19 Nisan 2010 Pazartesi

NBA'E DÖNÜŞ ----- 2010 PLAY-OFF


Uzun bir aradan sonra bir NBA maçını baştan sona izleme fırsatı buldum. Çok uzun zaman olmuştu bu zevkten mahrum kalalı. Phoenix - Portland maçıyla sahalara döndük diyelim. Artık bazı star oyuncuların isimlerini dahi duymadığımı fark edince NBA'e dönüşümün kaçınılmaz olduğunu hissettim açıkçası. Play-Off'larla birlikte dönmek daha zevkli oldu zira Play-Off maçları normal sezondaki karşılaşmalara göre çok daha zevkli ve çekişmeli geçiyor. Basketbolda görsel şova olduğu kadar mücadeleye de önem veren biri olarak NBA'i Euroleague'den çok da üstün bir platform olarak görmem, baştan bunu söylemem gerekiyor. Mücadele isteyen biri olarak Phoenix maçını seçmek ilk yanlışım oldu tabii. Mücadele ve savunma gücü oldukça düşük, yıldızlarıyla yediğinden fazlasını atmaya çalışan bir Phoenix ile asla küçümsenmeyecek starlarıyla takım oyunu oynamaya çalışan Portland'ın maçında takım oyunu ve mücadele galip geldi.

Seriye saha avantajıyla başlayan Phoenix, daha ilk maçta bu avantajını kaybetmiş oldu. Steve Nash, A. Stoudemire gibi oyuncuların hücum opsiyonları dışında çok da bir numara üretemediler açıkçası. Böylesine az opsiyonu olan bir takım ne kadar kaliteli oyunculara sahip olursa olsun NBA Şampiyonluğu'nda iddialı olmasına imkan yok doğal olarak. Bu 2 ismin dışında benchten gelen isimlerin önemli katkısına rağmen kendi sahalarında yeniliyorlarsa koç Alvin Gentry'nin oturup ciddi ciddi serinin geri kalan kısmı üzerinde kafa yorması gerekiyor. Ben özellikle 37 yaşındaki Grant Hill'e şaşırdım. Eski performansını beklemiyorum ama grant hill'i Grant Hill yapan yüksek post atışlarını unutmuş gibiydi, bunları gözü kapalı sokan bir adam için çöküş bir durum. Bir parantez de Jason Richardson için... Bazı oyuncular kariyerlerinde mevki ve tarz değiştirirler, Richardson da daha savunmacı ve içeriyi zorlayan bir isimken 3lükçü olup çıkanlardan. Phoenix tur atlayacaksa bu adam eski kimliğini kesinlikle hatırlamalı. Steve Nash'in soluklandığı zamanlarda oyuna giren Dragic tam bir baş belasıydı. Steve Nash 36 yaşında ama 48 dakika oyunda kalsın istiyor insan özellikle Dragic'i gördükten sonra.

Portland tarafına baktığımızda öne çıkan bir hayli isim vardı, takım oyunu oynayınca neredeyse bütün isimlerin göze hoş gelmesi çok doğal tabii ki. Ancak sahanın tartışmasız en iyisi Andre Miller'dı. Her zaman çok kalite bir isim olduğunu bilirdik ama bunu genele yayamazdı, bu sazı eline aldığı maçlardan biri oldu. Zaten Miller bu kadar iyi oynadıktan sonra Marcus Camby, Alridge ve Batum gibi oyuncuların kötü oynama ihtimali neredeyse 0'a yakınsıyor. Marcus Camby gençlere taş çıkartırcasına oynadı ve Amare'ye deyim yerindeyse papuç bırakmadı. Maç öncesi Phoenix'in bir adım önde olduğunu düşünsem de daha fazla takım olan Portland'ın kazanması hoşuma gitti, özellikle Brandon Roy gibi bir adamın yokluğunda.

Hidayet Türkoğlu karar değiştirmeyip Portland'a gitmiş olsa bu takıma hem bir sınıf daha atlatmış olur, hem de şu anda Play-Off'larda yer alabilirdi. Belki ayrı bir yazının konusuna giriyor ama Türk oyuncuların takım tercihi hususunda her zaman yaptığı hatalardan birisine düşen Hidayet'i bu takımda görmek çok güzel olabilirdi. Bu seride Phoenix'e elense bile bu mücadeleyi gösterdiği sürece Portland, önümüzdeki sezonlarda çok daha yarışmacı bir takım olacaktır.

Hiç yorum yok: