26 Eylül 2010 Pazar

GALATASARAY 3-1 İBB --- 4 OLDU


4 galibiyet arka arkaya... Karpaty Lviv gibi bir takıma elendikten sonra açıkçası kimsenin beklemediği bir seri yakalamayı başardı Galatasaray. Takımın iyi futbol oynadığını söyleyebilir miyiz, net bir şekilde hayır. O halde nasıl oldu da bu galibiyetler alındı? Normal şartlarda biraz dişli bir takıma karşı oynarken, iyi oynasa bile çok rahat bir şekilde kaybedebileceğini de gördük Galatasaray'ın( bkz. Bursa maçı). Öncelikle Avrupa'dan elenmiş bir takım olarak tutunabileceğimiz tek dal olarak lig kaldı, onu da erkenden kaybetme lüksü yok Galatasaray'ın. Bu periyotta nispeten hazır olmayan takımlarla karşılaşması Galatasaray'ın çok lehine oldu, maksimum düzeyde faydalanmayı başardık bu durumdan. Bugünkü maça gelirsek, erken oluşan 3 farkta karşıda Belediye takımının olmasının payı büyüktü. Normalde çok dirençli ve tempolu bir takım olan Belediye erken gol yediğinde skorun altında fazlasıyla eziliyor ve zaman zaman ortaya 5-6 gollü mağlubiyetler dahi çıkabiliyor. Bu akşam da buna benzer bir skor oluşabilirdi lakin Galatasaray 2.yarı vitesi oldukça düşürdü, pozisyon bulduğunda da sayıya çeviremedi.

4 galibiyet kimseye takımın Frank Rijkaard'ın oyun sistemine alıştığı fikrini vermemeli. Maalesef bu sisteme değil 4 hafta 4 senede ancak alışılabilir. Oyuncularına kalitesiz diyen Rijkaard'ın rakiplerine genel olarak baktığımızda böyle bir şey söyleme hakkı yok. Karabük, Sivas, A.Gücü, Manisa gibi takımların olduğu bir havuzda yarışırken ve kadronuz bu havuzun en iyi kadrolarından biriyken bu sözü söylerseniz size gülerler. Ancak Dutchman'ın haklı olduğu nokta şu; Bu takım Rijkaard'ın oynatmak istediği futbolu oynayabilecek kadar kaliteli değil. İşte teknik adamlık dehasının ortaya çıkması gereken yer tam olarak burası... "Zaman sana uymuyorsa, sen zamana uy" özdeyişinde olduğu gibi sistemini, şablonunu değiştireceksin. Türkiye Ligi'ne daha uygun bir sistemi takıma yerleştirmeyi deneyeceksin. Bu saate kadar bunu uygulamayan Rijkaard'ın bu saatten sonra da uygulayacağını zannetmiyorum. Son ümidim Misimovic transferiydi, Misimovic'in de orta sahaya gömülerek oynatıldığını gördükten sonra Galatasaray'ın bu sistemde kalacağını ve bu sistemle asla bundan çok daha iyi futbol oynayamayacağını düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu 4 galibiyet ilerleyen haftalarda 4 beraberlik hatta 4 mağlubiyet de olabilir. İşin garip yanı kadro kalitesi rakiplere baskın geldiğinden üst üste birkaç galibiyet daha da gelebilir. Kısacası bu sezon Galatasaray'ın maçları "Var Mısın Yok Musun" misali, kutudan ne çıkarsa...

Saha içine geldiğimizde özellikle ilk yarının ilk bölümünde sağdan soldan yüklenen, istenen Galatasaray'ı görür gibi olduk. Bunda arka tarafa Lorik Cana'nın monte edilmesi ve Servet'in geçmiş haftalara göre çok daha derli toplu oynamasının payı büyük. Arka taraf sağlam olduğunda ön tarafa çok daha rahat çıkabiliyorsunuz. Genel olarak bakıldığında Pino, Aydın ve Misimovic çok etkili görünmese de kısa sürede 3 gol attı Galatasaray. Bu her zaman olmayabilir. Özellikle Serkan Kurtuluş'un ilk 2 goldeki katkısı üst düzeydeydi. Böyle devam ederse Sabri'nin sağ ön rotasyonu için düşünülmesini dolayısıyla yıllık 3.5 milyon avro alan Elano'nun da orta sahada tekrar rol çalmasını sağlayabilir. Aslında Elano'dan bir şey olmaz düşüncesi bende kesinlikle yerleşmiş durumda ama oynayan oyuncunun Ayhan olduğunu bilmek yok mu, ah... Baros'un 3.golü defalarca izlenilse dahi tadına doyulmayacak bir gol. Gole en çok kendisine 1 asist yazıldığı için Aydın Yılmaz sevinmiştir herhalde. Sayının yine fazla olduğunu kabul etmekle birlikte, son zamanlarda orta sahada geriye ve yana pasların en az yapıldığı karşılaşma gibi geldi bana. Sabri ve Arda'nın gelmesiyle bu sayı daha da azalacaktır. Sıradaki Karabük karşılaşması, deplasman, kötü stat, dişli rakip ve milli aradan önceki son maç olması itibariyle oldukça önemli ve tehlikeli. Her maç puan kaybetme ihtimalini ciddi ciddi yaşasak da itiraf etmek lazım, kazanmak çok güzel oluyor be!!!

Hiç yorum yok: