12 Ocak 2011 Çarşamba

ORASI BENİM EV'İM



Evden ayrılmak... Hiç yaşamadım bu duyguyu. Evden tekrar dönmek üzere ayrıldığım lise ve üniversite maceralarını saymazsak doğduğumdan beri aynı evde yaşadım, yaşıyorum görünen o ki yaşayacağım. Ancak evden ayrılmak, bir daha dönmemek üzere gitmek, akrabalarımız, komşularımız taşınırken yaşadığım, yarı oyun sandığım yarı hüzün hissettiğim o duygu değilmiş meğer. Dün ilk defa ayrıldım evim gibi gördüğüm bir yerden, dönmemek üzere. İnsana o kadar ağır geliyor ki, anlatılmaz. Daha modern, daha büyük, daha gösterişli bir eve geçiyoruz geçmesine ama… Büyüklerimizin 47 sene benim jenerasyonumun ise hemen hemen 16-17 yıl kahrını çeken bir mabede veda etmek çok zor. İyi ki isteyerek, rıza göstererek, daha iyi bir ortama kavuşmak için ayrılıyoruz bu sahneden, ötesini düşünmek bile yorar insanı.

Bu statta başından beri inanılmaz anılar biriktirildi. Baba Gündüz’e, Metin Oktay’a, Turgay Kaptan’a Tanju’ya Prekazi’ye, Simovic’e, Cüneyt Kaptan’a, Uğur Tütüneker’e… Hepsine sonsuz saygım var, Ali Sami Yen’i Ali Sami Yen yapan önemli unsurlar oldukları için. Ama bir de Ali Sami Yen’i benim için “EV’im” yapanlar var ki, hepsi evimizin birer büyüğü, ağabeyi sanki… Evindeki ailesinden farklı görmediği arkadaşları olur insanın. O arkadaşlarla her yer evin kadar sıcak evin kadar rahat gelir… Sami Yen’i EV, kendilerini ağabey yapan o arkadaşlara, belki çok da farkında olmadan sağladıkları bu ortam için, sonsuz teşekkür etmek gerekir bu veda anında. Evde kardeşlerin sevgisi birbirinden ayrılmaz lakin bazıları aradan sivrilir, daha ön plana çıkar. Benim evimde en çok Hakan Ağabeyim çıktı öne. Kral Hakan Şükür… Maç izlemeye başladığımda da gol atıyordu, son maçında da attı… Ayrı bir sevmemek mümkün değildir Kral’ı. Bugün ona kızanlar var… Onlar dahi zamanında besledikleri sonsuz sevginin kendilerine göre karşılığını alamamalarının sıkıntılarını yaşıyorlar. Kendilerine bile itiraf edemiyorlar belki ancak Hakan Şükür hala onların da evinin çok mühim bir parçası. Sonra Fatih Terim unutulur mu? Sokakta herkes bir futbolcu diye ortaya çıkarken bana “Ben Fatih Terim olacağım” dedirten birinden bahsediyoruz. Bir mekanı birisinin “EV’i gibi” yapabilmek için oranın önce senin evin olması gerekir. 11 yıl orada futbol oynamış, 6 yıl hocalık yapmış birinin gerçek evi olmuştur Sami Yen…


İlk kaptanım… Tugay Kerimoğlu… Gencecik yaşta çatır çatır kaptanlık yapmış... Altyapıdan, ocaktan, Sami Yen’den yetişmiş... Daha sonra L kategorisinde futbolcu da dense gidip İngiltere’de kral olmuş, dönmüş Sami Yen’de vedasını yapmış… Fenerbahçe ile adı geçince EV’inin, Sami Yen’in ortasında “Burada öleceğim” diyebilmiş bir ADAM. Kaptanlardan gidiyoruz ya, tabii ki Bülent Korkmaz… Hayatını adamak, Bülent Korkmaz ve Galatasaray ortaklığı için söylenebilecek bir söz öbeği. 1989 efsanesinden 2000 efsanesine o statta kalmış, sarhoşken evin nerede diye sorsanız “Mecidiyeköy’de” diyecek, evine kupa getirebilmek için kırık kolla sahada kalabilecek bir cengâver.

Bu EV sadece Türklerden oluşmuyor. Nice yabancıyı tek başına temsil eden, gelişiyle Türk futbolunun makûs talihini değiştirmiş Georghe Hagi’yi kim unutabilir? Pazuband takmadan kaptanlık nasıl yapılırı iliklerine kadar Hagi’den öğrendi Ali Sami Yen sakinleri. Evden gönderilecekken bir kaptanı sadece yanında oynamasıyla tekrar evine kazandıran, sadece bu bile yetip artarken bir de Kopenhag’da son penaltıyı sanki kendi Milli Takımı Dünya Kupası’nı kazanacakmışçasına kullanan Popescu... “Saracoğlu’nda bir Fenerbahçe galibiyeti için şampiyonluk vermeye razıyım” diyecek kadar amatör ruhuyla evine, evindekilere sarılan, bizden biri olup çıkan Mondragon… Galatasaray’ın badigardıymışçasına sahada duran Van Gobbel… UEFA’ya giden yolu açan Ümit Davala, evin ikizleri gibi birbirinin arkasını toplayan Ergün Penbe – Hakan Ünsal... Evin bücürü ama kesinlikle en çalışkanı Suat Kaya... Adı çıkmış 9’a inmez 8’e Arif Erdem…

Eğer Sami Yen evse ve evin sevinci, bireyleri birbirine en çok bağlayan şeyi golse buraya Super Mario Jardel’i eklememek olmaz. Çabuk ayrıldığı bu evde öylesine bir tat bıraktı ki, hala evin bir parçası. Tabii Galatasaray sadece bir futbol kulübü değil, bir kültür aynı zamanda. Bu kültürü, yönettiği bu eve inanılmaz güzel şekilde yansıtan ve dahası bunu muhafazakâr şekilde yapmayıp, Galatasaray adını dünyaya taşımayı başaran Faruk Süren de evin en önemli yapıtaşlarından. Bir itiraf da gelmeli burada: Bu EV her eşyasını tamir edebilecek güce, kudrete sahip ama sanırım Faruk Başkan bir istisna.

Elbette İstanbul dışında yaşamış biri olarak Sami Yen’i evim gibi görmemi sağlayan saha dışı faktörler saha içinden çok daha fazla. Babası futboldan zerre haz etmeyen 5 yaşında bir çocuğu her hafta sonu evinden alıp maç izlemeye götüren komşuyu, Mustafa Kipriksiz’i, “Ali Sami Yen’i EV’leştirenler” arasında saymamak olmaz. Mahallede her gün yapılan futbol sohbetleri ve kazanılan Avrupa maçlarıyla başlayan şuursuz mahalle turları. Mehmet Demirci’ye selam olsun…

Ve son olarak… Aile büyüklerinin bırakın futbolu, Sami Yen’in EV’leşmesini futbolsuz akşamları bayram gibi gördüğü biriyseniz eviniz ile EV’inizi kesiştirmeniz çok zordur. Gerçek ailemden bir şeyleri EV’im ile kesiştirmemi sağlayan, böylece gerçek bağlarla Sami Yen’e, Galatasaray’a bağlanmamda büyük rol oynayan kardeşim Gökhan Kahraman…

Böylesine bağlı olduğun bir evden bir daha dönmemek üzere ayrılmak gideceğin yer neresi olursa olsun iç burkucu. Galatasaray’ı ailesi olarak gören herkes gibi yeni stadımızı da evimiz belleyeceğiz elbet ama ilk göz ağrım Ali Sami Yen her zaman, benimle olacak. Sami Yen tüm dünyaya ders vermiş bir DEV. Benim içinse, yıkılsa dahi, her zaman sığınılacak bir liman, EV. Rüyalarda buluşmak üzere EV’im.

Hiç yorum yok: