28 Mayıs 2010 Cuma

2016 OLMADI 2020 VERELİM


Türkiye olarak bir Avrupa Futbol Şampiyonası adaylığında daha mutlu sona ulaşamadık. Geçen sefer tek başımıza ilk defa aday olduğumuz için olmamıştı. Bu defa çok daha sistemli, iddialı ve inanarak hazırlandık şampiyona için. Bu bağlamda gerek proje liderimiz Orhan Gorbon gerekse TFF yetkililerine teşekkür etmemiz lazım. Hatta bugüne kadar hiçbir ülkenin sağlamadığı büyüklükte bir devlet desteğini de arkamıza almıştık. 920 milyon avroluk teminat adaylığımızı en az 2-3 sınıf atlattı buna hiç şüphe yok. Gerçi 920 milyon avroya imza atan Tayyip Erdoğan'ın oylamaya katılmaması oldukça garip. Platini bile Fransa'ya şampiyonayı kazandıran faktörün Sarkozy olduğunu söylerken Tayyip Bey'in durup bir kez daha düşünmesi lazım. Oylamayı Fransa’ya 7-6 kaybettiğimiz için canımız biraz fazla acıdı, Michel Platini’ye basında fazla yüklenmemizi buna bağlıyorum ben. Tamam, beş para etmez Sarkozy’ye büyük ilgi gösterip, Türkiye Cumhurbaşkanı’na aynı alakayı göstermemesi onun insanlık ayıbıdır belki ama Fransa için lobi yaptı diye Platini’nin eleştirilmesi çok anlamsız. Eğer UEFA Başkanı Şenes Erzik olsaydı, biz bu desteğinin çok daha fazlasını Şenes Erzik’ten umacaktık. Zira umduk da. Şenes Erzik de açıklamasında açıktan olmasa da lobi yaptığını söyledi ama 1.yardımcısı konumunda olduğu Platini hakkında da çok sitemkar konuştu.

Evet, turnuvayı düzenleme şansını kaybettik ve böylesine büyük bir turnuva en erken 2020 yılında Türkiye’de olacak. Lakin eğri oturup doğru konuşmakta fayda var. UEFA Başkanı bir Türk olsa ve biz turnuvayı kaybetsek o kişinin durumunu düşünebiliyor musunuz? Dolayısıyla UEFA Başkanı’nın tarafsız kalması gibi bir durum yok. Zaten oy hakkı olmadığı için görünürde tarafsız olan başkanın, hepsi eğitimli-kültürlü federasyon başkanlarından oluşan komitedeki kişileri kazanması mümkün olmayan derecede kötü bir projeye inandırma, oy vermelerini sağlama ihtimali bulunmuyor. Dolayısıyla Platini’ye yüklenmek çok da akıl karı değil, biz Platini’yi de yenecek bir çalışma yapmalıydık demek ki yapamamışız.


3. kez adaylığımız reddedilse de ülke olarak küsmeye hakkımız yok. Gerçekten birçoklarının inandığı gibi çok iyi bir proje hazırladık. Eksiklerimizi belirleyip 2020 için üstüne gitmekte çok büyük fayda var. Örneğin bizim statlarımız maket değil de hali hazırda kullanılan statlar olsaydı değil Platini tüm Fransa gelse bu turnuvayı elimizden alamazdı. Dolayısıyla ilk iş 2015 yılına kadar vaat edilen tüm statları hatta daha fazlasını Türk Futbolu’na kazandırmak olmalı. Yine UEFA’nın eksik gördüğü ulaşım konusu için de hava limanlarımız elden geçirilmeli, hızlı tren ağları çok daha seri bir şekilde örülmeli. 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın Doğu Avrupa’da düzenlenecek olması ve UEFA’nın Ukrayna belası karşısında maket statlara güvenememesi de bence bizim kazanamamızda büyük bir faktör. Eksiklerimizi tamamlamak için çok önemli bir süre var önümüzde, lobi faaliyeleri için de elimizdeki tüm imkânları kullanmayı öğrendiğimizde EURO 2020 finallerinin İstanbul’da düzenlenmemesi gibi bir durum söz konusu dahi olamaz. Aha buraya yazdım işte...

27 Mayıs 2010 Perşembe

ÇOK İDDAALIYIM BU ARA


İddaa ile blogu karıştırmamak lazım, karıştırmadım da şimdiye kadar. Ama akşam akşam gelen bu 104 TL beni bir o denli keyiflendirdi ki takipçilerimle bu sevinci paylaşmak istedim.
Türkiye'ye gözü kapalı kupon yapılır, böyle devam ederse. ABD karşısında 2.40'lık oran verilmiş değerlendirmek lazım. Hollanda da Meksika'yı affetmedi, Van Persie sağ olsun. Şili'nin Zambiya karşısında kazanmama ihtimali yoktu, biz de handikaplı oynayarak değerlendirdik zira. Bu sezon gol makinesi diyebileceğimiz Santos'un maçına üst oynamadan geçmek olmazdı, nitekim geçmedik. Genç Millilerimizin yarı finale kadar yükseldiği U17 Avrupa Şampiyonası Yarı Final karşılaşmaları da listeye girdi, gerçi millilerimize şans tanımadık kuponsa ama onlarda bizi yanıltamadı. Keşke İspanya'yı eleseydik de bu kupon tutmasaydı. Son olarak da kulaklar Danimarka'ya kilitlendi ve oradan da mutlu haber gelince bu güzelim kupon tutmuş oldu. Dünya Kupası yaklaşıyor, durmak yok yola devam.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

ISINIYORUZ --- TÜRKİYE 2-0 K.İRLANDA


Çek Cumhuriyeti maçından sonra Kuzey İrlanda'nın da bize rakip olmasının beklenmediği bir maçtı. Gerçi bizim neredeyse sahadan sildiğimiz Çekler Dünya Kupası'na katılacak olan Amerika'yı Amerika'da yenmeyi başardılar, o da ayrı bir nokta ama bizim maçta hiçbir şey oynayamadıklarını, karşılaşmanın hep bizim üstünlüğümüzde geçtiğini de maçı izleyenler olarak net bir şekilde görmüştük. Kuzey İrlanda maçında o seviyeden de daha baskılı bir futbol umuyorduk doğal olarak. Zaten daha maçın hemen başından beri sahasına tamamen gömülen, sadece 1 oyuncusunu ileride bekleten bir takım olarak modern futbolun ne kadar gerisinde bir ülkeyle oynadığımız da ortaya çıktı. Birçok oyuncusu İngiltere Championship Lig'de oynayan Kuzey İrlanda karşısında ilk yarıda topu sürekli ayağımızda tutsak da pozisyon üretemedik. Bunda forvetsiz bir şekilde, Tuncay ve Kazım gibi gezinen oyuncularla oynamamızın da payı büyüktü. Kanatlarda görev alan Ozan'ın daha Milli Takım'a tam intibak edememesi, Hamit Altıntop'un da daha 4 gün evvel Şampiyonlar Ligi Finali'nden gelip deyim yerindeyse n'oluyoruz havasında olması bu yarıda üretkenliğimizi baltalayan etmenlerdi. Tuncay Şanlı çok çalıştı hatta tek pozisyonumuzu da buldu ama o da tek başına bir yere kadar gidebilirdi. Bir de böyle zayıf takımlara karşı orta sahada M.Topal, Selçuk Şahin gibi çapalardansa Emre Belöz, Selçuk İnan, Nuri Şahin gibi hem savunma yapabilen hem de top tekniği yüksek 2 oyuncu kullanmak çok daha akla yakın. Zaten çok fazla atak yapamayan rakibe karşı top yaparken 1 kişi fazla olmamızı sağlayacaktır bu taktik.

2.yarıda Sercan'ın oyuna girmesi hemen meyvesini verdi. Ne olursa olsun özellikle kapanan takımlara karşı forvetsiz sahaya çıkmanın açıklaması yok. Tuncay da Kazım da gezinen oyuncular, Sercan kanatlara deplase olma özelliği olmasına rağmen orijini forvet olan bir oyuncu ve bu özellik hemen takımımız adına fark ettirdi. Zaten daha sonra Semih'in de girmesiyle ön tarafta iyice rahatladık. Emre Belöz ve Arda'nın girdiği dakikalardaysa Kuzey İrlanda zaten oyundan kopmakla kopmamak arasında gidip geliyordu. Semih'in golüne de değinmek lazım, aylardır doğru düzgün maç yapmayan bir oyuncu olarak böylesine güzel bir gol atması gerçekten hem onun hem de takımımız adına çok hoş. Kaleci Onur'un da ilk milli maçına çıkması önemliydi, ligin 2.yarısındaki performansıyla bunu kesinlikle hak etmişti.

Amerika kampının son maçında Amerika ile oynayacağız. İlk 2 maçta güzel görüntü versek de en önemli maçımız Amerika ile oynanacak maç olacak. Dünya Kupası öncesi onlar da son kez ciddi bir rakip ile oynayacaklarından maça asılacaklardır. Bizim de Hiddink'in kafasındaki 11'e mümkün olduğunca en yakın takım tertibi ile sahaya çıkacağımızı düşünüyorum o maçta. Hiddink - Inter dedikoduları çıksa da umarım bunlar ne takımı ne de kamp ortamını etkiler, yeni oyuncularla kazanılan bu ivme devam eder.

23 Mayıs 2010 Pazar

TÜRKİYE 2-1 ÇEK CUMHURİYETİ - HİDDİNK'LE İLK KEZ


Guus Hiddink'in ilk maçı olması adına önem taşıyan bir maçtı Çek Cumhuriyeti. Hoş, hiddink sözleşmesi Ağustos'ta başlayacağı için yine kulübede değildi ama hemen kulübenin üstünde Federasyon yetkilileriyle birlikte takip etti karşılaşmayı. Hatta Okan Buruk ve Emre Aşık'ın jübile için dışarı alındığı anlarda sahaya dahi indi. Okan ve Emre'ye de hoş bir veda oldu, Milli Takım'a çok önemli maçlarda, çok önemli turnuvalarda, çok önemli katkılar vermiş oyuncular bıunlar. Hiddink'in kadrosu diyebileceğimiz için dikkatle bekliyordum ilk 11'i, özellikle Gökhan Zan'ı görünce biraz garip oldum. Neredeyse 1 sene oynamamış adam, iyileşince hemen kendini Milli Takım'da ve de ilk 11'de buldu, ne varsa bu Gökhan'da artık. İşin diğer ilginç tarafı kötü de oynamadı, yerine giren Emre Güngör'ün hatalarını görünce bizim Gökhan'ı Vidic zannediyordum neredeyse.

Rakip Çek Cumhuriyeti'nin bırakalım 5-6 sene öncesini 2 sene evvel ki Çeklerle dahi alakası yok. Gerek teknik gerek fizik güç olarak harika Çek Takımı gitmiş yerine deyim yerindeyse sünepe, mahkum oynamaya alışkın bir topluluk gelmiş. teknik direktörleri de adı duyulmamış bir kişi. Çek Takımı Emre Güngör'ün hatasından sonra beraberlik şansı yakaladıkları dakikalar haricinde hiçbir şey oynamamadı, oynayamadı. Dünkü Çek Cumhuriyeti'nden bu takımın hiçbir oyuncusunu bilmeyen birinin aklında tek bir ismin dahi kalması mümkün değildi. Tomas Necid, Martin Fenin, Hubschman gibi kalbur üstü olarak nitelendirilebilecek adamlar dahi silinip gittiler maçta.

Bizim takımımız ise beklenenin aksine oldukça tempolu ve hızlı oynadı, özellikle ilk yarıda. Forvette Halil Altıntop ve Nihat Kahvecş şle başlayarak takım halinde sistemli bir baskı kurduk rakip üzerinde. Aslında bu en yaşlısı 30 yaşında olan bir kadrodan beklenmesi gereken bir olaydı, ilk maçtan bu denli başarılı olması oldukça mutluluk verici. Ligin 2.yarısında Galatasaray'da yokları oynayan Arda Turan sonunda gerçek futbolunu oynadı. Açık olmak gerekirse sahada Arda'dan sonraki en yetenekli futbolcunun Arda'nın yarısına yaklaşabildiğini söylemek dahi çok zordu. Orta sahada Emre Belöz de sezon içinde olduğu gibi çok didindi. Fener'den farklı olarak Milli Takım'da Emre'nin bir de tempoyu ayarlama görevi oluyor ve bunu da gayet iyi kotarıyor Emre. Volkan Şen ve Sabri de sağ kanatta iyiydiler ancak oranın asıl sahiplerinin Gökhan Gönül ve Hamit olduğunu biliyoruz. Defants galatasaray'da formayı unutan Servet, milli takımın değişmezi burası açık. Zaten Milli takım'ın Galatasaray'da olduğu gibi futbol devrimi(!) yapmaya niyeti olmadığı için Servet gibi bir cengaver rahatlıkla oynayabilir.

Kadro 33 kişi olduğundan bazı oyuncular ancak K.İrlanda ve ABD maçlarında şans bulabilecek. Hiddink bütün oyuncularına şans vereceğini açıkladı. Böylece takımlarında oldukça iyi sezon geçiren kalecilerimiz Onur ve Sinan ile Eskişehirsporlu Sezer Öztürk de ilk kez formayla tanışacaklar...

HELAL OLSUN MOURINHO


Boynuz kulağı geçer diye bir söz vardır Türkçe'de, Van Gaal'in yanında çıraklık periyodunu tamamlayan Mourinho da bu sözü doğrularcasına kupayı Louis Van Gaal'in Bayern'inin elinden aldı. Porto'daki mucizevi şampiyonluğun ardından Inter'de de sadece 2.sezonunda bu başarıyı tekrarlamış oldu böylece. Inter gibi özellikle Avrupa'da başarısızlıktan başı dönmüş bir takımı bu konuma getirebilmek oldukça büyük bir başarı. Çevremle her zaman tartıştığım ve gerekirse tartışmaya devam edeceği İbrahimovic'in bir ayak bağı olduğu savım da böylece daha bir güçlenmiş oldu. artık Inter'de de misyonunu tamamladın Mourinho, Real Madrid yolları taştan senin için. Gel de son yıllarda başarısızlıktan başı dönen bir başka takımı daha kurtar, biz de sevinelim Real'i sevenler olarak. Onun dışında finalde Mourinho adına dikkatimi çeken bir başka nokta da maç içinde Robben ile sarılmalarıydı. Eğer Mourinho'nun oyuncusu veya eşi değilseniz onunla bu kadar samimi olma şansınız yok. Adam oyuncularıyla harika geçiniyor ama iş dışarıya gelince artistin teki. Başarının anahtarı da oyuncularıyla arasının iyi olması ve onlara verdiği aşırı güven olsa gerek.

Van Gaal cephesinde ise bu kez hızlı ve fiziksiz forvet kumarının tutmamasının getirdiği hayal kırıklığı var şu anda eminim. Müller biraz da ağır bir ifadeyle maçın içine etti. Gerçi bu sene formsuz oldukları için Gomez - Klose ikilisinin oynatılmasını da çok savunamayacağım ama Van Gaal bu ikisinden birini güçlü fiziği olan Inter savunmasının üzerine salsaydı durum bundan çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Benim adıma gecenin en önemli olayı bir Türk'ün Şampiyonlar Ligi Finali'nde ilk 11'de forma giymiş olmasıydı. Maicon karşısında sol kanatta çok bir varlık gösteremese de helal olsun Hamit Altıntop!!! Bayern'i yıkan bir diğer olay da Van Gaal'in göze hoş gelen futboluna uygun oldukları, ayağa rahat pas yapabilmeleri sayesinde defansın göbeğinde şans bulan Demichelis ve Van Buyten gibi isimlerin oldukça yavaş olmalarıydı. Milito, Pandev ve Eto'o gibi güçlü ve hızlı isimler karşısında oldukça zorlandılar. nitekim 2 golde de bu yavaşlıktan kaynaklanan çaresizliği gördük.

Diego Milito da attığı 2 golle maça damgasını vurdu ve maçın adamı seçildi. Inter'de ilk sezonu olmasına karşın oldukça yararlı bir yıl geçirdi. Açıkça söylemek gerekirse benim beklediğimden çok daha fazlasını verdi Inter'e. Bu başarı Moratti'yi baya bi götürür. Mourinho ayrılırsa yerine yine iyi birini bulup, bir hayli harcama da yapar. Buradan Abramovich'e de selam olsun. Hem Mourinho'yu gönderdiği için dövünsün hem de kulüp alıp Devler Ligi için yıllarını veren Moratti'yi görüp biraz daha sabretmesi gerektiğini öğrensin. Son olarak öyle yada böyle şaka maka büyük adamsın Mourinho...

21 Mayıs 2010 Cuma

BÜLENT UYGUN ANTEP'TE


Sivasspor'da geçirdiği rüya gibi 2 sezondan sonra, takımda ortaya çıkan düşüşe mani olamamıştı Bülent Uygun. Gerçekten Türkiye'ye uymayan bir yönetim tarzı olduğunu düşündüğüm Başkan Mecnun Odyakmaz'da tarzının sadece başarı sebepli olduğunu gösterircesine bırakalım basın sözcüsü birçoklarının kapıcı yapmayacağı Fikret Ünsal'ın da baskılarına dayanamayarak Bülent Uygun'u göndermişti. Hoş, tarih Bülent Uygun istifa etti diye yazacak ama edene değil ettirene bakmak lazım. Neyse, konumuz Sivasspor değil, ona da ayrı bir yazı yazarız, konumuz Bülent Uygun ve Gaziantepspor ile yaptığı yeni anlaşma.

Geçen sezonun son dönemlerinde göreve Couceiro büyük umutlarla göreve getirilmiş, son birkaç haftada belli bir yere kadar ülkeyi tanıması amaçlanmıştı. Geçmişte Porto ve Litvanya Milli Takımı gibi takımları çalıştırmış olması Gaziantep gibi uzun zamandır başarıya aç bir şehre yeni bir vizyon katıp katamayacağı hususunda beni de oldukça meraklandırmıştı. 1 senelik süreç asla bir hocanın kötü hoca olduğuna kesin kanaat getirilmeye yetmez ancak dokunun uyuşup uyuşmayacağı hakkında önemli fikir verebilecek bir süreçtir. Geçen yaz Beşiktaş ve Yıldırım Demirören sayesinde voleyi vuran Gaziantep eşrafı, bu sezon sonu itibariyle Couceiro'dan umudu kesti.

Bülent Uygun ile anlaşarak da bence doğru bir karar verdiler. Söylemleriyle her zaman bir Anadolu takımının şampiyonluğunu öne çıkaran Bülent Hoca belki milenyumdan sonra bunu başarabilen ilk hoca olamadı ama Sivasspor'a atlattığı sınıfı Gaziantep'e de atlatması halinde ortaya çok daha tehlikeli bir takım çıkacak, buna şüphe yok. Zira, Gaziantepsor hem şehrin gelişmişliği hem de ekonomik gücü itibariyle Sivasspor ile karşılaştırılmayacak kapasitede. Bülent Hoca'nın sivas'ta edindiği çok önemli tecrübeyle bu potansiyeli kullanabilecek en önemli aday olduğu inancındayım. Gaziantepspor'un kadrosuna baktığımızda başa güreşecek bir oyuncu topluluğu göremiyorum ben. Genç ve kaliteli oyuncuları var Gaziantepspor'un, bu büyük avantaj ama yaşı ilerlemiş katkı alamadıkları oyuncularla yollarını ayırıp bunları Turkcell Süper Lig'inin yapısına uygun kaliteli isimlerle takviye etmeleri lazım gelmekte. Soner Örnek, Cenk Güvenç, Serdar Kurtuluş, Murat Ceylan, Ahmet Arı, Ferdi Coşkun, Olcan Adın gibi genç yaşlarına rağmen azımsanmayacak lig tecrübesi olan oyuncularla birlikte Bülent Uygun'un sivas'ta yaptığı göreve gelir gelmez başarı elde etme durumuna güvenebilirler. Ancak bu olmazsa bile hocaya belli bir süre tanınmalı, burası kesin.

Gaziantepspor Başkanı İbrahim Kızıl, hep Gaziantep şehrine hak ettiği başarıları yaşatacağını söylüyor ama eylemleri söylemleriyle örtüşmedi şimdiye dek. Önemli başarıların önemli oyuncularla kazanılacağı gerçeğini unutmayarak bursaspor'u örnek almalı Kızıl. Az önce saydığım yerlilerin yanında Deumi, Cesar gibi başarılı olabilecek 5 yabancı daha koyulmasıyla Gaziantepspor'un 2001 yılındaki rakibi boğan takım olma ihtimali mevcut. Bülent Hoca'dan oldukça umutlu olan biri olarak gelecek sezon Gaziantepspor'u ayrı bir takip edeceğim...

20 Mayıs 2010 Perşembe

SEZONA GENEL BAKIŞ

ALTIN KADRO



GÜMÜŞ KADRO



BRONZ KADRO


Sezon bittikten sonra oyuncu performansları üzerine genel bir değerlendirme yapmak da farz oldu tabii. Sezonun öne çıkan 33 oyuncusunu almaya çalıştım, unuttuğumuz varsa affola artık. En çok sol bekte sıkıntı yaşadım, Andre Santos'u altın kadroya koymak durumunda kaldım, düşünün Türkiye'deki sol bek sıkıntısını. Gerçi küme düşse de Denizlisporlu Çağlar ve Gençlerli Aykut'un performansaları fena değildi bu mevkide. Kalede Volkan, Ivankov ve Onur Kıvrak harika bir sezon geçirdi, özellikle Ivankov'un hem kalede hem de penaltı atışlarındaki başarısı takdire şayandı. Öne çıkan ama kadrolara giremeyen diğer isimlere bakarsak, Robert Vittek, Necip Uysal, Ali Turan, Alper Potuk, Turgay Bahadır, Batalla, Selçuk İnan da oldukça iyi karşılaşmalar oynadı. Güiza, Jo Alves , Sedat Ağçay ve Elano ise kazma kadro kurulsa kesinlikle yer bulacaklardan. Bu takımlara birer de teknik direktör atamak lazım elbette;
Altın Hoca : Ertuğrul Sağlam
Gümüş Hoca : Şenol Güneş
Bronz Hoca : Abdullah Avcı diyelim...

YENİ SEZONDA LİG TV


Sezonun son maçları öncesi Lig Tv Genel Müdür Yardımcısı Kerem Ertan gelecek sezonla alakalı oldukça önemli açıklamalar yaptı. Malumunuz, ödediği miktarda %121'lik bir artışı göze aldı Digiturk platformu maçları 5 yıl daha yayınlayabilmek adına. bu girdinin kulüplerimizin gelişimine oldukça olumlu yansıyacağına şüphe yok. Burada asıl merak ettiğim nokta Digiturk'ün girdilerinde aynı oranda bir artışı yapıp yapamayacapı. Sonuç olarak bu olmazsa bu büyük gelirini sürekliliği adına kötü bir haber olur. Yenilik açıklamalarına geçmeden önce Kerem Ertan'ın "futbolun yeni sezonda sahada mücadele edilen bir oyun olmasını istiyoruz" sözünü çok garipser gibi oldum sonra Devlet'in öz be öz Bakanı'nın açıklamalarını hatırlayınca garipsemekten vazgeçtim. Adam has konuşmuş.

Digiturk yeni sezonda futbolseverlere sadece bir takımın maçlarını seyretme imkanı sağlayacak. Bu da gerek büyük takım taraftarları gerekse Anadolu takımı sempatizanları adına çok iyi bir haber. İstemediği maçları seyretmeyecek ve bunlara gereksiz ücret ödemeyecek artık Digiturk müşterileri. Tek takım paketinin fiyatını da yaklaşık 3 litre benzin parasına eşitledi Kerem Ertan. Bu da aşağı yukarı aylık 11-12 lira gibi bir ücrete tekabül ediyor ve gayet makul. bunun yanında 9 maçın canlı yayının da yapılacağı söylendi ki markalaşma adına oldukça önemli bir diğer haber de bu. Tüm maçların canlı yayının yapılacak olması ligin takip edilmesini kolaylaştıracağı gibi o maçın özet görüntülerinin de daha kaliteli olmasına yol açacaktır. Lig Tv'nin yeni yüzlerle, yeni stdüyolarla, çok daha kaliteli bir şekilde yeni sezona merhaba diyeceği de açıklamasının son noktasını oluşturdu Kerem Bey'in. Açıkçası Rıdvan Dilmen'e yapılan o gereksiz tekliften sonraDdigiturk'un gözünü budaktan sakınmayacağı ortada. Bakalım Şansal Büyüka büyük ihtimalle kendisinin ekranda olmayacağı ilk sezonda hangi ekiple yoluna devam edecek.

YENİ MİLLİ TAKIM(?)


Guus Hiddink'in Milli Takım'ın başına geçmesinden sonra meraklı bir bekleyiş aldı herkesi haliyle. Dünyanın belki de milli takımlar bazında gelmiş geçmiş en başarılı hocasıyla anlaşılınca seçilecek oyunculardan takım mantalitesine kadar her şeyde ufak da olsa bir takım değişiklikler beklenmiyor değildi. Hiddink henüz takımın başında sahaya çıkmamış da olsa, ki Amerka'da da takımın başında sahada olacak mı bilemiyorum, geçmişteki Türkiye serüveni dolayısıyla yakın olduğu yardımcısı Oğuz Çetin aracılığıyla gerek tek maçımız Honduras karşılaşmasında saha içinde, gerekse yine Oğuz aracılığıyla saha dışında yeni oyuncularıyla iletişim kurmaya çalıştı. Hiddink'in gittiği her ülkeye başarı götürdüğü aşikar. Önemli olan bizim sıkıntımızı tespit edip edemediği. İstkrar hususunda yaşadığımız sıkıntıyı görüp teşhisi koyabildiyse en başa güreşeceğiz demektir, adım gibi eminim buna. Zira bir turnuvaya katılamayıp, ertesi turnuvada şova yönelen sonrasında yine karavana çeken bir ülkenin zihniyetinde sıkıntı vardır ve en kısa şekliyle bu sıkıntının adı istikrardır. Ben Hiddink'in dünyada bu sıkıntımızı giderebilecek 3-5 isimden biri olduğunu düşünüyorum ve biraz da esprili bir şekilde diyorum ki Hiddink de olmazsa Capello'yu deneriz o da olmadı zaten kimseyle olmaz bu iş demektir.

Hiddink'in Fatih Terim'in uzun zamandır kadroya çağırmadığı İbrahim Toraman ve Mehmet Topuz'a af çıkarmasını güzel buldum. Zira teknik kadroda kendilerinden sonra en yetkili isimleri aynı bu 2 hocanın; Oğuz Çetin. Demek ki Hiddink hiç bir isme ön yargılı yaklaşmayacak diyecektim ki Fatih Tekke ve Gökdeniz'in kadroda olmadığını gördüm. Bu 2 oyuncuyu Hiddink'den iyi kimse bilemez şu anda. Zira Guus Hiddink Rus Milli Takımı'nın başındaydı, fFtih ile Gökdeniz de Rusya'da şov yaptı geçen sezon. Bu işinde kokusu çıkar yakında, biraz beklemek lazım.

Bir de genç gurbetçiler konusu var. Fatih Terim'in bu konuda sıkıntılı bir adam olduğu söylenip duruldu ama Hiddink'ten de en azından şu aşamada bir açılım göremedik. En azından 1 ay evvel Oğuz Hoca'nın seyrettiği Freiburg'lu Ömer Toprak'ın kadroya çağrılmasını bekliyordum. Modern bir defans oyuncusu Ömer, mücadeleci ve Milli Takımımıza oldukça yakışacak bir oyuncu. Ümit Milli takımımızda genelde yer alan Hamburg'lu Tunay Torun sakatlanmasa kadroda yer alacaktı. Yine bu sezon Nürnberg ile büyük çıkış yakalayan İlkay Gündoğan ve Hiddink'in kendi ülkesinden(Hollanda) geri alıp alamayacağını merak ettiğim Oğuzhan Özyakup benim takip listemde üst sıralarda.

Amerika kampı resmi olarak olmasa da yeni hoca ve yeni oyuncuların kimyasının uyuşması açısından büyük önem taşıyor. 2016 Avrupa Futbol şampiyonası'nı düzenlemek için aday olduğumuz bu dönemde ondan evvel ki 2 turnuvaya kesinlikle katılarak istikrar sorunumuzu çözmeliyiz. Bu konudaki en somut adımı konunun en somut adamını getirerek attık. Eğer bu kimya tutar, 2016 da Türkiye'de düzenlenirse evimizde bir şampiyonluk umudu dahi taşıyabiliriz. Şimdilik bu kadar...

