Tam 13 gündür elimin gitmediği bloga bugün dönüyorum. Önce Milli Takım'ın Almanya - Azerbaycan maçlarında yaşadıkları ve yaşattıkları daha sonra ise Galatasaray'dan gelen öldürücü darbe. Elim gitmedi, elimin gitmemesinden de öte yazacaklarımdan, Galatasaray'ı bu kadar kötü, maalesef düşmüş durumda yazmış olacağımdan korktum. Ancak hayat devam ediyor ve bugün son zamanlarda çok sık bir şekilde yaptığımız üzere yeni bir döneme başlıyoruz. yeni hocamız hem eski futbolcumuz hem de eski teknik direktörümüz. Yine bit pazarına nur yağdı, daha önce Terim, Kalli örneklerinde olduğu üzere. Gheorghe Hagi'yi çok severim. Türkiye'ye, Türk Futbolu'na ve Galatasaray'a kazandırdıklarını hiçbir yabancı futbolcu veremedi bugüne kadar bu ülkede, bundan sonra da veremez dersem kimse bana çıkıp itiraz etmeye cesaret edemez. Hagi taraftar nazarında hep virtüöz olarak hatırlandı, teknik direktörlük dönemi istendiği gibi olmasa da, bazı sıkıntılar yaşansa da bunlar unutulacaktı ve unutuldu. Şimdi Giga 2004 yılında sıkışık durumda getirildiği gibi, yine çok sıkışık bir durumdayken tercih edildi Galatasaray'da. Hagi'yi çok sevsem, "I love you Hagi" tezahüratını milyon kere yapsam sıkılmayacak olsam da Hagi'nin Galatasaray için doğru tercih olmadığı aşikar. Şimdi şu 3 günde adı geçen teknik adam adaylarına ve en son olarak da yeni hocamız Hagi'nin durumuna ve oynatabileceği futbola bir bakalım.
Adı geçenler arasında ilk olarak Hikmet Karaman vardı. Daha 1 ay evvel Manisaspor ile anlaşmış, 0 puandayken ekibe bir hava katmış, Trabzonspor ve Beşiktaş'ı deplasmanda yenmiş bir isim. Hikmet Karaman teknik adamlık eğitimini Almanya'da almış, futbolun taktik boyutunda benim nazarımda sınıfını çoktan geçmiş bir hoca. Kafa yorduğunda yenemeyeceği takım yok Hikmet Karaman'ın, bu kadar açık. Bunları daha önce defalarca gördük, büyük takımları hem evinde hem dışarda evire çevire yenen Hikmet Karaman takımlarını. Lakin Hikmet Karaman bugüne kadar kayda değer bir başarı elde edemedi çünkü onun da her Türk teknik adamda olduğu gibi devamlılık sorunları var. Galatasaray Teknik Direktörlüğü koltuğu ona biraz bol gelirdi. Ancak Hikmet Karaman'ın Galatasaray kulübesinde başyardımcı olarak bulunması her zaman istediğim bir şey olmuştur aynı 1995 yılında olduğu gibi. Oynatacağı futbol belki olumlu, mücadeleci bir futbol olacaktı ama son 3-4 teknik adamı yiyen GS oyuncu karizması(!) birkaç maç sonra Hikmet Hoca'yı da yiyecekti.
2008 yılında adı ciddi şekilde geçen Abdullah Avcı o dönemde başta yönetim olmak üzere herkese "etiklik" dersi verince bu kez adı geçmedi. Türkiye'de şu anda kulübünde en uzun süre çalışan hoca ve rekora doğru da ilerliyor. Belediye gibi ligin en kötü kadrolarından birine her sezon daha iyi futbol oynatan bir isim, burası önemli. Galatasaray alt yapısında çalıştığı için kulübü bilen, Genç Milli Takım tecrübesi olan biri. Kısaca Galatasaray için oldukça uygun bir hoca ama şu anda değil. Bu yönetim olduğu sürece parlama ihtimali olan bir hocanın Galatasaray'a gelmesini bu saatten sonra sağ tarafı istese bile sol tarafı muhalefet eder Galatasaraylı'nın. Avcı da bir gün o koltuğa oturacak ama görünen o ki daha sağlam ve umutlu bir zamanda.
İlginçtir her hoca arayışı sırasında Türkiye'de bulunmaz hint kumaşı moduna geçirilen Lucescu'nun adı bu kez hiç geçmedi. Onun yerine yine en az onun kadar dedikodu potansiyeli olan Fatih Terim ihtimali vardı ki hoca az daha 3.kez Galatasaray'ın başına geçiyordu. Her zaman söylediğim gibi bit pazarını özellikle futbolda hiç sevmem. Sen daha önce 2 kez gönderdiğin bir adamı neden 3.kez umutla başa geçirmek isteyebilirsin ki? Luis Aragones'in 4 dönem çalıştığı A.Madrid'de hemen hiç başarı kazanamadığını da söyleyelim bu noktada örnek olarak. Fatih Terim'i ve ek olarak Hakan Şükür'ü ağabeyim gibi severim, bir ağabeyim olsa her halde bu kadar sevebilirdim diye düşünüyorum. Ama Fatih Hoca'nın bir kez daha Galatasaray'ın başına geçmesi konusunda her zaman muhalefet olacağım. Galatasaray eskiye değil her zaman yeniye daha ileriye bakan bir kulüp olmalıdır, olacaktır da. Peki Fatih Hoca şartları kabul edilseydi ve iş başı yapsaydı ne olacaktı? İlk transfer dönemi ve hatta sezon sonuna kadar takımı "hadi koçum, aslanlarım" mantığıyla götürmeye çalışacaktı. İstediği transferler yapılırsa ne ala, yapılmazsa, ki Rijkaard'da yapılmadı, yine 2004'e dönüş yaşanacaktı. Fatih Terim elinde hadi koçum taktiğiyle bütünleşecek, koşan, mücadele eden ama kazma olmayan, orta yapmayı, şut atmayı bilen adamlar olmadan başarılı olamaz. Milan'da orta yapmayı, şut atmayı çok iyi bilen ama mücadeleyi çok sevmeyen oyuncular vardı, Galatasaray'daki 2.döneminde ise ikisini birden yapamayan. Başarısız oldu tabii. Milli Takım'da, Galatasaray'da ve ardından Fiorentina'da bu kadro yapısını oturttuğundan da ciddi şekilde başarı geldi. Yani kısacası şu dönemde Fatih Terim de Galatasaray'ın ilacı değildi...
Christoph Daum da hem ülkeyi tanıması hem de sıradaki maçın Fenerbahçe olması açısından adı geçmese olmaz adaylardandı. Daum'u, Daum'un oynattığı futbolu, Daum'un konuşmalarını vs. hiç sevmem. Ama Daum'un Türkiye'yi çözdüğünü, burada bir şekilde skora yönelik futbol oynatıp başarıya ulaştığını ve ulaşacağı gerçeğini de maalesef görmezden gelemem. Eskiden taktisyen olan ve dahi lakabını alan Daum'dan artık eser kalmadı, Koch'un fiziksel olarak coşturduğu takıma mücadele ve fizik futbolu oynatıp bir şeyler yapmaya çalışıyor. on 3 takımında (FB, Köln, FB) hep böyle oynadı ve oynamaya da devam edecek. Şu aşamada saha içinden bakıldığında Galatasaray için iyi bir aday olabilirdi, hatta Hagi'den daha iyi bir adaydı ama Galatasaray gerçekleri açısından bakıldığında gelmemesi daha doğru oldu. Elinde Barış-Cana-Neill-Servet-Sabri gibi tam kafasına uygun bir oyuncu silsilesi bulacak ve belki de üst sıralara taşıyacaktı takımı ama 4-5 sıra için FB ve BJK'den ikişer kez gönderilmiş bir hocayı almaya lüzum yok.
