30 Mart 2011 Çarşamba

MİLLİ TAKIM'DA YENİ BİR OLUŞUMA DOĞRU


Ne baştan ne de sondan, ortadan başlayalım. Türk Milli Takımı’nın belki de gelmiş geçmiş en kreatif orta sahasıyla çıktık Avusturya karşısına. Defansı ön planda tutan bir orta saha kullanmayarak oyuna kesinlikle hakim olmak istediğimizi maçın başından itibaren hissettirmemiz önemliydi. Bunu başardığımızı söylememiz mümkün değil belki ama bu tarz oyunculardan kurulu bir orta saha ile başlamamız dahi mantalitemizde önemli bir değişiklik olduğunu gösteriyor. Bu oyuncuların birbiriyle ilk kez aynı anda sahada yer aldığı notu bir ayrıntı olarak görülebilir ancak sistemin ilk etapta %90’larda bir randıman vermemesinin temel nedeni olduğundan bu sistemde ısrar etmekte hiçbir sakınca bulunmuyor, özellikle iç saha maçlarında.

Orta sahanın en gerisinde Almanya Ligi’nde fırtına estiren Dortmund’un ataklarını şekillendiren oyuncuyu, Nuri Şahin’i kullanmak, Nuri’nin mantıklı kullanılmaması olarak lanse edilebileceği gibi, Milli Takım’ın orta sahanın en gerisinde dahi topa hükmedebilecek oyuncu istediği şeklinde de yorumlanabilir. Dün akşamın yorumu tamamen ikincisiydi. Aslında Nuri ile Selçuk İnan’ın yerleri gerek fizik gerekse yaratıcılık yönü açısından farklı da olabilirdi ama o da teknik direktörlük nüansı. Orta sahasında mücadeleci yönü en baskın gelen adam Hamit Altıntop ise o orta saha gönüllerin arzuladığı futbol oynamak isteyen, ileriyi düşünen, topu seven bir orta sahadır. Nitekim Arda Turan ve Mehmet Ekici ile bunu fazlaca yapmaya çalıştık. Ekici ilk resmi maçında ne kadar teknik bir oyuncu olduğunu ortaya koydu ama bu ortama alışması gerek, biraz da futbolunu hızlandırması.

Mücadele olarak karşılaşmayı oldukça isteyen bir takım görmek Türk izleyiciler adına çok önemli. Çünkü karşılaşma sırasında enerjisi oyuncuların enerjisiyle doğru orantılı olarak değişen bir taraftar profilimiz var. Dün bu enerji genel olarak oldukça iyi seviyedeydi. İlk yarıda uyutan tarzda bir futbol olmasına rağmen takımın mücadele olarak takdir kazanması bunun en açık göstergesi olsa gerek.

Hücum anlamında Arda Turan’a çok endeksli bir takımımız var. Gerçi, milli formalı arda Turan bugüne kadar takımının ihtiyacı oluğu her şeyi ortaya koydu, tüm eksiği giderdim Yine de tek oyuncuya fazlaca bağlı kalmak çok riskli bir olay, Hiddink’in en çok yoğunlaşması gereken şey bu olmalı. Bir de Semih Şentürk’ün yedek kalması olayı var ve bunca teknik adamdan sonra kendisini yedek bırakanlar kervanına Hiddink de katıldı. Bu adam hep ilk 11’de olmalı diye haykırmak istiyorum ama susuyorum. Cenk Tosun’un da A Milli Takım için çok büyük katma değer olacağını unutmayalım.

Savunma olarak bakarsak da gayet sağlam duran bir görüntü çizdik maç boyunca. Gökhan Gönül, Servet ve Serdar harika maç çıkardı. Hakan Balta klasik kopukluklarını yine yaşasa da bu seneki performansını çok iyi bildiğimden, “buna da şükür” demek gerek. Milli Takım’ın sol beke acilen ciddi bir çözüm bulması gerekiyor. Hiddink, İsmail Köybaşı’nı direk düşünmediğine göre ona tam oalrak güvenmiyor. Barcelona’nın takibinde olan ve Fransa Genç Milliler’de oynayan Atila Turan’ın tam durumu nedir, o konuda net bir bilgi yok. Savunmada son not bu seneyi harika geçiren Volkan Demirel’e… Kalede inanılmaz sağlam duran bir kaleci. Hata yapmadı mı yaptı, hala yapabilir mi yapabilir. Ancak çok önemli kaleciler dahi takımlarını yakan hatalar yapabiliyor. Ya çoluk çocuğa ya da 41 yaşındaki veteranlara bakan Wenger’in artık uyumaması, Volkan’ı görmesi gerekiyor.

Avusturya’yı yenerek ikincilik için son gücümüze kadar savaşacağımızı gösterdik. Şimdi bundan çok daha zorlu geçecek bir Belçika deplasmanı var. Kaybedersek işimiz mucizeye kalır, kaybetmezsek ikinci olmamamız mucize olur. İşte böylesine bir maç olacak Haziran ayında.

Son haber ise maçtan hemen sonra İlkay Gündoğan ile alakalı… Almanya’yı seçtiğini açıklayan İlkay Gündoğan’ı, Hiddink’in bu hafta sonu Nürnberg-Köln maçında izleyeceği ve ikna için uğraşacağı söyleniyor. Açıkçası bu kreatif orta sahada İlkay Gündoğan’ın kesinlikle yeri var. Hatta takımın ileriye doğru taşınmasını çok daha kolaylaştıracak bir elemen olacaktır. İlkay’ın Nisan’da gireceği okul sınavlarını atlattıktan sonra sezon sonuyla beraber Türkiye’yi seçeceğine dair de bir dedikodu dolaşıyor. İlkay Gündoğan ve Ömer Toprak konuları çok uzadı ve herkes olayları başka bir tarafa çekiyor. Bekleyip görmek lazım…

28 Mart 2011 Pazartesi

KİTAPTA BU DA YAZIYORMUŞ




Şubat 2008’de Trabzonspor’un Nuri Albayrak yönetimini ibra etmemesi büyük kulüplerde ilk defa bir yönetimin ibra edilmemesi anlamına geliyordu. Aradan 3 yıl geçti ve bunun ikinci örneğini Galatasaray gibi genel olarak geleneklerine en çok bağlı olduğu düşünülen bir kulüpte yaşadık. Adnan Polat ve yönetimi mali açıdan ibra edilmelerine karşın idari anlamda ibra edilmedi ve güvenoyu alamadı. Yani bir başka deyişle “Sizin ekonomik anlamda yaptıklarınız doğruydu, hırsız değilsiniz ancak yöneticiliğinizin kalibresi Galatasaray’ı kaldıracak seviyede değil, bırakınız bu görevi” denmiş oldu.

Aslında Galatasaray geleneklerine yakışan bir hadise değil bu. Geçmişte hiç yaşanmamış, şimdilerde bu yazıyı okuyan herhangi birinin evine 100 metre uzaklıktaki bir Anadolu Lisesi’nde farkı maalesef kalmamış Galatasaray Lisesi’nin esas kültürünü almış Galatasaraylılar tarafından hiç tercih edilmemiş bir vaka. Galatasaray kültüründe oldukça önemli bir yere sahip olan “kol kırılır, yen içinde kalır” düsturuna uymayan bir oylama.

Ben her şeye rağmen kongrenin görev verdiği bir başkanın, eğer kendi iradesiyle bırakmak istemiyorsa, olağan kongreye kadar gitmesi en doğru yol olacaktı. Ancak ortada bir gerçek var ki, futbol anlamında 3 yıllık Adnan Polat döneminde oldukça kötü bir yönetim sergilendi. Ancak Galatasaray’da görev süresi bitmeden gönderilecek bir başkan varsa bu kişi, 1995 yılında Galatasaray’ın tarihinde ilk defa bir teknik adamı sezon bitmeden gönderen ve bu kapıyı açan Adnan Polat olacaktı, olmalıydı. Saftig’in gönderilmesiyle kulüp kültüründe daha önce hiç olmamış bu olayı ilk kez yaşatarak Galatasaray’ı bu olayla tanıştıran Polat daha sonra da Feldkamp, Skibbe, Rijkaard ve Hagi gibi isimleri sezon bitmeden gönderdi. Sırf bu bile yapılanların bir şekilde bir geri dönüşü olduğunun bir göstergesi.

Aslında kendi yönetiminde Mehmet Helvacı gibi bir yönetici bulunmasa Adnan Polat en azından olağan süresini tamamlamayı başarabilirdi ancak takımın başarısızlığına TT Arena’nın idare edilemeyen açılışı ve bölük pörçük hale gelmiş yönetim kurulu da eklenince bu hazin son geldi. Yine de belki de 16-17 senedir ortalarda görünmeyen Yurdaşen Karahasan’ın dün söylediği gibi “Galatasaray ananelerinde bulunmayan bu olay, kulübe hiç yakışmadı”.

Galatasaray’ın 1995’te girdiği ve daha sonra da çözüm olmadığını bile bile uygulamaya devam ettiği teknik direktörleri görev süresi bitmeden gönderme yolunda olduğu gibi, yönetimlerin ibra olmamasının da daha sonra sıkça başvurulacak bir yol olmaması şu anda en büyük dileğim. Bu karar Adnan Polat tarafından mahkemeye taşınmazsa kısa bir süre içinde kongreye gidilecek ve yeni bir yönetim gelecek.

Bu yönetimde bulunan ve istifa ile ayrılmış isimler bir sonraki seçime giremeyecek. Burada Adnan Polat, Cemal Özgörkey ve muhalif Mehmet Helvacı gibi potansiyel adaylar otomatikman eleneceği için tek aday olarak Ünal Aysal kalmış olacak.

27 Mart 2011 Pazar

MOURINHO KOORDİNELİ TAYFUR HAVUTÇU


Yıldırım Demirören’in Jose Mourinho ile Special One’dan akıl-fikir almak için buluşmuş olması başlı başına büyük bir hadisedir. Aslında Yıldırım Demirören’i tanımasak işi çok iyi bilen, son derece katılımcı, çevresindekilerin fikirlerine inanılmaz önem veren bir başkanla karşı karşıya olduğumuzu düşüneceğim ama neyse ki 2004’ten bu yana yaşananları çok iyi biliyorum. Yine de Mourinho ile görüşmek, kendisi başka takımın, ki o takım Real Madrid, Beşiktaş ile alakalı fikir almak, şaka yollu da olsa transfer teklifi yapmak, Beşiktaş için çok mühim, marka değerini yükselten gelişmeler.

Ancak ben bu resmin altında başka bir gerçek sezinliyorum. Mourinho da olsa gelecek sezon kulübün başında olmayacak bir teknik adamdan oyun mantalitesi ve transferler hususunda fikir almak Beşiktaş’ın gelecek sezon bu fikirlerden yararlanacak bir teknik adamla çalışacağının göstergesi. Yani ismi geçen Quique Sanchez Flores, Luiz Felipe Scolari veya bunların türevi yabancı bir hoca ile anlaşıldığında bu isimler kendi planları doğrultusunda hareket eder, tüm istediklerinin olmasını şart koşar ve Mourinho’ya ait olsa dahi o planların, fikirlerin üzerini çizerler.

Dolayısıyla Beşiktaş gelecek sene az da olsa Mourinho koordineli bir Tayfur Havutçu ile çalışmayı planlıyor diye düşünüyorum. Kulüplerimizin yabancı hocalarda genel olarak karşılaştığımız ciddi sorunları gördükten sonra bu uygulamaya gitmesi çok mantıklı olacaktır. Özellikle Bursaspor’un geçen sezon Ertuğrul Sağlam ile şampiyon olması, bu sezon ilk 4’te bulunan tüm takımların hocalarının yerli olması önemli şeylerin göstergesi. Galatasaray ve Beşiktaş’ın da zaman kaybetmeden kendilerini gelecek sezonda en çok güven duyacakları yerli teknik adamlara emanet etmeleri şart!!!

26 Mart 2011 Cumartesi

BÜLENT ÜNDER vs JUPP HEYNCKES


Son dönemde teknik direktör sirkülasyonu almış başını gidiyor, özellikle Türkiye ve Almanya’da. Schuster’in gidişi, Daum’un Frankfurt’ta işbaşı yapması, Magath ve Rangnick derken dün de 2 başka haber düştü: Hagi’nin yerine Bülent Ünder Galatasaray’da göreve gelirken, Bayern Münih de gelecek sezon için yine yeni yeniden Jupp Heynckes ile anlaştığını açıkladı.

Bu isimlerin hepsi önemli hocalar ama bu yazının konusu Bülent Ünder’in gelişi ve Jupp Heynckes. Aslında Jupp Heynckes gibi Real Madrid’i çalıştırmış, Şampiyonlar Ligi Kupası kazanmış bir teknik direktörle Bülent Ünder’i aynı satırlarda görmek ilk etapta inandırıcı gelmeyebilir ancak 2 teknik adamın bazı benzer yönleri yok değil. Jupp Heynckes de 2 sezon önce aynı Bülent Ünder örneğinde olduğu gibi 8 hafta kala emanetçi olarak Bayern Münih’in başına geçmişti. Sezon sonunda ayrılıp Bayer Leverkusen’e giden Heynckes böylece 2 sezon sonra tekrar Bayern’e dönmüş oldu. Bu Heynckes’in Bayern Münih’te 3.dönemi olacak (1987-1991, 2009).

Keza aynı şekilde Bülent Ünder’in de Galatasaray’da teknik anlamda 3. defa görev alışı olacak bu. 1996-2000 yılları arasında Fatih Terim’in yardımcılığını yapan Bülent Hoca, Eric Gerets döneminde ise rakip takımları analiz eden kilit bir pozisyonda görev yaptı. Aslında iki dönemde de kendi adına oldukça başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak ortada bu başarılı dönemlere taban tabana zıt duran bir başka gerçek var ki Bülent Ünder teknik adamlığa başlayalı 20 sene olmasına karşın sadece 3 teknik direktörlük deneyimi yaşadı ve hepsi çok kısa sürdü. Yani birinci adamlıkta verimli olmayan ama yardımcı rollerde şova yönelen bir karakterle karşı karşıyayız.

Hagi’nin ayrılışı bambaşka bir konu ve 8 hafta kala şu takımı emanet edebileceğiniz nadir adamlardan biridir Bülent Ünder, Cevat Güler örneğinde olduğu gibi. Galatasaraylılar nasıl Hagi’nin ayrılacağını biliyorlarsa Bülent Ünder ve Tugay Kerimoğlu’nun da gelecek sene takımın başında olmayacağını net olarak biliyor. Burada önemli olan kulübün içinde bulunduğunda hep başarılı bir grafik çizen Bülent Ünder’i gelecek sezon da teknik kadroda tutabilmek, tabii ki yardımcı antrenör olarak.

24 Mart 2011 Perşembe

ÇAKMA TÜRKİYE 2-0 HAKİKİ TÜRKİYE


Evet, sonuç bu. Kimse kendisini “Olabilir, deplasmanda Almanya’ya yenilebiliriz” diye kandırmasın. Deplasmanda Hans, Müller, Jürgen, Otto gibi isimlerden oluşan bir Almanya’ya yenilmek belki çok da olağanüstü olmayan bir sonuç olarak alınabilir ama ilk 11’inde Koray Günter, Robin Yalçın, Emre Can, Samed Yeşil, Levent Ayçiçek yazan, sonradan oyuna soktukları isimler Okan Aydın ile Kaan Ayhan olan bir Almanya’ya yenilmek benim içimi çok acıtıyor. 2-0’lık maçta gollerin Samed Yeşil ve Levent Ayçiçek’ten gelmesi üzüntümüzü katmerleyen en önemli nokta. Hele ki, bizim kadromuzda Almanya’da futbol yaşamını sürdüren sadece 1 oyuncu varken(Hakan Çalhanoğlu, Karlsruhe).

Serdar Taşçı ve Mesut Özil’i kaybettik, geçmiş olsun dedik. İlkay Gündoğan’ı kaybetmek üzereyiz, geçmiş olsun diyeceğiz. Ömer Toprak’ın durumu muallak… Bir geçmiş olsun da ondan gelmesin diye uğraşıyoruz. Ama bu 1994 jenerasyonuna nasıl bir çare bulacağız, bu gerçekten çok zor bir konu. İçinde gerçekten çok yetenekli oyuncuların bulunduğu 10 kişilik bir Türk oyuncu havuzu var Almanya U17 Milli Takımı’nda. Başka hiçbir yaş kategorisinde karşımıza çıkmayan bu durumun lehimize döndürülmesi için hala şansımız var ve bu oyuncuları Türk Milli Takımı için oynamaya ikna edebiliriz. Özellikle kaptan Emre Can, Levent Ayçiçek ve Samed Yeşil’in ikna edilmesi çok önemli.

TFF Genel Koordinatörü Ersun Yanal, maçtan sonra oyuncuların seçimine saygı göstermeliyiz tarzında konuşmuş. Oyuncuların seçimine saygı gösterebiliriz belki ama toplamda 11 kişilik bir oyuncu havuzundan sadece 1 oyuncuyu bu yaş kategorisindeki Milli Takım’a alabilen federasyona saygı gösterme ihtimalimiz çok az. Tek umut bağladığım nokta oyuncuların tercihlerini, A Milli Takım düzeyi için durumları netleşene kadar Almanya dolayısıyla Avrupa Birliği pasaportlarını kaybetmemek adına Almanya’dan yana kullanmış olmaları. Böyle bir durum mevcutsa genç takım seviyelerinde Almanya için oynayıp sonrasında Türkiye A Milli Takımı’nı seçen Mehmet Ekici ve Cenk Tosun örneklerinde olduğu gibi bu oyuncuların bazılarını anavatan forması altında seyretme şansımız olabilir. Yine de Almanya havuzundaki Türk oyuncu sayısının 10 olması bazı oyuncularımızı kaybedeceğimizin önemli bir göstergesi.

NİHAT DOĞAN VIP'DE?!?


İşte Galatasaray’ın başarısızlığının asıl sebebi. Nihat Doğan VIP tribününde, Başkan’ın hemen arkasındaki sırada oturduğu müddetçe Galatasaray sağa Messi’yi, sola Ronaldo’yu kaleye de Rene Adler’i koysa yine de başarılı olamaz arkadaşım. Nihat Doğan, harbi bi çekil oradan, gölge etme!!!














23 Mart 2011 Çarşamba

SADECE OYUNCULAR MI EMEKLİ OLUR? YA FORMALAR


Bazı takımlar gerçekten efsaneleşmiş oyuncularının formalarını bir daha hiçbir oyuncuya vermeyerek o formaları emekli etme yoluna giderler. Bu uygulamaların bazıları bahsi geçen oyuncu öldükten sonra bazısı ise henüz hayattayken yapılır. Açıkçası futbolun amatör yanını düşününce oldukça saygı duyulası bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Futbol sahalarında hiç istemediğimiz şekilde yaşamını yitiren futbolculardan tutalım, Maradona, Pele’ye kadar futbolun gelmiş geçmiş en önemli figürleri bu uygulamanın bir parçası haline gelmiş durumda.

Bu uygulamanın en popüler örneklerine göz atacak olursak, Rum ekibi Anorthosis’te Temur Ketsbaia’nın 14 numaralı forması artık giyilmiyor. Yine 2003 Konfederasyon Kupası’nda maç içinde hayata gözlerini yuman Marc-Vivien Foe anısına Fransa’nın Lens takımı 17, İngiltere’nin Manchester City takımı ise 23 numaralı formasını müzeye kaldırmış durumda. Macaristan’ın Honved kulübünde kimse Ferenc Puskas’ın 10 numaralı formasını sırtına geçiremiyor.

Aslında bu duruma İtalya’da biraz daha sık rastlıyoruz. Akdeniz insanı olmalarının etkisiyle olsa gerek biraz daha duygusal olan İtalyanlar formaları müzeye kaldırmak hususunda 1 numara. Inter kulübü Facchetti’nin 3 numaralı formasını kimseye vermiyor. Brescia’da İtalyan futbolunun gelmiş geçmiş en önemli figürlerinden Roberto Baggio’nun 10 numaralı formasını giymek yasak. Napoli’de takımı tek başına şampiyon yapmak deyiminin ne olduğunu tüm dünyaya gösteren Diego Armando Maradona’nın 10 numaralı forması halen müzede. Maradona’nın forması Dünya Kupası gibi -23 arası tüm numaraların oyunculara kesin olarak verildiği turnuvalar dışında Arjantin Milli Takımı’nda da kimseye verilmiyor.

Milan’da 2 forma “off” durumda. Franco Baresi (6) ve Paolo Maldini (3) kutsal oyuncular sınıfında. Maldini’nin durumu biraz daha özel. Bu forma gelecekte sadece, eğer futbolcu olurlar ve Milan’da oynayabilirlerse kendi çocukları tarafından kullanılabilecek. Ajax takımı da en büyük efsanesi Johan Cruyff’un 14 numaralı formasını kimseye vermiyor. Ve seon olarak Pele. Avrupa futboluna adım atmayan, Brezilya dışı tecrübesini de Amerika’da yaşayan Pele’nin 10 numaralı forması New York Cosmos takımı tarafından müzeye taşındı.

Bir de 12 numaralı formalarını hiçbir oyuncusuna vermeyip, taraftarı için ayıran futbol kulüpleri var. Bence bu da taraftarın özel bir yere sahip olduğunu göstermek açısından önemli. Ülkemizden sadece Fenerbahçe’nin bulunduğu bu grubun başını Flamengo, Sparta Prag, Bayern Münih, Werder Bremen, Genoa, Feyenoord, CSKA Moskova, Basel, Dinamo Kiev gibi takımlar çekiyor.

Daha detaylı bilgilere ulaşmak isteyenler BU sayfayı ziyaret edebilir.


22 Mart 2011 Salı

BURASI SENİN EVİN HAGI


Beklenen son gerçekleşti. Galatasaray son 20 yıldaki en büyük efsanelerinden birini daha Adnan Polat eliyle kurban verdi. Çok değil daha 10 sene evvel Galatasaray’dan ayrılmaması, 1 sezon daha kalması için uğruna neler neler yapılan Gheorghe Hagi, Adnan Polat’ın son 3 yıldaki Feldkamp, Cevat Güler, Skibbe, Bülent Korkmaz ve Frank Rijkaard’ın ardından 6. yolladığı teknik direktör olarak Galatasaray tarihine bir imza daha bırakmış oldu ancak bu imza eskileri kadar şaşalı değil.

Aslında Hagi’nin Galatasaray’a gelişi bitmiş bir takımın yeniden inşası için getirilen teknik direktörden çok yoğun bakımdaki bir hastayı iyi etmek için getirilen doktor havasındaydı. Hasta adam konumunda olan başkan Adnan Polat’ın kötü havayı dağıtmak ve taraftarın deiym yerindeyse gazını almak için yaptığı bir hamleydi bu Yoksa Rijkaard’tan sonra tamamen farklı bir futbol felsefesine sahip olan Giga’nın getirilmesini herhangi bir futbol düsturuyla açıklamak çok da mantık sınırları dâhilinde değil.

Hagi geldikten sonra Fenerbahçe ve Antalya maçlarıyla kazandığı ivmeyi sürdüremedi ve 18 lig maçının ardından görevden ayrıldı. Aslında bu kadroyla o ivmeyi sürdürmesinin olası olduğunu düşünmek zor. Tek umut devre arası olabilirdi. Devre arasında genç oyuncularla yola devam etmek gibi camiayı tamamen bütünleştirecek bir devrim yerine 12 milyon avro civarı bir para harcanarak yeni oyuncular alındı. Yeni bir hoca olarak bu paraları harcamak Hagi’nin hakkıydı belki ama Galatasaray’ın şartları bu duruma elverişli değildi.

Şimdiki duruma gelineceğini bilseler değil 12 milyon 12 euro dahi ayırmazdı yönetim transfer için. Böylece benim kalan haftalarda en azından deneneceklerini, bu kadroya intibak edip edemeyeceklerinin araştırılacağını düşündüğüm Onur Arıkan, Sinan Osmanoğlu, Cumhur Yılmaztürk, Berkin Arslan, Cem Sultan gibi isimler devre arasından itibaren şans bulup, Galatasaray’ın yeniye doğru yaptığı ilk açılım olma şansını elde edebilirlerdi. Aslında bu durum için ilk sinyali Anıl Dilaver ilk yarının son maçında verip, “Florya’ya biraz daha dikkatli bakın” demişti ama göremediler umarız kalan haftalarda bu oyunculara en azından bir şans verilir.

Gheorghe Hagi için son bir şeyler daha söyleyeceksek; Hagi bizim canımız ciğerimiz. Yaptıklarını unutup arkasından konuşanlardan olmamak gerektiğinin hala bilincinde olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Evet, hatalı işler yaptı, iyi bir teknik adam değil ama Hagi ,Galatasaray’ın sembolüdür. Hagi bugün itibariyle Galatasaray’daki teknik direktörlük misyonunu sonsuza kadar tamamlamıştır lakin Galatasaray’ın bir yerlerinde 10’un için her zaman kesinlikle yer vardır, olacaktır. Ha unutmadan,

I love you Hagi!

20 Mart 2011 Pazar

ŞAMPİYON V.G.S.T.T


Herhangi bir spor dalında bu kadar büyük başka bir başarımız var mı, hatırlamıyorum, dolayısıyla Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom’u avuçlarımız parçalanana kadar alkışlamamız gerekiyor. Geçen sezon Fenerbahçe Acıbadem’in büyük açılımıyla daha fazla ilgi göstermeye başladığımız bayan voleybolumuz, bu sene tavan yaptı. Yıllar önce,1999’da, Eczacıbaşı’nın ve 2005 yılında da o zamanlar Türk Telekom bu ortaklığa katılmamışken Vakıfbank Güneş Sigorta’nın adı değiştirilen ve Top Teams Cup olan turnuvayı kazandığını hatırlıyorum ama bu başarı bambaşka. Kupa-I seviyesinde ilk şampiyonluğu Türkiye’nin.

Bu başarı için Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom Kulübü’nün tüm oyuncularına, teknik heyetine ve bu takımı oluşturan yetkililere ciddi anlamda teşekkür etmek gerekiyor. Ama bu başarıda Mehmet Ali Aydınlar liderliğindeki Acıbadem ekibinin başarısını da yadsımamalıyız. Geçen sene oluşturdukları iddialı takımla final oynayan ve Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom’un da bir anlamda uyanmasını sağlayan Fenerbahçe Acıbadem ekibi Final-Four’a ev sahipliği yaparak başarısını katmerledi. Yarı finalde Fenerbahçe’nin V.G.S.T.T’a elenmesi belki Fenerbahçelilerin tüm planlarını alt-üst etti fakat Türk Bayan Voleybolu’nun son 2 yılda gösterdiği gelişimde büyük payları olduğunu unutmayarak bu takıma, Acıbadem’e ve Mehmet Ali Aydınlar’a sahip çıkmaya devam etmeliler.

V.G.S.T.T bu başarıyla tarihe büyük bir imza bıraktı ve bence artık dünya çapında bir kulüp haline geldi. Artık her sene daha çok yatırım yaparak Türkiye’nin adını duyuracaklarından, yeni gururumuz olacaklarından şüphem yok. Helal olsun Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom!

19 Mart 2011 Cumartesi

IŞIKLARI KİM SÖNDÜRDÜ


“Önümüze bakalım” öbeği Galatasaray için bu sezon çok ucuzladı. Alınan her kötü sonuçtan sonra birileri hep önüne bakacağını açıkladı; dahası önlerine bakacaklar Adnan Polat, Adnan Sezgin, Mehmet Helvacı, Ayhan Akman, Hakan Balta, Mustafa Sarp, Gökhan Zan, Barış Özbek gibi isimler olunca her önüne baktığında daha da geriye gitti Galatasaray. Ve bugünkü Fenerbahçe mağlubiyetiyle de sezonu tamamen kapatmış oldu.

Aslında tam bu noktada, bu iğrenç sezonun bittiği yerde önüne bakabilir Galatasaray. Çünkü iğrenç bir dönemin içinden geçerken o ortamın, o atmosferin etkisi ister istemez hissediliyor. Ancak bu gece itibariyle Galatasaray bu sezonu tamamen bitirmiş, yeni sezonu gayri resmi olarak açmış durumda. Burada kokuşmuşluğu dünyanın her tarafından hissedilen kişilerle, ki bunlar her türlü görevde olabilir, yollar ayrılmalı. Bu isimlere efsane oyuncumuz Hagi de eklenmeli ve Galatasaray tertemiz bir sayfa açmalı.

Galatasaray’ın sıfırdan başlayarak kuracağı bir kadroyla daha ilk yılından başarılar elde edebileceğini çok yakın geçmişte, 2007-2008 sezonu, görmüştük. Daha eskisini de 1992-1993 sezonunda görüyoruz. Uzun lafın kısası kalan 8 haftada Galatasaray aynı Beşiktaş-Tafur Havutçu örneğinde olduğu gibi Tugay Kerimoğlu’nu göreve sezon sonuna kadar göreve getirmeli ve önemli bir İngiltere deneyimi bulunan Tugay Hoca’ya kulübe kazandırılma amacına uygun hizmet ettirmelidir. Tugay Kerimoğlu’nun geçen sene Galatasaray’a İngiltere’de edindiği ciddi tecrübeleri kulübün altyapısına aktarmak için getirildiğini hepimiz hatırlıyoruz. Futbol alanında hemen her kararı hatalı olan Galatasaray Yönetimi, o zaman da belirttiğim üzere, Tugay Kerimoğlu’nu A Takım’a kaydırarak hatalarına bir yenisini eklemişti.

Şimdi ise kalan 8 haftada Tugay Hoca’nın A Takım’da kalarak A2 Takım’dan A Takım’a geçebilecek oyuncuları Spor-Toto Süper Lig maçlarında görmesi sağlanmalı ve Tugay Kerimoğlu çok geç olmadan sezon sonu itibariyle asıl görev yeri olan altyapıya dönmelidir. Burada Onur Arıkan, Sinan Osmanoğlu, Cumhur Yılmaztürk, Berkin Arslan, Anıl Dilaver ve Cem Sultan gibi genç oyuncularımızdan bazıları takıma kazandırılabilir.

Elbette gelecek sezon Galatasaray’ı çalıştıracak hocanın bir an önce belirlenmesi ve bu ismin bu takımı bir an önce etüt etmeye başlaması da sıfırı tükettiği bariz olan Galatasaray’ın kurtuluşunu çabuklaştıracak faktörlerden birisi. Bu durumda gelecek sezon Avrupa Kupaları’nda göremeyeceğimiz, tek hedefi Süper Lig olacak bir takımın kendi değerlerine de önem verebilme şansı olduğunu görmezden kimse gelmemeli.

Bir de Milan Baros’un bitmek tükenmek bilmeyen vukuatları var. Tamam, son 3 senedir takımın en üretken oyuncusu ama lüzumsuzca gördüğü kartlar, hakemlere yaptığı gereksiz itirazlar ve sakatlıklarının üstüne aldığı cezalarla takımını sonsuz sayıda maçta yalnız bırakması… Buradan çıkıyor ki Milan Baros gelecek sene Galatasaray’da olmak istemiyor ve olmayacak.

İşin Fenerbahçe boyutuna bakarsak, bu maçı genel olarak mahkûm oynamasına rağmen yine deplasmanda ezeli bir rakibini yenmeyi başaran, dahası 10 lig maçını üst üste kazanan bir takımdan bahsediyoruz. Teknik direktörlük melekelerinde ciddi sıkıntılar olduğunu ciddi ciddi düşündüğüm Aykut Hoca’ya rağmen bu işleri yapmaları önemli. 9 puan geriden gelerek Trabzonspor’a karşı psikolojik bir avantaj elde ettiği muhakkak. Tabii her çıkışın bir inişi olacaktır ama Beşiktaş’ın devre arasında koyduğu 17’de 17 hedefine Fenerbahçe’nin şu an itibariyle yaklaştığını net bir şekilde söyleyebiliriz.

Galatasaray bu şiddette olmasa da buna benzer çöküşleri yakın dönemde 1995, 2004 ve 2007 yıllarında yaşamıştı. Bir başka yazıda da o dönemleri ve şimdiki durumla olan benzerliklerini ele alırız.

12 Mart 2011 Cumartesi

WYSCOUT OYUNCU GÖZLEM SİSTEMİ

WyScout oyuncu izleme sistemi dünya üzerinde birçok kulüp tarafından kullanılan, oyuncuların maç maç, hafta hafta takip edilmesini sağlayan bir sistem. Yetenekli genç oyuncuları bulmalarıyla ünlü Inter, Porto, Sevilla, Udinese gibi kulüplerin de içinde bulunduğu çok fazla takımdan oluşan bir müşteri listesine sahip olan WyScout’u ülkemizde tek tercih eden kulüp ise Galatasaray. Kulüplerin yanında menajer şirketleri ve ülke futbol federasyonları da WyCout sisteminin müşterisi olabiliyor. Ancak ücretini ödeyip, “Ben de alayım da izleyeyim şu maçları, futbolcuları” diyemiyorsunuz. Sadece futbol ile alakalı olan kurumlarla çalışan bir sistemden söz ediyoruz.

Ülkemizde bu sistemi kullanan kulüplerin çoğalması, dünya futbolunun daha yakından izlenmesi ve daha yetenekli oyuncuların henüz ucuzken ülke futboluna kazandırılmasında önemli bir kilometre taşı olacaktır. Çok da pahalı olmayan bu sistemi kulüplerimizin bilmediğini düşünüyorum zira bilseler milyonlarca euroların harcandığı bir ortamda bu sistemi kullanmamaları çok da açıklanabilir değil.

WyScout sisteminin nasıl kullanıldığına göz atacak olursak, bilgisayar, AppleTV ve iPad’de kullanılabilen bir mekanizması var. Hesap sahibi internet bulunan her ortamda girip istediği karşılaşmayı seyredebiliyor ve daha sonra izleyebilmek adına sistemden istediği karşılaşmaları download edebiliyor. Elbette sadece TV’den maç izleyerek futbolcu almak çok mantıklı görünmüyor ancak takip edilen futbolcuyu daha yakından gözlemlemek adına bu sistemin kullanılması çok önemli diye düşünüyorum.

WyScout’un fiyatlandırma sistemine gelecek olursak; 4 farklı sistem kullanıcılara sunulmuş durumda. İlki sadece 6 ülkedeki maçlara erişimi sağlayan limited paketi. Sadece 1 kullanıcı şifresi sağlayan bu paketin yıllık ücreti 3500 euro. Yine limited gibi 1 kullanıcı şifresi sağlayan basic paketiyle sistemdeki tüm karşılaşmalara ulaşılabiliyor. Bu paket yıllık 6900 euro. Bir üst model diyebileceğimiz plus modeli basic modelinden 2 kullanıcıya şifre sağlamasıyla ayrılıyor. Yıllık ücret 8500 euro. Ve son olarak en gelişmiş model ise Premium. 3 kullanıcıya imkân veren bu sistem ayrıca sınırsız olarak oyuncu video raporu da sağlıyor. Fiyat ise yıllık 10000 euro.

Oyunculara verilen milyonları düşününce bu fiyatlar devede kulak kalıyor. En azından dünya futbol piyasasına hâkim olabilmek için dahi tercih edilebilecek bir sistem. Sistemin Türkiye’de de kullanılabilir olması nimetinin henüz farkına varamamış olan kulüplerimizin kısa sürede bu sistemin müşterisi olacağını düşünüyorum.