NUR TOPU GİBİ ŞAMPİYON


Uzun bir aradan sonra bloga dönerken bu uzun arada bozulan bilgisayarımın büyük payının olduğunu belirtmeliyim. Hoş, bilgisayarım için internette yemediği küfür kalmayan Sertech Bilgisayar'dan henüz bir haber alamadım ve bu da blog adına hiç de hoş bir haber değil ama yazabildiğimiz kadar yazacağız makine gelene kadar, yapacak çok da bir şey yok. Bunun dışında gündem tabii ki Bursaspor'un şampiyonluğu ve dolayısıyla Ertuğrul Sağlam'ın Türk Futbolu'nu derinden sarsan başarısı üzerine.

Bursaspor'un tabuları yıkarcasına kazandığı şampiyonluk Türk Futbolu için çok önemli bir zamanda gelmiş oldu. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı almak için oldukça iddialı olduğumuz bu dönemde Anadolu'nun inanılmaz heveslenmesini sağlayacak bu şampiyonluk çok önemliydi. 1993 yılından beri düzenlenen Şampiyonlar Ligi'nde ilk kez Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş dışında bir Türk takımının yer alacak olması da ülke futbolumuzun gelişmesi açısından büyük bir aşama olarak kabul edilebilir. Bursaspor'un yaptığı iş, Sivasspor'un geçen sezon yaptığından, şampiyonluğu kazanmasından ziyade bu başarıyı ve şampiyonluğu sindirebilecek kapasitede bir şehir olmasıyla da sıyrılıyor. Bu bağlamda Bursaspor'un başarı kalıcılığını sağlama ihtimalinin hiç de az olmadığını belirtmek istiyorum.

Kadrosuna baktığımızda Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ile boy ölçüşmesini beklemediğim ama genel olarak hiç de kötü olmayan bir kadroya sahip Bursaspor. 4.lüğün bile onlar için başarı sayılacağını düşündüğümüzde şampiyonluğun önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Kadronun sezon içindeki durumuna bakarsak, Ivankov, Ömer Erdoğan, Ali Tandoğan, Ozan İpek, Volkan Şen, Turgay Bahadır ve Batalla verebilecekleri maksimum katkıdan daha fazlasını verdi belki de. 7 oyuncudan böylesine verim aldıktan sonra başa güreşmek çok da zor değil açıkçası. İbrahim Öztürk, Hüseyin Çimşir, Bekir Ozan, Ergic, Zapotocny gibi oyuncular da maksimuma yakın oynayınca başa güreşmek şampiyonluk olarak evrim geçirdi. Bu kadronun en parıldayan ismi Sercan Yıldırım'ın 2 grupta da yer almadığına dikkat etmek lazım. Çok kötü bir sezon geçirmemesine rağmen Sercan maksimumunun yakınlarında dahi dolaşmadı. Ve buna karşın Bursaspor'un bu başarıya ulaşabilmesi bence çok daha anlamlı.

Gelelim bence başarıdaki en büyük paya sahip adama. Kadrodan da, yönetimden de çok daha fazla paya sahip çünkü geçen sezon hemen hemen aynı kadro ve tamamen aynı yönetimle devraldığı kulüp çok zor bir durumdaydı. sihirli bir değneği varmışçasına 2.yarı kulübü yenilmez armada haline getirdi ve ligi 6.bitirmeyi başardı "adam gibi adam" Ertuğrul Sağlam. Bu sezon başa güreşmek hedefini korkmadan ortaya koyması, hatta çekinmeden, ki bu çekinmemezlikte büyük takım çalıştırmış olmasının da payı büyük, şampiyonluk sözcüğünü kullanması bu genç ve yetenekli kadroyu gaza getirmeye yetti. Şampiyonluk sözcüğünü kullanmanın bu kadar yakıştığı başka bir isim varsa bi göstersin arkadaşlar diyorum Ertuğrul hoca için. Tamam, başarılı adamları çok severim ve öz ağabeyim gibi gördüğüm isimler vardır, Hakan Şükür, Fatih Terim, Ergün Penbe, Bülent Korkmaz gibi. Hepsinin ortak yanı Galatasaraylı olmaları ve Türk Futboluna çok şey katmalarıdır. Şimdi bu gruba bir isim daha eklendi hem de geçmişte bir akşamlığına Galatasaray forması giymiş olsa da Galatasaray çatısı altında hiç bulunmamış bir adam: Ertuğrul Sağlam. Samsunspor'da kümede kalmak, Kayserispor'da Avrupa Kupaları'na katılmak, Bursaspor'da şampiyonluk... Kend dönemleri içinde çok büyük başarılar bunlar. Daha 40'ına gelmeden bunları başarabilen bir teknik adamı ayakta alkışlamak gerekir, bir de Yıldırım Demirören'e parantez açmak. Yıllardır şampiyon olmayı bırakın potaya giremeyen takımı ilk senesinde potaya sokmuş, hakemler tarafından belki de şampiyonluğu gasp edilmiş bir hocayı, Ertuğrul Sağlam'ı, lider durumdayken bir anlık gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bir tutumla gönderen Yıldırım Demirören, kendileriyle oynadığı maçta Beşiktaş'ın 6'da biri bütçeli bir takımla hem de 1,5 sezon içinde şampiyonluğu yakalayan Sağlam'ı görünce ne düşündü acaba? Neyi düşünecek kulüpten alacağı 50 milyon doları tabii ki!!!

Asıl önemlisi gelecek sezon katılacağı bir Şampiyonlar Ligi macerası olacak Bursaspor'un. Şu rakip bu rakip tartışmasından önce ülkemizi en başarılı şekilde temsil etmesi önemli. İlk kez katıldığı bu arenada alınacak puan, atılacak goller dahi önemliyken eğer Bursaspor UEFA Kupası'na katılmayı başarırsa benim başım gözüm üstüne. Hoş, elense de bu seferlik gözümüzü kapatacağız, şimdiden rahatlıkla söyleyebilirim bunu. Sadece Şampiyonlar Ligi'nde 25-30 milyon avro gelir elde edecek Bursaspor'un bu bilinçli tavrını devam ettirmesi halinde büyük takımlara çok daha büyük sıkıntılar, çok daha büyük faturalar çıkaracağını düşünmek hiç de zor görünmüyor bana. Yolun açık olsun Bursaspor...

13 Mayıs 2010 Perşembe

TV'DEN DÜNYA KUPASI - GİDEMEYEN YILDIZLAR


Dünya Kupası kadrolarının açıklanması hemen hemen tamamlandı, ülkesi Dünya Kupası'na katılamayan star oyuncuların dışında teknik adamlar tarafından kadroya çağrılmayan yıldızlar da hiç azımsanacak sayıda değil. Yıldız denilince akla gelen ülkeler tabii ki Brezilya ve Arjantin. Kadro seçimleri hep sansasyon oluşturan Dunga beklendiği üzere Ronaldinho, Adriano, Andre Santos'u dışarıda bıraktı, ancak Pato'nun alınmaması çok büyük sürpriz oldu. Farklı oyun stiliyle, minyon olmasına karşın İtalya'da dahi kendini ispatlayabilen Pato'nun ilk 11 olmasa bile Dünya Kupası'nda olmasını beklerdim. Bu arada Beşiktaş'tan arkasına teneke bağlanarak gönderilen Kleberson da Dünya Kupası yolcusu. 2002'den sonra yine bir Dünya Kupası macerası yaşayacak. 2006 Dünya Kupası'nı kaçırmış ve açılış gösterilerinde yer almıştı, herhalde bir daha bu kupada oynayacağını düşünmüyordu ama Dunga bu işte. Dunga'ya bile sansasyonel dedik ama Maradona'ya ne diyeceğimi bilemiyorum. Gerçi o da ne yaptığını bilmiyor. Maradona da Javier Zanetti ve Esteban Cambiasso'yu dışarıda bıraktı. Hadi Zanetti anlaşılabilir de Cambiasso nasıl alınmaz yahu?

Avrupa'da da bazı büyük sürprizler yok. Fransa'da Benzema'nın alınmaması hiç şaşırtıcı değil. Lyon'da pohpohlanan Fransız, bu sezon İspanya'da hiçbir şey veremedi ve bence de Afrika'da olmayı hak etmedi. İtalya'da Lippi bazı tanınmamış oyuncuları çağırmasının yanında Totti, Del Piero ve Toni'nin yüzüne bakmadı. Toni'yi bilmem ama Totti ve Del Peiro ben olsam ilk 11'de başlardı. İtalya'nın bu kupada son şampiyon unvanıyla işi çok ama çok zor. İspanya'da en büyük sürpriz Güiza'nın kadroda olması. del Bosque'ye şaşırmamak elde değil. Villa ve Torres'in yedeği Güiza, buyur buradan yak. Almanya'da da Löw baskılara rağmen formda Kuranyi'yi çağırmadı, egosunu konuşturdu. Aynı tip oyuncu rolünü oynayabilen Cacau'yu aldığı için çok sorun olacağını düşünmüyorum.İngiltere'de David Bentley, Hollanda'da ise Van Nistelrooy'un yokluğunu garipsedim. Özellikle nistelrooy gibi her an gol atabilecek bir adam o turnuvaya götürülmeliydi.

Liste uzar gider, ama en önemlileri bunlar gibi duruyor. Bu arkadaşlar da turnuvayı benim sizin gibi TV'den seyredecek. Bazıları genç daha nice kupalar görebilri ama Del Piero, Totti, Toni, Zanetti, Nistelrooy gibi isimlerin böyle bir ihtimali yok.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

BATUHAN ESKİŞEHİR'DE


Batuhan Karadeniz sonunda Beşiktaş'tan ayrıldı. Ve de kendisi için bence en hayırlısı oldu. Bobô dahil hepsinden daha fazla verim verebilecek olsa da Batuhan ağzıyla kuş tutsa senelik 2.3 milyon avro kazanan Nobre'yi kesemeyecekti. A Milli Takım'da oynamış bir futbolcu olarak A2 Takım'da oynamayı kendisine reva görmemesi gerekiyordu, nitekim o da bir şekilde ayrılmayı seçti. Gittiği takımın geçen sezon bir devre oynadığı ve bir devre için çok iyi bir sayı olan 8 gol(14 maç) attığı Eskişehir olması da onun için iyi oldu. Eskişehir, şehir olarak da İstanbul ile karşılaştırılamayacak olsa da her türlü imkana sahip, genç bir insanı rahatlıkla tatmin edebilecek bir kent. 18 yaşındaki Batuhan'ın gelecek sezondan itibaren direk ilk 11 oynayarak, formunu bulacağını ve Milli Takım'ın çeşitli kategorilerine hizmetine devam edeceğini düşünüyorum. İşin diğer boyutu da Batuhan'ın sürekli gündeme gelen disiplinsiz davranışları. Bu tip oyuncular için hep "artık ders aldı" dense de Sergen, Balotelli, Kazım örneklerinde olduğu gibi bu adamlar ders almaz. Bu noktada geçmişte de Batuhan ile çalışan Rıza Çalımbay'a iş düşecek. Rıza Hoca'nın bu konuda daha dikkatli olması gerekecek.

Beşiktaş ile yapılan anlaşmaya göre 2.1 milyon avro bonservis ödenmiş. Batuhan gibi gelecek vaat eden biri için az görünse de bundan daha fazlasını bir Anadolu kulübü kolay kolay veremezdi. Eskişehirspor'un imkanlarını zorladığını dahi söyleyebiliriz. Sonraki satış için koyulan %25'lik pay Beşiktaş adına akıllı hamle. Her an patlama yapabilir düşüncesi Beşiktaş yöneticilerinde de ciddi olarak mevcuttur, buna eminim. Galatasaray ve Fenerbahçe için de bir önlem düşünmüş Beşiktaş. Eğer Batuhan Es-Es'ten bu takımlara giderse Eskişehir, Beşiktaş'a 5 milyon avro tazminat ödemek durumunda. Bunun da akıllıca olduğunu söyleyebilirim ancak Batuhan'ı almayı kafasına koyan takım, Avrupa'dan bir takımı paravan olarak kullanıp, bu transferi bitirebilir, bu opsiyon da şimdiden akıllara gelmiyor değil...

BUCA İZMİR DEĞİLDİR


Buca Buca'dır der gerçek Bucalılar, Buca İzmir değildir. Tabii ki, güzel İzmir'in güzel yerlerinden biridir Buca ama gerçek İzmirli olsa bugün Bucaspor'u Süper Lig'de görmemiz çok ama çok zor olurdu. Yıllar yılı İzmirli yetkililerin, kulüp yöneticilerinin ve taraftarların birbirini yemesiyle deyim yerindeyse 2.Liglerde sürünen Göztepe, Karşıyaka ve Altay'ın konumunda olurdu Bucaspor, eğer kendilerini farklı görmeyip İzmirli olsalardı. Altyapıya verdikleri önemin, sistemli bir yönetimle ilerlemenin meyvelerini 2 yılda 2 lig atlayıp, Süper Lig'e ulaşarak aldı Bucaspor, hem de en önemli oyuncusu, Süper Lig'de hemen forma şansı bulup 1 yılda Milli Takım'a yükselen Ozan İpek'i yeri geldiğinde satarak. Şampiyonluğa gittiği sezonda devre arasında artık olduklarını düşünen 2 oyuncusu Bekir Yılmaz ve Mehmet Batdal'ı da Manisaspor'a satma cesaretini gösteerecek kadar, futbolun sistematiğini çözdüğünü gösterdi Bucaspor. Hoş, Mehmet daha sonra vazgeçti ve Bekir de sezon sonunda Manisaspor'a katılacak ama böyle radikal bir şekilde yönetilen bir kulübe Karşıyaka, Göztepe'yi gördükten sonra İzmirli demek ne kadar doğru?

Oyuncuların ve teknik heyetin sezon içi performansına baktığımızda kapasitesinin üzerine çıkmış bir takım görüyoruz. Yılmaz Özlem, Cenk Tekelioğlu vb. oyuncuları değerlendirmeye gerek yok, zira yaşını başını almış, futbolu biraz bilen adamların dahi ne olduğunu bildiği oyuncular bunlar. Takımı Mehmet Batdal, Bekir Yılmaz, Sercan Kaya, Veli Kızılkaya ve Onur Çubukçu gibi genç, tempolu oyuncular takımı taşıdı bu sezon. Özellikle yıllardır patlama yapmasını beklediğimiz Mehmet Batdal sonunda bunu başardı ve sözleşmesi bittikten sonra nereye gideceğini çok merak ediyorum. Mehmet'etn ziyade orta sahanın her bölgesinde oynayabilen Sercan Kaya'nın farklı bir oyuncu olduğunu düşünüyorum ben. Bu sezon 14'ü ilk 11'de 29 maçta oynayıp 8 gol attı Sercan. Takip edilesi bir oyuncu, 1 sezon içinde ligimizin baş altı takımalrında görmemiz beni şaşırtmaz.

Aslında sezon içinde teknik adam değişikliği yapan takımların çok başarılı olduğu görülmez ancak zorunlu Kemal Kılıç - Özcan Kızıltan değişikliği dahi Buca'nın hızını kesemedi. Takımı kuran Kemal Kılıç ligin 6. haftasında memleketinin takımı Adanaspor'u tercih edince Buca için işler zor olabilirdi belki ama Özcan Kızıltan takımın dağılmasına izin vermedi ve Süper Lig'e çıkışta en büyük paya sahip oldu. Tabii 2 takımı birden(Buca, Adana) önemli performans gösteren Kemal Kılıç'ı da tebrik etmek gerekiyor. Bucaspor'un gelecek sezon ne yapacağı konusundakonuşmak için ise yaz aylarını bir görmek gerekiyor. Yönetimin yazın kadroyu dağıtıp dağıtmayacağı, süper Lig'e çıkan her takım gibi gereksiz bir teknik adam değişikliğine gidip gitmeyeceği ve son olarak takviyelerdeki isabet Bucaspor'un Süper Lig macerasının 1 sezonla sınırlı kalıp kalmayacağının göstergesi olacak. Ancak yıllardır Denizli ve Manisa ile avunmaya çalışan Ege'nin İzmir'e ihtiyacı var.

9 Mayıs 2010 Pazar

NEREYE DOĞRU???


Galatasaray son 2 sezondur hiç bir işi taraftarları için kolaya çeviremediği gibi şimdi de lig 3.lüğünü tehlikeye attı. Anlamsız bir futbol oynadığı maçta 1-0'da öne geçmişken Ali Sami Yen'de Antalyaspor'a yenilmek, hedefsiz de kalınsa, şampiyonluk kaçmış da olsa kabul edilesi bir şey değil. Hadi Antalyaspor'a kupadan elenmek hırslandırmaya yetmedi, tatilden erken dönecek olmak da mı kendinizi biraz sıkmak için yeterli olmuyor be arkadaş. bir oyuncunun e ksikliği takımı çok da etkilemez ve etkilememeli denir ve doğrudur ancak Milan Baros Galatasaray'ın her şeyi konumunda, bunu dün bir kez daha görmüş olduk. Baros olsa rahat kazanılacak bir karşılaşma, doğru düzgün pas yapılamayan kısır bir maça dönüşüyorsa, bunu düzeltmeye önümüzdeki 2,5 ayın yetip yetmeyeceği konusunda bende de kuşkular oluşması çok doğal.

Maçtan sonra çıkan Frank Rijkaard'a duyulan güvenin azalması spekülasyonları da ayrı bir muamma. Takımın ortaya kişilik koyamadığı doğru ancak hoca gönderilecekse de bu akrarın sadece Antalya maçıyla alınması yine anlık ve yanlış olur. Zira Barcelona'da da ilk senesinde oldukça sıkıntı yaşayan Rijkaard'a, o da kalmak istiyorsa tabii, en azından 1 sezon daha şans verilmeli. Kadro ve oyuncular hakkında yazılacak çok da bir şey yok. 18 kişinin yarısından fazlasının değişeceği bir kadroya yorum yapmak dahi gereksiz olacaktır zira.

Son nokta da Emre Aşık ve taraftarın yavaş yavaş tepki gösterdiği eski futbolcular için. Emre Aşık iyi niyetle, gönderilmesine ve geri dönmesine karşın büyük bir profesyonellikle hizmet ettiği camiadan hak ettiği gibi uğrulandı diyebiliriz. Emre her ne kadar yaşlanmış da olsa, takımdan artık ayrılması absürt olmasa da, şu Galatasaray defansında sırıtır mı, özellikle 2.yarıdaki defansta iyi olmasıyla sırıtabilir. Diğer yandan Hakan Şükür'ün başını çektiği eski oyuncuların yönetimi sürekli eleştirmesine de bozulduğunu da belli etmiş oldu taraftar. ben bu taraftarların yönetime nispeten yakın olduğunu düşünüyorum. Eski oyuncuların yönetimi bombalaması ne kadar yanlışsa bu yönetim-taraftar işbirliği de bir o kadar yanlış...

5 Mayıs 2010 Çarşamba

KUPA ŞENOL GÜNEŞ'İN GÖZYAŞLARI DAUM'UN


Fenerbahçe Türkiye Kupası'nda finale her çıktığında yıllardır alamadığı muahbbeti dönüp dururken bu kez de son kupanın 27. yıl dönümüymüş. Zaman çabuk geçiyor. Ancak bu final öncesinde bir diğer konu ise yine bir 5 Mayıs'ta, 5 Mayıs 1996'da oynanan Trabzonspor - Fenerbahçe şampiyonluk maçıydı. O maçı kaybeden Trabzonspor şampiyonluğu da kaybetmişti bir anlamda. Yaşımız Fenerbahçe'nin son şampiyonluğunu görmeye yetmiyor, daha genciz çok şükür de, 1996'daki o maçı hatırlamamk elde değil. O dönemde de teknik direktör Şenol Güneş'ti ve belki oyuncular o heyecanı hissedemez ama Şenol Hoca'nın o maçla alakalı karışık duygular içinde olmaması bence mümkün değildi. Şenol Güneş'in basın toplantısında belirttiği gibi Trabzonspor için kötü geçen bir sezonun bomboş kapanmaması adına maçı çok istediler. Fenerbahçe'de de 27 senenin getirdiği burukluk ve arzunun büyük bir hırsa dönüşeceği kanaatindeydim ancak Fenerbahçe oldukça silikti, son izlediğim Kasımpaşa maçındaki kadar dahi istek yoktu.

Maça arzulu başlayan da Trazbzonspor oldu zaten, her ne kadar becerikli gol ayakları olmasa da önde basıp şanslarını denediler ancak ilk yarıda pozisyon da bulmalarına rağmen gol atamadılar. Burada şu çok açık ki, Trabzonspor, Umut Bulut'u 3.forvet konumuna düşürecek çok kaliteli 2 forvet oyuncusu almak zorunda. Yoksa ligde şampiyonluk kovalama ihtimali zayıf. Fenerbahçe ise çok temposuz olduğu ilk yarı boyunca 1-2 kanat akını ile gelse de bunlar gol için yeterli olmadı. fenerbahçe'nin de sıkıntısı forvette. Bu iş ne Güiza ne de onu sürekli ilk 11'de oynatan Daum ile olmayacak, bu görülmeli.

