Geçen hafta üst üste 4.galibiyetten sonraki yazıda değindiğim üzere Galatasaray'ın bu sezonki her maçı her türlü skorla bitebilir, şaşırmamak gerek. Şaşırma duygusunu çok rahat bırakabiliyor insan bazı şeyleri kanıksadıktan sonra, peki ya üzülmek... Galatasaray'ı seven, sürekli takip eden insanların yenilgiye üzülmeme hatta kahrolmama ihtimali yok. Aslında sahadakiler bunu anlayabilse Galatasaray'ın yenilme ihtimali de en fazla Galatasaray sevdalılarının yenilgiye üzülmeme ihtimali kadar olacak ama son dönemlerde bu duyguyu bırakalım sahaya yansıtmayı, taraftara en ufak derecede hissettiremediler bile. 7 maçta 4 galibiyet 3 yenilgi, utanç verici bir durum. Baros, Arda ve Sabri takımda olmayınca ligin ancak orta sıralarına oynayabilecek bir takım çıkıyor karşımıza. Son GS yazısında da dediğim gibi evet bu takım bazılarının "total" dediği pasa dayalı göze hoş gelen lüks futbolu oynayacak kalibrede olmayabilir lakin bu takımla bu hallere düşüyorsanız da nerelerde hata yapıdığını oturup ciddi olarak düşünmek gerekiyor.
Galatasaray o kadar kötüydü ki, Galatasaray'dan çok daha kötü olan hakeme ancak sıra geliyor. Maça Aytekin Durmaz'ın verildiğini öğrenince bir garip olmuştum lakin bu kadarını da ummuyordum. Daha 40.saniyede uyurduğu penaltı oyunu tamamen bozdu. Yenen 2.golden önceki pozisyonun da faulle alakası yok. Tamam, hakemin kararlarından bağımsız olarak eleştiriyi sonuna kadar hak eden oyuncuları ve teknik heyeti eleştiriyoruz ama bu, rezil hakem faktörünü de görmezden gelmeme sebep olamaz. Verdiği kartlar, çaldığı düdükler genelde hatalı olan, ilk dakikadaki penaltıdan sonra tarafları dengelemeye çalışan, diğer yandan da abuk subuk işler yapan bir hakem izledik. Süper Lig'in bu sezon açık ara en kötü performansıydı, bu cümle yeterli sanırım.
Sahada özellikle ilk yarıda varlığıyla yokluğu ayırt edilemeyen bir Galatasaray mevcuttu. Pas yapamayan, oyun kuramayan, topla oynama yeteneği zaten sınırlı olan ve bunların üstüne yetmezmiş gibi maça 2-0 geride başlayan bir takımdan söz ediyoruz. İşin garip tarafı 2-0'dan sonra dahi oyunun hakimi Karabükspor'du. Zaten işi çığrından çıkaran nokta da tam burası. 2-0 gerideyken dahi Karabük gibi bir takıma karşı baskı koyamayan ve pozisyon veren bir Galatasaray olması acayiplikte son nokta. Bir de hala atak yerken bu ataklara siper olabilecek tek adamı, o dakikaya kadar Galatasaray'da savaşan tek adamı oyundan çıkaran bir teknik adam var kulübede. O değişikliği gördükten sonra Galatasaraylıların umudu yarı yarıya azalmıştır. İlk yarının son 10-15 dakikası maç çok gol kokar hale geldi ama gole daha yakın olan taraf yine Karabükspor'du. Karabükspor adına özellikle ilk yarıdaki Cernat - Emenike faktörüne değinmemek olmaz. Geriye çok fazla yaslanmadan savunmayı çok sağlam tuttular ve bu ikiliyle de Galatasaray'ı oldukça zorladılar.
2.yarıya bu kez A.Turan-Neill değişikliğiyle başlandı ki biraz sonra Neill'ın sıkıntısı olduğu haberi gelmese Rijkaard'ın kayışı kopardığına emin olacaktı herkes. Emenike kafaya çıktığında arkasında bakakalan ve kafa toplarında iyi olduğuyla övünen Gökhan Zan ile her hareketi faul olan Ali Turan'dan oluşan bir savunma... Allah bir daha göstermesin!!! İşin garip noktası ligin başında Aykut - Sabri - Balta - Neill- Servet olan Galatasaray savunması bu maçın 2. yarısıyla birlikte Ufuk - Serkan - Insua - Ali - Gökhan'a dönüştü ki 5 adamın hepsinin birden değişmesi zaten birçok şeyi ortaya koyuyor. Galataaray'a uzun topu yasaklayan Rijkaard daha 52.dakikada defanstan uzun topla çıkmalarını işaret ediyordu oyunculara. İnşallah, birtakım şeyleri anlamıştır da daha derli toplu bir taktiğe döner diyeceğim ama çok zor. Bir diğer güzel nokta ise hekemin 1.dakikada uydurduğu penaltı pozisyonundan sonra Galatasaray rakip ceza sahasında biraz karambol oluşturabilse kesin bir penaltısı vardı lakin bunu dahi yapamadık. Sabri'nin oyuna girdiği dakikadan sonra biraz hareketlendik ama nafile. Mantıklı bir oyuncu değişikliği dahi takımı hareketlendirebiliyorken orada bunları yapamayan bir teknik adamın oturması kadar acı veren bir şey daha yok arkadaşım, yok.
Sonuç olarak Galatasaray'ın işi hep söylediğim gibi bu düzenle çok zor. İşlerin yolunda olmadığı Servet olayıyla zaten belli olmuştu. Olayın komedi tarafı Rijkaard maçtan sonra Milli Takım'a sakladık Servet'i gibisinden konuştu. "Sen onu git babana anlat" diyeceğim ama babası vefat etmiş hocanın. Ne diyelim Allah rahmet eylesin!!!
Galatasaray o kadar kötüydü ki, Galatasaray'dan çok daha kötü olan hakeme ancak sıra geliyor. Maça Aytekin Durmaz'ın verildiğini öğrenince bir garip olmuştum lakin bu kadarını da ummuyordum. Daha 40.saniyede uyurduğu penaltı oyunu tamamen bozdu. Yenen 2.golden önceki pozisyonun da faulle alakası yok. Tamam, hakemin kararlarından bağımsız olarak eleştiriyi sonuna kadar hak eden oyuncuları ve teknik heyeti eleştiriyoruz ama bu, rezil hakem faktörünü de görmezden gelmeme sebep olamaz. Verdiği kartlar, çaldığı düdükler genelde hatalı olan, ilk dakikadaki penaltıdan sonra tarafları dengelemeye çalışan, diğer yandan da abuk subuk işler yapan bir hakem izledik. Süper Lig'in bu sezon açık ara en kötü performansıydı, bu cümle yeterli sanırım.
Sahada özellikle ilk yarıda varlığıyla yokluğu ayırt edilemeyen bir Galatasaray mevcuttu. Pas yapamayan, oyun kuramayan, topla oynama yeteneği zaten sınırlı olan ve bunların üstüne yetmezmiş gibi maça 2-0 geride başlayan bir takımdan söz ediyoruz. İşin garip tarafı 2-0'dan sonra dahi oyunun hakimi Karabükspor'du. Zaten işi çığrından çıkaran nokta da tam burası. 2-0 gerideyken dahi Karabük gibi bir takıma karşı baskı koyamayan ve pozisyon veren bir Galatasaray olması acayiplikte son nokta. Bir de hala atak yerken bu ataklara siper olabilecek tek adamı, o dakikaya kadar Galatasaray'da savaşan tek adamı oyundan çıkaran bir teknik adam var kulübede. O değişikliği gördükten sonra Galatasaraylıların umudu yarı yarıya azalmıştır. İlk yarının son 10-15 dakikası maç çok gol kokar hale geldi ama gole daha yakın olan taraf yine Karabükspor'du. Karabükspor adına özellikle ilk yarıdaki Cernat - Emenike faktörüne değinmemek olmaz. Geriye çok fazla yaslanmadan savunmayı çok sağlam tuttular ve bu ikiliyle de Galatasaray'ı oldukça zorladılar.
2.yarıya bu kez A.Turan-Neill değişikliğiyle başlandı ki biraz sonra Neill'ın sıkıntısı olduğu haberi gelmese Rijkaard'ın kayışı kopardığına emin olacaktı herkes. Emenike kafaya çıktığında arkasında bakakalan ve kafa toplarında iyi olduğuyla övünen Gökhan Zan ile her hareketi faul olan Ali Turan'dan oluşan bir savunma... Allah bir daha göstermesin!!! İşin garip noktası ligin başında Aykut - Sabri - Balta - Neill- Servet olan Galatasaray savunması bu maçın 2. yarısıyla birlikte Ufuk - Serkan - Insua - Ali - Gökhan'a dönüştü ki 5 adamın hepsinin birden değişmesi zaten birçok şeyi ortaya koyuyor. Galataaray'a uzun topu yasaklayan Rijkaard daha 52.dakikada defanstan uzun topla çıkmalarını işaret ediyordu oyunculara. İnşallah, birtakım şeyleri anlamıştır da daha derli toplu bir taktiğe döner diyeceğim ama çok zor. Bir diğer güzel nokta ise hekemin 1.dakikada uydurduğu penaltı pozisyonundan sonra Galatasaray rakip ceza sahasında biraz karambol oluşturabilse kesin bir penaltısı vardı lakin bunu dahi yapamadık. Sabri'nin oyuna girdiği dakikadan sonra biraz hareketlendik ama nafile. Mantıklı bir oyuncu değişikliği dahi takımı hareketlendirebiliyorken orada bunları yapamayan bir teknik adamın oturması kadar acı veren bir şey daha yok arkadaşım, yok.
Sonuç olarak Galatasaray'ın işi hep söylediğim gibi bu düzenle çok zor. İşlerin yolunda olmadığı Servet olayıyla zaten belli olmuştu. Olayın komedi tarafı Rijkaard maçtan sonra Milli Takım'a sakladık Servet'i gibisinden konuştu. "Sen onu git babana anlat" diyeceğim ama babası vefat etmiş hocanın. Ne diyelim Allah rahmet eylesin!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder