplerini isyan ettirdi. Federasyonun dile getirdiği sebepleri yorumlarız o ayrı, ama ilk bakışta daha statlar özelinde isyanların, çekişmelerin yaşanması negatif görülebilir fakat bence çok pozitif bir olay. Ülke insanının futbola ne kadar aç, ne kadar aşık olduğunu gösteren bir şey. Fenerbahçe ben UEFA Finali'ni düzenlemişim, stadım dört dörtlük diyebilir, köşesinde bekleyebilirdi. Trabzon'un olayı biraz daha farklı aday şehirler arasında bulunması Trabzon'da yapılacak stadın yapılmasını hem hızlandıracaktı hem de devlet desteği sayesinde Trabzonspor'un bütçe anlamında kazancı da söz konusu olabilirdi. Trabzonspr'un isyanında futbol açlığı kadar bu yönlerin de büyük payı var. Yine de kendileri ev sahibi olamadığı için yaygara çıkaran bu kulüplerimiz basında söylendiği gibi adaylık kampanyamıza olumsuz değil, bilakis pozitif bir tat katıyorlar. Federasyon Başkanı Mahmut Özgener UEFA'nın ülke içindeki olayları da izlediği unutulmasın mesajı vererek kulüplerimizi sakinleştirmeye çalışmış. Ben de UEFA'nın İtalya, Fransa gibi ülkelerdense futbola daha aç bir Türkiye'ye daha yakın duracağı kanaatindeyim. Onun için bu tartışmalar yararlı dahi olmuş olabilir.

Son günlerde şehirler açıklandıktan sonra yaşananlar bunlar. Yukarıdaki harita aday şehirleri kapsıyor. Son değerlendirmede İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Kayseri, Konya, Eskişehir, Bursa şanslı şehirler arasında yer buldu. Özellikle İstanbul 2 statla ev sahipliği yapacak turnuvaya tabii eğer kazanabilirsek. Olimpiyat Stadı ve Ali Sami Yen Spor Kompleksi içindeki Türk Telekom Arena bu organizasyonu götürecek. Daha da ötesinde Türk kulüplerinin üzerine para verseler tercih etmeyeceği Olimpiyat Stadı finale de ev sahipliği yapacak. UEFA Kriterlerine göre finale ev sahipliği yapacak stat en az 70,000 kapasiteye sahip olmak durumunda. Diğer önemli kriterler ise çeyrek ve yarı finallerin oynanacağı statlar 50,000 turnuvada yer alacak her hangi bir stat ise 30,000 kapasiteli olmak zorunda. Hali hazırda Kayseri Kadir Has Stadımız mevcut. Diğer şehirlerimizdeki statlar ise proje aşamasında. Özellikle İzmir'e yapılacak 40,000 kapasiteli olması planlanan stadı tartışırım. Atatürk Stadı varken gerek yok böyle bir stada. Ancak diğer şehirlerimiz için modern statlara sahip olmaları açısından güzel bir imkan doğuracak adaylık sürecimiz.

Keşke alabilsek de daha derin analizler yapsak hep birlikte. Ama bugün bu noktada değerlendirilmesi gereken şey şehirlerin seçimi. Dikkat edildiğinde Kayseri'nin doğusunda hiçbir şehrin olmadığını göreceğiz. Buna ek olarak Karadeniz'in hiçbir noktası da EURO 2016'dan sebeplenemeyecek. Eğer seçilen şehirler statlarıyla ve tüm alt yapılarıyla hazır olsalar anlarım ama oralarda da hiçbir şey yokken ülkeyi bıçakla kesmiş gibi ikiye ayırmak hiç de hoş değil. Gündemde olduğu itibariyle ben Trabzon ve Diyarbakır kesinlikle olmalı demiyorum. Ancak doğu ve güneydoğuya birer kontenjan açılamayacağına göre bu 2 bölgenin sınırında bir il dahil edilmeliydi. Diyarbakır özelinde ise alınmamasına şaşırmadım. Futbolda çok ileri bir takımı yok ve şiddet olaylarının alabildiğine yaşandığı bir nokta. Ancak yeni stadı bitmiş bir Şanlıurfa, Doğu Anadolu'ya uzaklığına karşın bir Gaziantep güzel görünürdü diye düşünüyorum. Yine Karadeniz Bölgesi için de bir kontenjan ayrılabilirdi. Trabzon şampiyonluklarıyla, futbolcularıyla, halkıyla bir futbol şehri. Yine illa ki Trabzon olmuyorsa bir Samsun, uşakları da EURO 2016'ya dahil edecekti. Ben Konya ve Eskişehir'in bu işte olmasını anlayamadım. Eskişehir'in yine belli bir kültürü var belki ama Konya... Tamamen siyasi bir karar, ayıp derecesinde. Stat kazanmaları özelinde baktığımızda evet Eskişehir için, Bursa için çok önemli ve güzel olacak ama Konya'ya yeni stat yapılsa ne olacak Allah aşkına? Trabzon'a yapılsa daha mantıklı değil mi, yaptıklarıyla Trabzonspor bunu hak etmedi mi diye sorası geliyor insanın.

EURO 2016 tartışmaları kimin düzenleyeceği belli olana kadar sürer gider; kazanamazsak unutulur gider, alırsak daha da alevlenir. Yine de tüm bu yaşanacak tartışmalara rağmen ülkemiz için çok güzel bir kazanç ve hatıra olacaktır. Türkiye'nin turnuvalara katılamayan ama gittiği turnuvalarda imkansıza yürüyen bir takım olduğunu da düşündüğümüzde, katılmamızın garanti olduğu bir turnuva olacak. En azından...

28 Aralık 2009 Pazartesi

İLK YARI DEĞERLENDİRMESİ


Ligde ilk yarı sona erdi ve genel bir değerlendirme yapmak gerek. Açıkçası hem fikirlerimin oturması hem de yapılması muhtemel transferleri görmek adına 1 hafta kadar bekledim. Bu sene şöyle bir realite var ki lig geçtiğimiz sezon kadar kısır geçmiyor. Geçen sene büyük takımlarımızın oldukça kötü olması, Anadolu'dan da sadece Sivasspor'un bu kötü takımlara zirvede eşlik edebilmesi ortaya sıkıcı bir lig çıkarmıştı. Hoş büyüklerin bu senede süper olduklarını söyleyemeyiz belki ama toparlandıkları da gözle görünür bir gerçek.Son 2 yılda gıpta ederek takip edilen Sivasspor'un yerini bu sene Bursa ve Kayserispor takımları doldurması da ligin heyecanını ve kalitesini artıran bir başka nokta. Hatta Bursaspor'un çok tempolu ve dengeli bir futbol oynadığını düşünüyorum. Takımlarımızın Avrupa Kupası performanslarının da Türkiye'nin normal ilk yarı performansının üstünde olduğunu söyleyerek Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Bursa, Kayseri ve Sivas özelindeki değerlendirmeme başlıyorum.

Galatasaray'ın sezon başında Frank Rijkaard'ı getirmesi vizyon açısından önemli bir hamleydi. Rijkaard'ın ekibini oturtma, Türkiye'yi tanıma süreçleri, Barcelona'daki başlangıç dönemi gibi hususları göz önüne aldığımda Galatasaray'da ilk etapta bir patlama beklemek zordu. Yapılan kaliteli transferler, Arda'nın kaptanlığı aldıktan sonra sezon başında coşması ve erken açılan sezonun da etkisiyle Galatasaray sezona oldukça iyi bir giriş yaptı. Frank Rijkaard için oldukça önemliydi bu, zaten fazla olan kredisi de artmıştı. Ancak sezonun erken açılması Galatasaray'ı hayli derinden etkiledi. 10.haftada her zaman olduğu gibi kaybedilen bir Saracoğlu derbisinden sonra Galatasaray deyim yerindeyse bir daha adam olmadı. Aslında beklenen bir şeydi, çok da laf etmemek lazım. Takımın en önemli forveti Baros'un uzun sakatlığının da bu maçla başlaması, sonrasındaki periyodu etkiledi haliyle. Orta sahada Elano'nun henüz uyum sağlayamaması, Haldun Üstünel'in en az 2 transfer yapacağız açıklaması, takımın tekrar bir hazırlık-dinlenme dönemi geçirecek olması Galatasaray'ın 2. yarı için umutlu olmasını sağlayan nedenler. Avrupa Kupası'nda önümüzdeki 2 turu düşündüğümüzde kendiyle hemen hemen denk takımlar çekmesi de olumlu bir nokta. Yapılacak transferlere odaklandığımızda Baros'un yükünü hafifletecek bir forvet ve savunmanın direncini artıracak bir defans oyuncusu eksikliği göze çarpıyor. Savunmanın yükünü hafifletecek derken bu transferin, takım atağa çıkarken topun mümkünse Servet'in 3 metre yanından dahi geçmemesini sağlayacak kalibrede top kullanan bir stoper olması gerekiyor. Bu transferler, ortama daha da alışmış Rijkaard, Elano gibi unsurlar birleşirse Galatasaray'ın ligin ilk haftalarında oynadığı futbolla birlikte 3 kulvarda da sonuca gitme ihtimali bulunuyor.

Fenerbahçe ise Galatasaray'ın yaptığının tam aksine vizynda küçülmeye giderek Daum ile anlaştı. Hoş, Aragones'ten sonra kim gelirse gelsin(Yılmaz Vural dahil) daha başarılı olacağı kesindi ama sadece lig şampiyonluğu hedefini herkesin gözüne sokarcasına yapılan bu anlaşma bana kalırsa doğru değildi. Daum'un takımı tanıması, alışması için süreye ihtiyacı olmaması gibi nedenler olumlu görünebilir belki ama ortada Daum ile anlaşılmaması için çok yeterli bir sebep var. Daum, Fenerbahçe'nin zamanında bundan daha kaliteli kadrosuyla Avrupa'da herhangi bir şey elde edememiş bir teknik adam. Kimler vardı o kadroda; Anelka, Tuncay, Aurelio, Appiah, Ümit Özat, Hooijdonk ve daha genç bir Alex. Yapılan transferlerde de Fenerbahçe bütçesine yakışan herhangi bir yıldız getirilmedi. Bakmayın M.Topuz'a verilen 9 milyon avro da hala akıllarda. Daum ile lige beklenildiği gibi çok klas girdi FB. İlk 8 maçta gelen 8 galibiyet, kazanılan Galatasaray maçı... Her şey iyiyken bir anda terse dönen rüzgar işleri biraz sıkıntıya soksa da Fenerbahçe Avrupa'da grubunu lider bitirdi. Ligde de aynı konumda. Ancak, 2.yarıya girerken Başkan, Daum ve Aykut Kocaman ayrı telden çalıyor. Başkanın gönderdiği futbolcuya Daum ihtiyacım var diyor, Aykut'un sesi zaten çıkmıyor. 2 ay önce gönderilmesi gereken Kazım hala takımda tutuluyor. Dolayısıyla Fenerbahçe'de birtakım ciddi sorunlar var, elbette ligi sonuna kadar kovalayacaklardır ama bu tutarsızlıkla ben ne Avrupa'da ne de ligde sonuç adına çok iyimser olamıyorum.

Beşiktaş ise bambaşka bir alem. Tabata'ya verilen inanılmaz transfer ücreti ve Delgado'nun sakatlığına rağmen bu oyuncudan faydalanılmaması bence Beşiktaş adına ilk yarının en dikkat çekici olayı. Yine Mustafa Denizli'nin Şampiyonlar Ligi'nde İnönü Stadı'nda 0 çekmesi de bir başka ibret verici olay. Beşiktaş geçen sezonun çifte kupalı şampiyonu olmasına rağmen lige çok kötü girdi. Yapılan lüzümsuz transferler sonrası bu bekleniyordu gerçi ama beklentinin şiddetini de aştı Beşiktaş'ın kaybettiği puanlar. Daha sonra toparlanma süreci ve yaşlı oyuncuların çok olması sebebiyle devrenin sonunda yine düşüş dönemi. Beşiktaş da hala zirve yarışının içinde ama bu yaşlı kadroyla ligde bu tip dalgalanmalar yaşaması da kaçınılmaz. Mustafa Denizli'nin bir şeyler üretemesi Beşiktaş adına olayı daha umutsuz kılıyor. Taraftarlar tarafından yuhalanması an meselesi olan Nihat Kahveci'ye ise benim güvenim tam. İlla ki kendini bulacaktır. Beşiktaş'ın 2.yarıdaki tek avantajı Avrupa'dan elenmiş ve sadece Türkiye'ye konsantre olacak olması. Zaten bu kadroyla 3 kulvarda başarı beklemek hayalciliğinde ötesinde bir şey olur. Yine de Old Trafford'da kazandığı zaferle göğsümüzü kabartan ve İngilizlere 8-0'dan sonra bir ders vermeyi başaran Beşiktaş'ı kutlamak gerek diye düşünüyorum.

Bursaspor ve Kayserispor lige ilk yarıda tat katan birer çeşni rolündeydiler. Özellikle Ertuğrul Sağlam geldikten sonra çok değişen bir Bursaspor var. Kendi kategorisinde kesinlikle en iyi Türk teknik adam olan Ertuğrul Sağlam'ı kutlamak gerekiyor. Bir şehrin ve bir takımın kaderiyle bu kadar kısa sürede ancak bu kadar güzel oynanabilir diye düşünüyorum. 2-3 hafta geçtikten sonra hocasını yuhalayan bir taraftarı hem de Beşiktaşlı olmasına rağmen ehilleştirmeyi başardı Ertuğrul Hoca. Tepkiden vazgeçip sadece desteği düşünen bir Bursa seyircisi de takımına nasıl itici bir güç oluyor bunu bu sene net bir şekilde gördük. Ömer Erdoğan, Zapotocny, Volkan, Ali Tandoğan, Sercan, Ergic hepsi çok önemli katkılar vererek takımı üst sıralara taşıdılar. Özellikle baskı altında da iyi futbol oynayabilmeleri çok can alıcı bir özellik. Bu sezon sadece Kayserispor karşısında çok siliktiler, onun dışında savaşmayı hiç bırakmayan bir Bursaspor vardı. 2.yarıda Sercan ve Volkan'ı yollasalar dahi yine bu savaşçı futbollarını sahaya yansıtacaklardır. Kayserispor'da aynı Bursaspor gibi oldukça iyiydi. Geçen sene hemen hiç gol yemeyen takıma Makukula gibi Turkcell Super Lig için yaratılmış bir oyuncuyu transfer ederek çok doğru bir iş yaptılar. Zaten oturmuş olan defans ve orta sahaya Cangele-Makukula ikilisi de eklenince liderliği bile ele geçirebilecek bir karışım ortaya çıktı. Geçen seneki hal ve tavırlarından ötürü eleştirdiğim Tolunay Kafkas da artık kimseyle atışmıyor. En azından şimdilik böyle, hatta kitaptan, müzikten söz ediyor, oldukça güzel bir gelişme. Kayserispor eğer Bursaspor maçında oluşturduğu taraftar desteğini her maç arkasına alabilirse ben o deplasmandan korkarım arkadaş. Bir de ümit veya genç milli oyunculara yapılan bir yatırım var ki tamamen ayrı bir yazının konusu. Kutlamak gerekiyor Kayserispor'u.

Ve Sivasspor. Geçen 2 sezonda yaptığı inanılmaz çıkışı bu seneye taşıyamadı Sivas. Önce Şampiyonlar Ligi'nden ve ardından UEFA'dan elendiler. Bülent Uygun'u göndermeleri geçen sene çok övdüğüm Mecnun Başkanın gözümden düşmesine de yol açtı. Başkanı tenzih ederek söylüyorum bu kadar vizyonsuz bir yönetimin gidip Muhsin Ertuğral'ı bulabilmesi de şaşırtıcı olan bir başka olay. Bence Bülent Uygun küme de düşse bu takımda kalmalıydı, bunu yapabilecek tek kulüp Sivastı ancak demek ki Türkiye'de böyle tek bir kulüp bile yokmuş. Muhsin Hoca'nın da belli bir felsefesi var. Afrika futbolunu iyi tanıyor, oradan getireceği oyuncularla 2.yarıda bir şeyler yapacaktır. Zaten Sivas'ın kadrosu hemen hemen tüm Anadolu takımlarından iyi, düşme diye bir korkuları olmayacaktır. Eğer Bülen Hoca kalsa da toparlanacak ve böyle bir korkuları olmayacaktı hatta 1-2 sene içinde tekrar zirve yarışı iddiaları da olabilirdi. Artık böyle bir şans yok, büyük ihtimalle uzun yıllar orta sıralara oynayan Sivasspor'u izleyeceğiz.

Dilimiz döndüğünce ligdeki ilk yarı görünümü bu. Tabii Manisaspor'un kendi evindeki garip mağlubiyetleri, Gaziantepspor'un bir türlü istenilen başarıyı gösteremesi, Thomas Doll'ün Gençlerbirliği takımı ve Gökçekler de lige ayrı bir bakış açısı getiren konular. Daha heyecanlı bir 2.yarı dileğiyle sonlandıralım yazıyı.

19 Aralık 2009 Cumartesi

GALATASARAY 1-0 GENÇLERBİRLİĞİ --- SONUNDA LİDERLİK


Son haftalarda sürekli haftanın son maçını oynayıp kendisine altın tepside sunulan liderlik fırsatını cömertçe reddeden Galatasaray, bugün maç fazlasıyla da olsa liderliğe yükseldi. İlk yarıda iyi sayılabilecek bir Galatasaray gördüm ben. Keita, Arda oldukça istekliydiler. Kewell son vuruşlarda kötü olsa da en az bu 2 isim kadar çalıştı ön tarafta. Ofsayt sayılan golünde diğer kaçırdığı pozisyonların aksine süper bir vuruş yaptı ama o da haklı olarak hakem tarafından iptal edildi. Orta sahada Mehmet Topal ve Mustafa Sarp'ın oyuna hücum anlamında girememesi, bu oyunculardan destek görmeyen ön taraf oyuncularının ilk yarıda çok fazla yorulmasına yol açtı. Arda, Keita ve Kewell bu yüzden ilk yarıda oldukça yıprandı. Elano'yu bu isimler arasında sayamayacağım çünkü kendisini ilk yarı hiç göremedim. Ne savunma ne de hücum anlamında verimli olamadı. Keita'nın Galatasaray için ne denli önemli olduğuyla beraber her an kırmızı kart görebilecek bir isim olduğunu da gördük bir kez daha. Fenerbahçe maçında lüzumsuz gördüğü kırmızı karttan ve Rijkaard tarafından kesik yedikten sonra formasına kavuştuğunun 3.maçında yine agresif bir görüntü ortaya koydu. Dikkat etmesi gerekiyor. Sol bekte şans bulmaya başlayan Caner Erkin hücumda oldukça etkili. Ayağı çok iyi, uzun pasları isabetli ama savunma anlamında çok eksiği var. Alt yapıdan beri bildiğim Caner, forvet, sol açık ve sol içte oynamasına rağmen, Galatasaray'a Balta'yı yedekleyen bir bek olarak alındı. Kötü bir performans göstermiyor oyun olarak ama bugün çok önemli bir pozisyonda ofsaytı bozdu, az daha gole sebebiyet verecekti. İlk yarıyı pozisyonlar bularak ve açıkçası umut vererek bitiren Galatasaray, 2.yarıya ise inanılmaz silik başladı. Bunda orta sahanın baskı yapamasının yanında Kewell'ın oyundan düşüşünün ve Elano'nun zaten oyunda olmamasının etkisi büyüktü. Gençlerbirliği'nin yakaladığı 3 mutlak pozisyonu da Kahe ve Orhan Şam harcadı. 2 haftadır ofsayt pozisyonlarında hatalar yapılıyor. Özellikle birlikte oynamak ve çok çalışmakla alakalı bu konuda ilk 15 hafta hata yapmayan bir savunmanın 16. ve 17. haftalarda ikişer pozisyon vermesi de düşündürücü.