2.yarıda da ilk yarının benzeri bir futbol sürerken Burak Yılmaz'ın deyim yerindeyse "mallığı" sonucunda Fenerbahçe golü buldu, Alex'in gol attığı da iyi oldu zira maçı izleyenler onu başka türlü göremeyecekti. Bu dakikadan sonra maçı daha da ciddiye alması gerektiğini anlayan Trabzonspor, zaten güven vermeyen Fenerbahçe'nin üstüne daha fazla gitti ve golleri buldu. Özellikle 2.golde Fenerbahçe savunmasındaki o büyük boşluğa anlam veremedim. Bunda Daum'un Emre Belözoğlu'nu oyundan alarak Deivid'i sokmasının payı büyük. Emre savaşan bve ortayı toplayan bir adamdı ve bundan mahrum kalan Fenerbahçe'nin dengesiz yakalanması da doğal.

2.golü atan ve maçın adamı seçilen engin Baytar'dan da çok bir şey beklenmemeli, yeri gelmişken söylemek lazım. Yaratıcılık 0'a yakın ve bu bir orta saha oyuncusu için büyük handikap. Trabzonspor kupayı aldı ve gelecek sezon Avrupa mesaisine 19 Ağustos'ta seribaşı olmaksızın başlayacak. Bu seneki gibi Toulouse faciası yaşamamak için daha geniş ve daha derli toplu bir kadro kurmak gere. Fenerbahçe ise iyiden iyiye ligdeki son 2 maça verecek kendisini. Kupada final kaybetmeye alışan Fenerbahçeli topçular üzerinde bu maçın herhangi bir moral bozukluğu oluşturacağını düşünmüyorum. Lakin maçtan sonra ağlayan Daum'un ağır bir travma yaşadığı belli. Pazar'a kadar bu etkiden kurtulabilecek mi göreceğiz.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

LİGİN FOTOSU

Ligin bitimine 2 hafta kala Bursaspor'un Kayseri'yi rahat yenmesi ve şampiyonluk için sonuna kadar dik duracağını göstermesiyle öyle ya da böyle bu işin son haftaya kalacağı da garantilenmiş oldu. Bu haftayı 3 puan cepte ve boş geçecek olan Bursaspor son hafta sahasında Beşiktaş ile oynayacağı maça şimdiden kafa olarak hazırlanmaya başlamıştır bile. rakip Fenerbahçe ise Bursaspor'un can dostu Ankaragücü ile karşılaşacak. Ankaragücü devre arasında yaptığı transferlerle 2.yarıda zor gol yiyen bir ekip haline geldi. Yine Fenerbahçe de özellikle son haftalarda dengeli futbola önem veren ve bu sayede zor gol yiyen bir ekip konumunda. Kısacası hem 2 formda takımın mücadelesi olması açısından hem de Ankara - Bursa arasındaki gönül bağı açısından düğüm maçı... Ancak Fenerbahçeli oyuncuların bu maçtan önce düşünmesi gereken bir Kupa Finali var. Fenerbahçe için artık alay konusu olmaktan bile öteye geçen Türkiye Kupası için bir kez daha finalde mücadele edecek Alex ve saz arkadaşları. Trabzonspor'un bu sezon tek hedefinin kupa olduğu ve Şanlıurfa'da maçın 15.45'te başlayacağı da düşünülürse her türlü zor bir maç ve hafta Fenerbahçe'yi bekliyor olacak. Fenerbahçe'nin hatasını bekleyen Bursaspor dediğim gibi çok rahat bir hafta geçirecek.

Sezonu 3.bitirmesi hemen hemen kesinleşen Galatasaray'da ise kadro revizyonu haberleri sezon sonuna damgasını vurdu. Atatürk Olimpiyat Stadı'na gitmek ne kadar zorsa yönetimin Rijkaard'ın takviye talebine şaşırmasını anlamak da bir o kadar zor. Sezon boyunca istenilen futbolu oynayamayan bir ekibin antrenörü gelecek sezon da takımda kalacaksa, ki kalmalıdır, en çok gündeme gelecek olan şey transferdir. Bir de üstüne takımdan gitmesi muhtemel Franco, Servet, E.Aşık, Topal, Ayhan, Elano, Giovani, Jo, Kewell gibi oyuncular varsa en az gidenler kadar takviye şart olacak. Geçtiğimiz 2-3 sezonda klas transferlerle sonuca gitmeye çalışan ve bu yolda istenileni alamayan yönetim eğer ucuz ve çapsız futbolcu peşinde koşarsa bize maalesef yine nal toplamak düşecek.

Şimdilik görünüm böyle. Ligde düşenlerin ve üst tarafın şampiyonluk dışında şekillenmesi ligi bitirdi gibi. Bundan sonra daha çok güncel olaylara, Avrupa takımlarına ve yaklaşan Dünya Kupası'na eğileceğiz...

2 Mayıs 2010 Pazar

İBB 0 - 1 GALATASARAY

"Zaten 3 takım şampiyon oluyor. Dolayısıyla 3.lük Galatasaray için sonuculuk gibidir" demişti gelmiş geçmiş en başarılı Galatasaray Başkanı Faruk Süren. 5 yılında 4 şampiyonluk 1 2.lik görmüş bir başkan olarak çok da haklı bir kelam etmiş. Neyse bunu geçelim, ilk 2 iddiasını bugün itibariyle kaybeden buna rağmen antrenörünün görevde kalmasını yürekten isteyen bir topluluk vardı statta. Beklediğimiz gibi statın 3'te 1'ini dahi dolduramadık ama en azından 7 biletle de yetinmedik Canaydın dönemindeki gibi. Gelecek sezondan umutluyuz, zira takımımızın DNA'sına çok güveniyoruz. Hocamıza da... Maça da değinmek gerekecek ama biraz daha iyi mücadele etmek dışında bütün sezon oynadığı futbolun üstüne çok da bir şey koyan bir Galatasaray yoktu maalesef. Yine bütün sezon ligin belki de en iyi mücadele eden ekibi olan Belediye de bir şey oynayamayınca kazanan Galatasaray oldu. Bugün gerçekten iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalışan Caner, Baros ve Aykut statta göze en çok çarpanlardı.

Artık lig 3.lüğü garanti. Trabzonspor kupayı kazanamazsa Ağustos ayında açılacak bir sezon bekleyecek Galatasaray'ı. Bu sezon gibi erken açılmayacak ve daha akıllı bir şekilde donatılmış bir kadro görmeyi umuyoruz. Ve tabii ki son 2 maçta da bugün milleti Olimpiyat'a götüren armaya yakışan futbol...

1 Mayıs 2010 Cumartesi

BUGÜN OLİMPİYAT'TAYIZ


Şampiyonluk iddiamız kalmasa da İstanbul'a gelip Sarı-Kırmızı'yla buluşmadan gitmek olmaz. Zaten Sarı-Kırmızı aşkını şampiyonluk iddiasıyla ilişkilendirenlerle işimiz olmaz. Umarım maçı ve tribünleri anlatma imkânını maçtan sonra bulabilirim.

Saat 20.00 İstanbul B.B - Galatasaray Atatürk Olimpiyat Stadı