İşin bir de Hakan Şükür boyutu yaşandı. 2008 yılında istememesine rağmen takımdan gönderilen Hakan Şükür, 2 yıldır yönetimi her türlü eleştiriyor, hatta bunun için kendine imkanlar dahi yaratıyordu. Kendisini inanılmaz sevenler bile bu duruma şaşırır olmuştu ki, yönetimin Kral'a teklif yaptığı ortaya çıktı. Açıkçası bu teklif sonrası Hakan Şükür Galatasaray'da işbaşı yapsa benim için biterdi, hatta sportif direktör olacak dendiğinde ilk anlarda başımdan aşağı kaynar sular döküldü desem yeri var. Hakan Şükür'ün bu teklifi, 2 yıldır her türlü eleştiriyi yaptığı, hatta "hadlerini bilecekler" dediği yönetimle çalışma ihtimali yoktu, olamaz da. Galatasaray aşkı ağır bastı, teklifi reddedemezdi diyenler olabilir ama o halde 2008'deki altyapının sorumluluğu, heykel tekliflerini reddetmemeliydi, reddetmezdi. Kısacası Galatasaray ve Hakan Şükür isimlerinin ayrılma ihtimali nasıl yoksa Kral'ın bu yönetimle çalışma ve çalışırsa da uyumlu çalışma ihtimali de yok. Hakan Şükür Galatasaray'ın başına bir gün elbette gelecek ama dediği üzere Wenger gibi bir teknik adamın yanına çalışarak kendini geliştirmiş olarak. Biz onun yaptığı sınırsız, sonsuz hizmetleri biliyoruz ve gelecekte kendisinden çok daha iyilerini bekliyoruz.
Bu kadar isim hatta niceleri geçti. Benim adayım, daha doğrusu hayalim MArtin O'Neill'dı, doğal olarak adı hiç geçmedi. Galatasaray'a şu anda açık ara en çok yakışacak hoca olsa da gerek takımın bu durumu gerekse bu yönetimin basiret katsayısı düşünüldüğünde O'Neill gibi oyuncu satışına kafası kızıp istifa eden bir hocanın takıma getirilme şansı yok. GSSözlük'te de bu adamın ismini ortaya attığımda yönetimi gerekçe göstererek itiraz edenler olmuş. Haklılar, bu yönetimle Mourinho gelse bile acaba diyeceğiz artık.
Frank Rijkaard dönemi bir borçlunun hayatı gibi yaşandı ve bitti Galatasaray'da. Önceleri aldığı borçla güzel hayat süren ve cicim ayları yaşayan bir insan zaman geçtikçe git gide nasıl dibe vuruyorsa, Galatasaray'da aynen bu senaryoyu yaşadı. Frank Rijkaard Galatasaray tarihinin belki de en çok destek gören hocası oldu, hala savunucuları var. Evet farklı bir sistem için geldi ve oturtamadı. Ama bu blogda her zaman belirttiğim gibi teknik adamlık refleksini sergileyemedi, çözüm üretemedi. Oynatmaya çalıştığı futbolun yakınından geçemeyecek Servet, Cana, Sarp, Ayhan, G.Zan gibi adamlarla o futbolu oynatamayacağını göremeyen bir hocanın o takımın başında kalma ihtimali ve hakkı yoktur.Frank Rijkaard her şeye rağmen kibar bir insandı umarım bundan sonra gittiği yerde başarılı olur.
G. Hagi ile ne oynayacak Galatasaray bundan sonra ya da ne oynayabilir. Bir kere Hagi içinden geçeni söyleyebilen bir adam, ikilik çıkarmaz. Dolayısıyla her oyuncunun oynama şansı var. Bu da Elano, Cana gibi oyuncuların takıma tekrar adapte olabileceği anlamın geliyor. Hagi sahada 10 numara olduğu için Elano, Misimovic, Arda, Kewell gibi oyuncuları daha iyi anlayabilir onlara istediklerini verebilir saha içinde. Defansta yine büyük sıkıntılar yaşayacak Galatasaray. Son A.Gücü maçındaki görüntünün 2 günde düzelmesine imkan yok maalesef. Galatasaray'ı 2005 yılındaki gibi baskı yapmaya, öne doğru oynamaya çalışan ama bunu yaparken geride çok fazla boşluk vermeyen bir takım olmak isterken göreceğiz önümüzdeki dönemde. Pas futbolunun çok fazla önemi olmayacak, baskı ile güç ile topu öne taşımak daha önemli hale gelecek. Yeri geldiğinde şişirme futboluna da geçebilen Hagi'nin sisteminde zaman zaman M.Batdal'ın da yeri olacağına inanıyorum ben. A Takım'a aldığı Arda ve Aydın, A Takım'da önceleri birlikte çalıştığı Sabri, Ayhan, Aykut gibi oyuncular var. Hagi'nin en büyük şansı dibe vurulmuş bir dönemde gelmiş olması. Kulübü, takımı tanıyor olması belli bir avantaj. Tugay Kerimoğlu ile çalışacak olması, Tugay'ın 7 aydır kulübün içinde olduğunu düşündüğümüzde olumlu bir nokta. Sahi Tugay yardımcı hoca olduysa alt yapı ne oldu yahu? Hagi konusunda son not; Hagi ve Tugay A.Bilbao maçında son dakikada o efsane golü yapmışlardı, yine bir şey yapabilirler mi dersek, çok çok zor ama önce Derwall sonra Hagi der ki: Galatasaray'ın adının olduğu her yerde umut vardır.
Galatasaray'ın oluğu yerde umut vardır ama bu yönetimin olduğu yerde sportif başarı umudu maalesef çok yok. Yönetimin mali, finansal ve pazarlama gibi konularda eleştirme ihtimalimiz yok, gerçekten başarılılar. Hatta Galatasaray'a bu yönlerden baktığımızda çağ atlattılar bile diyebiliriz. Ancak sportif başarı olmadığı zaman bunların önemi de azalıyor maalesef. 1992-1996 arasında görev yapan, kulübü bırakalım borcu bankada parasıyla Faruk Süren'e teslim eden Adnan Polat orijinli Alp Yalman yönetimini ele alalım. Çok iyi Galatasaraylılar dışında bu yönetimi hatırlayan olmaz. Ama kulübü bankada parasıyla alıp ciddi borca sokan Faruk Süren yönetimi bugün efsaneler arasında yerini almıştır, gerçekten de öyledir. Tabii ki sportif başarı önemli diye yönetim kalıp bütün ağırlığını oraya verecek diye bir şey yok. Hatta uzun yıllardır her dönem lafı edilen 1-2 sene PAF ile oynayalım borçları temizleyelim gerekirse tezi dahi var ve böyle bir şey olsa kimsenin laf edeceği yok. Asıl nokta büyük yatırım yapılırken başarısız olmak. Dünya çapındaki Kewell, Elano, Baros, Lincoln, Misimovic, Cana, Neill gibi oyuncuları alıp, Rijkaard'ı getirip, o paraları harcayarak nal toplamak. İşte bunu yediremiyor Galatasaray taraftarı. Aziz Yıldırım 12 senedir başkanlık yapıyor hala adam gibi yapamıyor işini. Galatasaray'ın 12 sene bu yönetimi bekleyecek zamanı yok, bunu en iyi bu yönetimin bilmesi lazım. Galatasaray'ı 3 ayda bir teknik direktör değiştiren Steaua Bükreş konumuna sokmaya kimsenin hakkı yok. Hele ki bu kulüp Adnan Polat ile tanışmadan evvel sezon ortasında hiç teknik adam göndermemişse. Rijkaard gönderilmeseydi demiyorum, önemli olan doğru seçimleri yapabilmek. Saftig ile başlayan hoca kovma modası, Kalli, Skibbe ve Rijkaard ile devam ediyor, hepsinin altında Türk Becali Adnan Polat'ın imzası var. Başkan'ı taraftarın çok sevdiğini iyi biliyorum ama futbol konusunda şu ana kadar çok kötü olduğunu da belirtmek gerekiyor.
Galatasaray'ın önünde Fenerbahçe maçı var. 10 yıldır yeniliyoruz zaten, bir kez daha yenilsek kimse Hagi'ye bu durumda bir şey söylemeyecek. Ama olur da bir galibiyet gelirse bu etrafında daha güçlü bir birleşmeye yol açabilir. Ne diyelim 10'un için, hayırlısı olsun.