Tabii Galatasaray kazandı ve lider oldu belki ama bu maçı kaybetse verilen bu kadar net pozisyondan sonra kimse herhangi bir şey söyleyemez. Takımların geneline baktığımızda geçen sezon Skibbe'nin Galatasaray'ı devrenin sonunda inanılmaz bir performans yakalamıştı, dolayısıyla devre arası takıma yaramamıştı. Bu sezon ise tam tersi oldu. Sezonu erken açan Galatasaray devre sonuna doğru büyük düşüş yaşadı. 1 aylık tatilin takıma yararlı geleceği kuvvetle muhtemel. Galatasaray ve Rijkaard'ın büyük şansı son 7 haftada oynanan kötü futbol ve kaybedilen bunca puana rağmen ligde şampiyonluk yarışının tam ortasında olan, Avrupa'da da grubundan lider çıkmış bir takım var. Devre arasında fizik olarak takımın güçlenmesi, taktik anlamında biraz daha oturması Galatasaray'ın hem ligde hem Avrupa'da başarılı olması için şart. Bu arada çekilen kuralarda gelen Atletico Madrid ve sonraki tur için muhtemel rakiplerimiz Lizbon-Everton takımları kolay olmayan ama Galatasaray'ı da çok fazla korkutmaması gereken takımlar. Bu takımların hiçbiri Galatasaray'ın geçen sezon elediği Fransız şampiyonu Bordeaux'dan iyi değil.

Gençlerbirliği takımı geçen sezon son haftada kümede kaldı ve bu sene sıkıntı yaşamamak için Thomas Doll gibi başarılı bir teknik adamı göreve getirdi. Oldukça genç bir kadroya sahipler. Aykut Demir, Orhan Şam, Mahmut Boz, Bilal Çubukçu, Mustafa Pektemek gibi genç isimlere var, Doll takımda devam ederse gelecek 1-2 sene için bir Kayseri bir Bursa tarzında takım olma ihtimali uyandırdılar bende. Bugünkü maçta iyi oynamadı ama Hurşut Meriç normalde çok iyi bir kanat oyuncusu. Onun da normal katkısını vermediğini belirtelim. Son not; kalelere asılan sarı-kırmızı fileler oldukça güzel görünüyor, bana kalırsa Ali Sami Yen'in Galatasaray'ın stadı olduğunu rakip takıma daha net hatırlatıyor.

12 Aralık 2009 Cumartesi

ANTALYASPOR 2-3 GALATASARAY --- OFFSIDE


21 dakikada gelen 2-0'lık skor. Son 3 haftadan galibiyet çıkaramamanın üstüne bir de bu eziyet, tam anlamıyla soğuk duş etkisi yaptı bütün Galatasaraylılarda. Aptal bir ofsayt taktiğinin 15 hafta sonra peşinden gidilmesi zaten inanılmaz bir şey de, aynı hatanın 10 dakika arayla 2 kez yapılması ise gülünçlük sınırlarını sonuna kadar zorlayan bir hadise. Son haftalarda çok dengesiz bir savunma var, bugün oynayan 4'lü hiçbir zaman yanyana oynamamış, tüm bu realiteler ortadayken neden ofsayt taktiği gibi yalnızca tamamen oturmuş savunmaların başarıyla uyguladığı bir taktik tercih edilir? Anlamak mümkün değil, anlayan varsa da futboldan ne kadar anladığı tartışma konusu olur. Oyun olarak 4 yetenekli atak oyuncusuyla oyuna başlamış bir Galatasaray vardı. Hedefin savaşmak olduğu açıkça ortada bu bağlamda. Ancak erken yenen 2 gol olayı çok zora soktu. Kewell, Keita, Arda ve Elano 4'lüsüne inanılmaz yük bindi skoru kurtarabilmek adına. Onları destekleyen Mehmet Topal ve Barış'ın pasifliği de zorluğu artıran bir başka etkendi. M.Topal etliye sütlüye karışmaması, Barış da bütün yaptığı işlerin gereksizliğinin yanında sahanın tartışmasız en kötü olması olmasıyla orta sahada adeta el freniydi. Barış Özbek normalde Galatasaray'ın orta sahasında direnci artıran, baskı yapan ve ara sıra hücuma destek veren rolünde olur. Ancak son birkaç maçtır ne olduysa her pası geriye vermeye, müdahalelerinde hiçbir başarı sağlayamamaya başladı. Bunun da irdelenmesi lazım. Defansta Servet inanılmaz kötü oynadı. Her aldığı topu olumsuz kullanmasını geçelim, Servet gibi bir cengaver doğru düzgün top bile kesemedi. Ve kaleci Franco. Evet refleksleri iyi ama maç be maç Morgan De Sanctis'in yolunda ilerliyor. Taraftarların ona olan güveni sarsılmayı çoktan geçti, bitmek üzere. Böyle devam ederse yakında Ufuk Ceylan adını daha sık duymaya başlayabiliriz. Leo'nun birkaç karşılaşmada, en azından kalan Graz ve Gençler maçlarında üst düzey performans göstererek 2.yarıya moral olarak daha güçlü girmesi lazım. Kader Keita Galatasaray için ne kadar önemli olduğunu hatırladı. Normalde Keita varsa direk ilk 11'e yazılır ancak Rijkaard'ın dediği gibi Fenerbahçe maçından sonra büyük düşüş yaşadı. Hafta arasında hocasının verdiği mesajı çabuk kaparak takıma harika bir dönüş yaptı.

Frank Rijkaard son 2 deplasmandır(Bursa, Antalya) forvetsiz sahaya çıkıyor. Bunda Nonda'yı yetersiz bulması ve Baros'un sakatlığı ana etmenler ama forvetsiz Türkiye Ligi'nde gol atmak gerçekten kolay değil. Bugün Keita ve Kewell'ın özel çabalarıyla 3 gol buldu Galatasaray ama forvetsiz bu çoğu zaman gerçekleşmez. Neyse ki artık ligde deplasman maçı kalmadı. Devre arasında Baros'un iyileşmesi ve alınması muhtemel forvetin gelmesiyle Cim-Bom'un ileri ucunda herhangi bir sıkıntı kalmaz diye düşünüyorum. Transferi muhtemel olan tek mevki forvet değil elbette ama bunu başka bir yazıda ele alırız. Galatasaray bu kadar yakın giden şampiyonluk yarışında, 2-0 geriye düştüğü maçı deplasmanda çevirerek, hem de kötü gittiği bu dönemde büyük moral depoladı. İçerdeki Gençler maçında da herhangi bir kaza olmazsa 2.yarı öncesi hedeflerinden hiçbir şey kaybetmemiş konumda bulacağız Aslanı.

9 Aralık 2009 Çarşamba

BEŞİKTAŞ 1-2 CSKA MOSKOVA --- KAPASİTESİ BU KADAR


En son söylenecek sözü en başta söylemek gerekiyor. Beşiktaş farkla kazansaydı dahi veda edecekti Avrupa'ya. Zira eksik kadrosuyla Almanya'da Wolfsburg karşısına çıkan Manchester, bu kez Beşiktaş karşısında olduğu gibi yenilmedi. Ancak mutlak kazanmak zorunda olduğu maçta kendi evinde kazanamayan Beşiktaş için 2 kelam etmek gerekiyor. Evet, Beşiktaş'ın savunması iyi. Oldukça sağlam bir şekilde sahaya yayılıyorlar, hatta bekler hücumu da destekliyor. Ama hücumun hali içler acısı. Fink ve Ernst gibi savunmaya yönelik oyuncuların yanına bir de süzme defans İbrahim Toraman'ı orta sahaya Dzagoev'i kelepçelemek için koymuş Mustafa Denizli. Zaten zayıf olan hücum iyice bitti böylece. Ekrem Dağ'ın da hücum gücünün sınırları belli olduğuna göre, Beşiktaş kadar sağlam ve sert savunma yapabilen CSKA defansıyla boy ölçüşecek sadece Bobo ve Tello kalmış oldu. Mustafa Denizli ne yazık ki, kadro kurmayı beceremiyor. Savunma adamlarını dizmekle hiçbir şeyin olmadığını kendi evinde oynadığı 3 maçı da kaybederek anlamıştır umarım. Gol atılması gereken bir maçta biri aslında defans olan 3 orta saha adamıyla oynarsanız, pozisyon üretmeniz mümkün değildir. Rakipte öncelikle sizi durdurur ve aynı bu maçta olduğu gibi belli bir müddetten sonra cesaretlenerek, sizin üzerinize gelmeye başlar. Ben hala 8 milyon avro verilerek Beşiktaş'a kazandırılan Tabata'nın bu takımdaki işlevini anlayabilmiş değilim. Yine aynı şekilde Nihat da kendini bulamadı. Elbette kendisinin de hataları vardır ama bu tarz sistemde Nihat'ın başarılı olma ihtimali zaten yok. Nihat gibi oyuncular baskılı oynamaya çalışan, niyeti hücum etmek olan ekiplerde başarılı olurlar. Mustafa Denizli maalesef Şampiyonlar Ligi'nin açık ara en başarısız hocası olma ünvanını koruyor, bu gidişle uzunca bir süre de koruyacak. Ne diyelim başlıkta dediğim gibi belki Beşiktaş'ın değil ama Mustafa Hoca'nın kapasitesi bu kadar. Avrupa'yı kaldıramıyor. Beşiktaş'ın UEFA Kupası'na gelmesi ülkemiz adına puanlarımıza olumlu yansıyacaktı ama olmadı. Artık kalan 2 cephede zafere koşmaya çalışan bir Beşiktaş olacak ki, rakiplerinin Avrupa'da devam ediyor olması bu anlamda küçük bir avantaj teşkil edebilir.

Bir de CSKA'lı oyuncuların doping alma meselesi çoıktı ortaya. Ben bu olayda oyuncuların belli cezalar alacağını, ancak Şampiyonlar Ligi'nde üst tura adını yazdıran CSKA Moskova'nın takımsal olarak çok da hasar almadan kurtulacağını düşünüyorum. Avrupa'dan ihraç edilme gibi büyük çapta bir cezanın verilmesi oldukça güç görünüyor. Basında bazı kişiler hava oluşturmak adına böyle şeyler ortaya atabilir ama ihtimal dahilinde olması bile çok zor.

6 Aralık 2009 Pazar

LİDERLİK DEMEYİN --- GALATASARAY 1-1 BELEDİYE


Maalesef 3 haftadır kazanması halinde lider olacağı maçları kazanamayan bir Galatasaray var. Bu bir konsantrasyon sorunu olduğunu gösteriyor. Geçen sezon 2.yarının ikinci yarısından itibaren zirveyi sıkıştıran Beşitaş'ın zirveyi 30.haftalara kadar kazanamaması tarzında garip bir durum. Kendi sahasında özellikle Anadolu takımları karşısında skor 1-0 iken geri çekilen bir Galatasaray'ı ben kabul etmiyorum. Frank Rijkaard'ın da kabul etmemesi lazımken, hocamız maçtan sonra "Maçı hak ettik ama şanssızdık" tarzında konuştu. Son 15 dakikada Lig TV topla oynama oranlarını gösterdiğinde ben utandım. Zira, %80-%20 Belediyespor öndeydi. Her ne kadar maçın son 20 dakikasına kadar Galatasaray oldukça basarak, isteyerek, ısrar ederek oynasa da gol yollarında laubali davrandı desek yanlış olmaz. Nitekim 2.golü bulamamanın cezasını da ağır ödedi. Kader Keita'nın da bir şekilde artık daha etkili olması lazım. Son zamanda hiçbir şey yapmadığı gibi, idmanlardaki performansı da yeterli değil ki yedek kalıyor. Sezon başında gönderileceği iddiaları ayyuka çıkan Shabani Nonda birbiri ardına attığı gollerle bu iddiaların rafa kalkmasını sağlamıştı. Asıl görevi Baros sakatlandıktan sonra başlayan Nonda, bu süreçte ne yazık ki sınıfta kaldı. Bunun yanında her zaman söylediğim şey olan, Nonda'nın sürekli geri gelerek pas yapmaya çalışması, zaten tek forvet oynayan Galatasaray'ı ileride gol ayaksız bırakıyor. Elano orta sahada bugün istekliydi, gol pozisyolarına girdi, biraz şanslı olsa hat-trick yapacak kadar şans da buldu ama olmayınca olmuyor. Elano'nun ısınması için 2.yarıya kadar vakti var, eğer 2.yarıda da ağırlığını koyamazsa, Brezilyalı'nın işi zorlaşacak. Galatasaray'ın 2.yarıya güçlü girebilmesi için kalan Antalyaspor ve Gençlerbirliği maçlarını ne yapıp edip kazanması lazım.

Maçtan sonra gerek oyuncular gerekse taraftarlar maçın hakemi Hüseyin Göçek'e büyük tepki gösterdi. Ben bugüne kadar büyük-küçük sayısız maç izledim. Dünya çapında hakemlerden tutalım bizim kendi hakemlerimizin, hatta birçok alt lig hakemimizin hatalarına şahit oldum. Bunlara son Dünya Kupası'nda Hırvat Simunic'i 3 sarı kartla oyundan atan İngiliz Graham Poll ve bizim liglerimizin en fahiş hatalarını yapan Ali Aydın da dahil. Ancak 2 metre uzaklıkta olduğu bir pozisyonda yanlış karar veren hakeme henüz rastlamamıştım. Yanlış faul düdükleri, yanlış sarı kartlar bunların hepsi olabilir. Ama hakemseniz ve bir Süper Lig'de düdük çalıyorsanız 2 metreden hata yapma lüksünüz yok.

Her şeye rağmen Galatasaray bugün çok fazla eksiği bulunan Belediyespor'u yenerek liderliği ele geçirebilmeliydi. Daha 19 hafta var ve çok şeylerin olacağı kesin ancak bu puanların son haftalarda aranma ihtimali de hiçbir zaman unutulmamalı. Son olarak ligimizin yeni lideri Kayserispor'u tebrik ediyorum.

5 Aralık 2009 Cumartesi

FM 2010 DEĞERLENDİRME


FM 2010 çıkalı 1 ayı geçti ve oyunun tiryakileri oyunu değerlendirecek kadar oynama fırsatı buldu. Aslında demoyla birlikte sürenin 2 ayı geçtiğini de düşünürsek oyuna gerçekten zaman ayıran birinin alışma sürecini tamamladığını söyleyebiliriz. Oyunun üreticisi SI Games oyunu "yeryüzünün en iyi çalışması" sloganıyla tanıttı. Açıkçası sezon başında FM'den daha erken piyasaya çıkan CM'nin 3 boyutlu görüntü simulasyonunun FM 2009'dan iyi olması ve Türkçe'yi de bünyesine eklemesi bir takım soru işaretleri oluşturmuştu ama SI Games yaptığı düzenlemelerle yine 1 numara olduğunu gösterdi. Neydi bu düzenlemeler? Öncelikle demoya Türkiye Quickstart'ının eklenmesi, demoda bizim kulüplerimizin daha iyi değerlendirilmesini sağladı. Eskiden sadece yabancı birkaç ülkenin takımlarını alarak demoyu kontrol edebilen Türk kullanıcılar, artık çok daha geniş bir seçenek şansına sahip oldu. Bunun yanında 3D görüntüde de büyük gelişmeler var. Yeni simulasyonun gerçeğe 2009'a göre daha yakın olduğunu kolaylıkla görebiliyoruz. Tabii bir çok yenilik var ama en önemlisi taktik sihirbazı. Bundan böyle, yeni taktikler taktik sihirbazı ile oluşturulabilecek ve bu da taktisyenin stratejisi üzerinde çok daha fazla etkili olmasını sağlayacak bir yenilik.

FM oyunlarının en eğlenceli yönü oynayanlar arasında o oyunun parlayan isimlerinin tartışılması, transfer önerilerinin yapılması ve çok iddialı bir şekilde meydan okunmasıdır. Yine FM 2010 tüm bunlara imkan veriyor. Hamachi üzerinden multiplayer oyun oynanabiliyor. Oyunu değerlendirmiş biri olarak, oyunun yıldızlarını kabaca verirken gençleri ele almakta fayda var. Yaşını başını almış starlarımız her FM'ci tarafından adı gibi bilinmekte zira. Kalede Paris Saint Germain'den Alphonse Areola 16 yaşında ve çok gelecek vaat eden bir kaleci olarak gösterilmiş. Fransız araştırmacılar -10 vermekten çekinmemişler kendisine. Yine kale için İtalyan Fiorillo iyi bir genç. Belki genç değil ama iyi profili ve ucuz fiyatıyla Nijeryalı Enyeama da mantıklı bir seçenek olarak göze çarpıyor. Defans bölgesinde Maradona'nın da zaman zaman Milli Takım'da banko oynattığı Otamendi -10'luk potansiyeliyle çok alınası. Paris Saint Germain'den Sakho hem göbekte hem de solda oynayan çok sağlam bir oyuncu profilinde. Rubin Kazan'dan Cristian Ansaldi'de hem ucuz hem çok yetenekli hem de defansın 2 kanadında da çok iyi performans göstererek oynayabiliyor. Defansta -9 potansiyelli bir ismimiz yok belki ama sezon başında geçirdiği elim karting kazasından ötürü hala oynayamayan Ömer Toprak çok yüksek potansiyelli olarak oyuna yansıtılmış Alman araştırmacılar tarafından. Unutmadan, Ömer Freiburg takımında oynuyor. Orta sahada çok fazla potansiyeli oyuncu var. Türklerden Arda Turan ve Mesut Özil çok önemli profillere sahipken, genç Necip Uysal, Emre Çolak, Berkin Arslan ve Chelsea'da oynayan Gökhan Töre -9 gibi önemli potansiyeller almış durumda. Yabancı oyunculara baktığımızda burada etkili ve genç bir ofansif orta saha olmasıyla Celso Borges, yine orta sahanın her bölgesinde oynamasıyla Sergei Krivets ön plana çıkabilir. Bu isimlerin tercih sebepleri ise genç, yüksek potansiyelli ve oldukça ucuz olmaları.
Forvete ayrı bir paragraf açmak lazım. Çünkü Fmseverlerin en önem verdikleri mevki forvetleri. Türkiye'de çok eleştirilen sürekli forvet transferi yapma hastalığı ne yazık ki bizim birçok FMseverimizde de mevcut. Kadroda çok sayıda iyi forvetin olmasını başarıya eşitleyen anlayışı her ne kadar çok yanlış bulsam da bu oyunda leblebi gibi gol atıp bir şekilde başarıyı getiren birkaç isim de yok değil. Bunların başında bu oyun için Edin Dzeko ve Vagner Love geliyor. Adriano'dan henüz bir numara göremedik, onun için bekliyoruz. Birçok ülkede potansiyeli -9 olan isimler var. Dolayısıyla çok sayıdaki bu isimlere giremeyeceğim. Ancak Belçika'nın Standard Liege takımında oynayan Fildişili Cyriac Gohi Bi oldukça dikkatimi çekti. Türklerde ise Deniz Naki, Batuhan Karadeniz, Sercan Yıldırım gibi oyuncular yüksek potansiyelli ileri uç oyuncularımız. Özellikle Sercan Yıldırım oyunda hızı ve etkili bindirmeleriyle gerçekten çok öldürücü oluyor.

Oyunda eleştirilen bir başka nokta ise Türkiye Ligi seçildiğinde Türk oyuncuların fiyatının çok yükselmesi. Aslında baktığımızda bunun da belli bir mantığı var. Tabata'nın yurt dışı fiyatının 2-3 milyon avro olması beklenirken Beşiktaş'ın bu oyuncuya 8 milyon verip alması yine tahmini 4-5 milyon avroluk Mehmet Topuz'a Fenerbehçe'nin verdiği 9-10 milyon avro hemen hemen bu olayın gerçek hayattaki yansımaları diye düşünüyorum. Son olarak da Turksportal.net'in müdavimlerinden 8 kişi olarak bir ortak bir FM kariyeri oluşturduğumuzu belirtmek istiyorum. Şuradan ulaşabileceğiniz bu kariyer, 2.yamanın yayınlanacağı tarihte başlayacak. Kiminin FM Araştırmacısı, kiminin sitenin müdavimi olduğu ben dahil bu 8 arkadaşın turnuva maceralarına da arada blogda yer vereceğim.

GELİYORUZ PORTEKİZ - ÜLKE PUANI


Avrupa Kupaları'nda bu haftayı 2 takımımızın da aldığı galibiyetlerle kapattık. Üstüne üstlük bu galibiyetler takımlarımızın Avrupa Ligi'nde grup birincisi olarak bir üst tura çıkmayı garantilemesi anlamına geldiğinden büyük önem taşıyor. Özellikle şu anda en büyük 2 rakibimizden biri olan Hollanda topraklarında galip gelen Fenerbahçe büyük bir iş başarmış durumda. Twente deplasmanında alınan galibiyet bu sene oldukça formda olan Hollanda karşısında ayakta kalabilmemiz açısından oldukça önemliydi. Yukarıda görüldüğü gibi Portekiz ile farkı bayağı erittik ve bu puanlara henüz Fenerbahçe ve Galatasaray'ın bir üst tura çıkma puanları dahil değil. Beşiktaş'ın da son bir gayretle UEFA'ya katılması, Galatasaray ve Fenerbahçe'nin bu performanslarına devam etmesi durumunda Portekiz'i geçer, Hollanda ile de sonuna kadar yarışırız diye düşünüyorum.

Takımlarımızın grup liderlğini almış olması, bir sonraki turda eşleşilecek rakipler açısından da oldukça önemli. Zira, kolay rakiplerle eşleşmek daha kolay tur atlamak, daha çok maç oynamak ve daha çok puan kazanmak anlamına geliyor. Yoluna devam eden takımlarımıza baktığımızda Galatasaray 42, Fenerbahçe 33 ve Beşiktaş 56.durumda. Burada durumu en kritik olan takım ise Beşiktaş. Hemen önündeki 12 takımın 9'u Avrupa Kupalarına veda etmiş durumda. Eğer UEFA Avrupa Ligi'ne katılır, 1 veya 2 tur geçme başarısı gösterebilirse bu takımların önüne kolaylıkla geçip, gelecek sene ki kuralar adına büyük bir avantaj sağlayabilir. Gerek Şampiyonlar Ligi gerekse UEFA'da son hafta maçları oynanacak. Galatasaray ve Fenerbahçe için prestij maçları olsa da ülke puanı için hayati önem taşıyan maçlar bunlar. Beşiktaş'sa CSKA Moskova karşısında zaten kazanmak zorunda.

4 Aralık 2009 Cuma

GS 1-0 PANATH --- LİDER GALATASARAY


Fenerbahçe'den sonra Galatasaray da Avrupa Ligi'nde gruptan lider çıkmayı garantiledi. Daha evvel hiç grup lideri çıkaramadığımız Avrupa Ligi'nde değişen formatta aynı anda 2 lider çıkarmamız ülke futbolumuz adına sevindirici. Üstelik 2 takımımızın da 1.torbadan kuraya girmediğini düşündüğümüzde bu 1.likler daha anlamlı hale geliyor. Her ne kadar 1.torbadan Panathinaikos ve Steaua gibi takımlar gelse de 1.çıkmak hem ülke puanı hem de bir sonraki turda eşleşilecek rakiplerin zorluğu açısından oldukça avantajlı. Bir de Beşiktaş bu 2 ekibimizin yanına eklenirse o zaman harika bir sezon geçiriyor olacağız işte.

Maça gelirsek, açıkçası çok tempolu bir Galatasaray yoktu ortada. Son 2 maça göre daha çok isteyen, kovalayan bir takım görüntüsü vardı ki zaten Avrupa maçlarında hep farklı bir görüntü çizen Galatasaray'dan bunun gelmesi çok şaşırtıcı olmadı. Son lig maçında rakip Bursaspor'dan toplamda 11.5 km daha az koşan Galatasaray'ın Panath maçı için bu istatistiğini oldukça merak ediyorum. Bu arada 11.5 km az koşmak demek 90 dakika bir kişi eksik oynamak hatta ondan bile daha fazlası demek bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Galatasaray'ın çözüm bulması gereken sorunların başını istikrarsızlık ve sağlık çekiyor. Gökhan Zan yine ilk yarı bitmeden oyundan çıktı, aynı şeyi sürekli Emre Güngör'de de görüyoruz. Yıllardır devamlı oynayan Emre Aşık bu sene hep sakat ve bütün bunlar zaten sağlam olmayan defansın iyice çökmesine yol açıyor. Başta Elano olmak üzere istikrarsızlık da en büyük sıkıntılardan biri. Gerçi Elano'nunki büyük bir istikrar olarak da görülebilir, her maç kötü oynuyor, fakat Arda Turan, Keita, M.Topal gibi isimler de bir türlü beklenen devamlılığı gösteremiyor. Hatta son zamanlarda bunlara sadece istikrarlı olma özelliğiyle büyük takımda oynayan Hakan Balta'nın formsuzluğu da eklenince biraz ümitsizliğe kapıldım açıkçası.

Panathinaikos'un zaten Galatasaray'ı çok fazla rahatsız edeceği yoktu bu maçta. Galatasaray genelde rakip sahada oynadı, net pozisyona ne yazık ki çok fazla giremedi ve Mustafa Sarp'ın köşe bayrağının dibinden auta gidecek vuruşunun rakibe çarpmasıyla gelen golle de rakibini mağlup etti. Özellikle evimizde oynadığımızdan çok fazla pozisyon bulamamamız can sıkıcı ancak verilen mücadele fena değil. Hafta sonu oynanacak Belediye maçında bu mücadelenin gösterilmesi şart. Zira Belediye dişli takımlardan fark yiyen ancakkendi seviyesinde olan veya dişini geçirdiği takımların da canını çok fazla yakan bir takım. Dolayısıyla bu performans civarında bir oyunla o maçtan da galibiyet almak çok zor olmayacaktır...

3 Aralık 2009 Perşembe

ÜLKE PUANINA BÜYÜK KATKI --- TWENTE 0-1 FB


Fenerbahçe 2 haftalık kötü gidişe çok önemli bir maçla son verdi. Maçı izleyemediğim için Fenerbahçe'nin oyunu hakkında yorum yapmayacağım ancak bu galibiyetin önemi hakkında konuşulmalı. Beşiktaş ve özellikle Kasımpaşa karşısında inanılmaz silik bir futbol oynayan ve dolayısıyla 6 puan kaybeden Fenerbahçe, Daum'un hafta arasında belirttiği gibi maça asılmış. En azından bunu çok pozisyon yakalamasından anlıyoruz. Aynı şekilde karşı tarafında çok pozisyon yakalaması ise kendi sahasında oynaması ve son zamanlarda inanılmaz yüksek bir performans gösteriyor olduğu akla geldiğinde çok da korkutucu bir unsur değil. Nitekim fenerbahçe gol yemedi ve savunma oyuncusunun attığı golle maçı kazandı.

2 maç sonra gelen bu galibiyet Fenerbahçe'nin ilk yarıda bundan sonra oynayacağı maçlar için oldukça önem taşıyordu. Asıl önem ise ülke puanımızla alakalı. Hollanda ve Portekiz ile 9.luk için inanılmaz bir rekabet içinde olduğumuzu fırsat buldukça belirtiyorum. Dolayısıyla bir Hollanda takımı karşısında deplasmanda alınan bu galibiyet bizim adımıza 2 kere değerli. Kuralar çekildiğinde Twente ve Fenerbahçe'nin oyun ve kadro yapılarını göz önünde bulundurmuş ve 2 takımın da deplasmanlarda oynayacağı maçlarda olumlu sonuçlar almaya yakın olduğunu düşünmüştüm. Nitekim öyle de oldu. Ancak Saracoğlu'ndan sonra Hollanda'da da yenilseydi Fenerbahçe, bu ülke puanımız adına hiç de iyi olmayacaktı.

Fenerbahçe'li futbolcuların her maç olumsuz anlamda gerek birbirlerine gerekse Daum'a reaksiyon vermeleri ise artık sıktı. Bu maçta da Güiza, Daum'a oyundan çıktığı için tepki gösterirken, Güiza'nın yerine oyuna giren Semih de Cristian ile sürtüşmüş. Bunlar kadrodaki futbolcuların birbirleriyle iyi geçinemediğinin göstergesi gibi geliyor bana. Özellikle her tartışmanın bir tarafının Türk, diğer tarafının Brezilyalı topçular olması ise işin bir başka ilginç tarafı. Fenerbahçe yönetimi bu sezonun başında oldukça olumlu bir iş yaparak ülkemizde gerçek anlamda sportif direktörlük kavramını ilk kez hayata geçirdi. Üstelik bu birime önem verdiğini de Aykut Kocaman'a yılda 1.3 milyon dolar ödeyerek ortaya koydu. Ancak Aykut Kocaman'ın bugüne kadar deyim yerindeyse bostan korkuluğu gibi oturması ve Brezilya'ya gidip gelmek dışında hiç bir işe karışmaması şaşırtıcı. En azından sahada tartışan isimlerle görüşse iyi olacak. Belki görüşüyordur ama o zaman da bunlar basına yansımayacak kadar cılız ve etkisiz görüşmeler. Güiza olayına tekrar gelecek olursak, bu olay Fenerbahçe'nin başını bu adam takımda kaldıkça ağrıtacak gibi görünüyor. Zira, bu kadar forma şansı bulup gol atamayan bir forvet, kendisine tahammül eden hocasına dahi tepki veriyorsa büyük sıkıntı var demektir. Güiza bence bu hareketiyle gitmek istediğini iyiden iyiye ortaya koydu. Roberto Carlos ile birlikte Güza'nın da de vre arasında hesabının görülmesi gerekiyor.

Grup liderliğini son maçlar öncesi garantileyen Fenerbahçe'yi tebrik etmek gerekiyor. Bana Fenerbahçe'yi yazmadığım için eleştiri yönelten değerli arkadaşlarım için yeterli bir yazı olmuştur umarım.

2 Aralık 2009 Çarşamba

YENİDEN MERHABA ŞENOL GÜNEŞ


Tilki döndü dolaştı, yine kürkçü dükkanına döndü diyelim. Türk teknik direktörler arasında gerçekten çok önemli bir yeri olduğuna inandığım ve büyük saygı duyduğum Trabzonlu, Trabzonsporlu Şenol Güneş bir kez daha Trabzonspor'un başına geçti. Geçmişte görev yaptığı dönemlerde Trabzonspor'un şampiyonluk yarışı içinde olmasını sağlayan bir teknik adam olması, camianın içinden yetişmiş, şampiyonlukların kazanıldığı dönemde takım kaptanı olması Trabzonsporlular'ın umutlanmasını sağlayan en önemli etkenler. Her başı sıkıştığında Şenol Güneş'e sarılan Trabzonspor'un kazanılan başarılara rağmen ona çok fazla sahip çıkmaması ise beni olumsuz düşünmeye iten yegane sebep. Zira, Şenol Güneş'in teknik adamlığı hakkında iyimser düşünen biri olarak tek sıkıntının Trabzon gibi sabır kavramının henüz ulaşmadığı bir yerde hocaya erken vakitlerde verilebilecek reaksiyonlar olucağını düşünüyorum. Geçen sezonki başarısız olmayan performansı devam ettiremedi Trabzonspor. Bir anda yine ilk yarının ortasında hocasını kovan, oyuncularını kadro dışı bırakan bir takım durumuna düştü. Tabii bunda daha önceki bir yazımda belirttiğim gibi Sadri Şener yönetiminin de payı büyük. Neyse ki yönetim sezon başında yapamadığını şimdi yaptı ve Şenol hocayı takıma döndürdü.

Peki, Şenol Güneş ne yapabilir? İlk olarak kalan 3 haftayı en hasarsız şekilde atlatıp, devre arasına girmeyi düşünecektir. Devre arasının yakın olması hocanın yeni bir şeyler oturtması adına oldukça yararlı olacak. Takımda gönderilecek veya alınacak oyuncular olursa, ki olması kuvvetle muhtemel, bu isimlerin uyumunu sağlamak isteyecektir. Takımların çok rahat puan kaybettiği bir lig yaşadığımızı hesaba katarsak Trabzsonspor'un havasını bulması şartıyla belki şampiyonluk değil ama ilk 4 için iddialı olacağını söylemek zor olmaz. Tabii unun için en basit hatadan sonra dahi Avni Aker'den yükselen uuuuvvvv!!!! seslerinin en aza inmesi, sadece yönetimin değil tüm camianın Şenol Güneş'e tam destek vermesi ve oyuncuların gerçek anlamda elini taşın altına koyması gerekiyor. Bunların ne ölçüde gerçekleşeceği önümüzdeki birkaç ayda kendini gösterir. Bize de Şenol hocaya başarı dilemek ve olacakları beklemek kalıyor.