Bu takım her kötü gittiğinde bizim el koymamız gerekecekse işimiz var. Şaka bir yana izlediğim her maçta galip gelmeyi başaran Galatasaray, 2 yıldır puan çıkartamadığı Eskişehir'den 2 maçtır puan çıkartamadığı Spor Toto Süper Lig'in ilk puanlarını alarak döndü. İşin güzel yanı bu galibiyetin Karpaty Lviv maçı gibi travmanın en üst seviyede yaşandığı bir karşılaşmanın hemen akabinde alınabilmesi. Elbette Avrupa Kupaları'ndan elenmek Galatasaray'dan çok şeyler götürdü ve takım puanı anlamında da 5 sene boyunca bu olumsuzluğun etkileri yaşanacak ama bu, UEFA Ligi'nin bu sezon Galatasaray için lüks olduğu gerçeğini değiştirmiyor. 3 kulvar bu sezon Galatasaray'a çok lükstü maalesef ve takım daha ilk aydan bunu kaldıramadı. Bu galibiyetle her şeyin düzeleceği yok, önümüzdeki dönemde de gerek yönetimsel gerekse Frank Rijkaard ve oyuncular kaynaklı teknik hataları sıkça göreceğiz. Tek pozitif nokta Avrupa Kupası maç sıkışıklığı olmayacağı için Galatasaray'ın maçlara biraz daha rahat odaklanabilecek olması.
Maça gelirsek, karşılaşma öncesi Eskişehir taraftarı oldukça tempoluydu. O bakımsız, konforsuz stadı maça 1.5 saat varken doldurmuş, her zamanki gibi tutkulu olacağını göstermişti. Hemen herkes 26 numaralı Eskişehirspor formasını giyerek geldi maça. Ben de Eskişehir taraftarının arasında Açık Tribün'de izledim karşılaşmayı. Açıkçası başka bir takımı desteklerken, rakip takım taraftarının arasında maç izlemek çok zor, hele ki bu Es-Es taraftarı gibi sizin ne olduğunuzu anladığı an linç girişimi ihtimali yüksek bir topluluksa iş biraz daha zor oluyor. GS'lı olduğumuzu belli etmemek adına oldukça dikkatli davrandık arkadaşımla. Eskişehir taraftarı için söylemem gereken en önemli şey, çok tutkulu, takımını aşırı seven, destekleyen ancak futboldan zerre kadar anlamayan bir topluluk olduğu. Pozisyonları doğru dürüst sezemediği halde halde sadece kendi işine geliyor diye itiraz eden bir taraftar profili mevcut. Bu tarz taraftar her yerde var belki ama Eskişehir bambaşka bu konuda. Maç Galatasaray'ın golüyle başladı. Ivesa'nın ikramını değerlendiren Baros golünü attı, maçın sonuna kadar sürecek kış uykusuna da başlamış oldu. Golden sonra birkaç dakika daha atak yapan Galatasaray daha sonra tipik Rijkaard dönemi refleksiyle geriye yaslandı ve Eskişehir takımını karşılamaya koyuldu. Eskişehir sahaya çok iyi yayılmasa da Galatasaray'ın çekilmesini iyi değerlendirdi ve oyunu GS ceza sahasına yıktı. Ufuk'un hatalı bir yan topunda da golü buldu. Galatasaray'ın bu gol yeme hastalığına acilen bir çare bulması lazım, yoksa başımız yine çok ağrıyacak. İlk yarının en ilginç noktası Elano'nun sol kanatta oynatılmasıydı. Arda'yı merkezde oynatıp, Elano'yu sola çekmeyi dahi(!) Rijkaard nasıl akıl etti açıkçası çok merak ediyorum. Yazmaya gerek dahi yok tabi ama Elano solda yokları oynadı ve devrede de oyundan alındı.
2.yarıya Aydın Yılmaz'ı sokarak başladı Rijkaard. Aydın tüm hazırlık dönemi boyunca sakattı. Lviv maçında sonradan girip gol attı, bu maçta da hareketliydi lakin Aydın'ı övmenin ne kadar anlamsız olduğunu anlamış biri olarak buraları geçiyorum. Aydın 2-3 maça kadar kendini bulacak, özüne dönecek ve yokları oynamaya başlayacaktır. Hafta içi maç yapmış bir takım olarak Galatasaray'ın ikinci yarıda Es-Es karşısında fiziken düşmesini bekleyenler umduğunu bulamadı. Eskişehir'in de iyi olmamasının etkisiyle Galatasaray dakikalar geçtikçe mücadele gücünü korudu, oyunu daha fazla isteyen taraf olduğunu belli etti. Burada ön taraf kadar gol dışında hatası olmayan arka tarafın payını da teslim etmek lazım. Özeldeyse parantezi Lviv maçlarında yaptığı hatalarla elenmemizde başrolü oynayan Hakan Balta'nın yerine sol bekte görev alan Serkan Kurtuluş için açmak gerek. Serkan normalde sağ kanatta oynarken dahi çok fazla hücuma çıkıp orta yapamıyor. Dolayısıyla solda oynarken bunu beklemek çok zor. Ancak defansif anlamda adamını kaçırmayarak, deyim yerindeyse Burhan Eşer'i sahadan silerek gerekeni yaptı. Hakan Balta kendine gelmedikçe formayı bir daha görmemeli. Arda'nın genelde saklandığı ama 2.golde büyük pay sahibi olduğu 3-4 dakikalık hareketlenmesiyle sonuç da gelmiş oldu. Ben 3-1'den sonra Galatasaray'ın yine gol yiyeceğini düşündüm ama Eskişehir golü atacak kondisyonda görünmedi.
Eskişehir'in takım olarak kadrosu iyi ama geçen sezonki "taş gibi takım" havasından şu an için eser yok. Forvette Batuhan henüz hazır değil. Zaten Eskişehir taraftarı bu akşam gerek Batuhan'ı ıslıklayarak gerekse Rıza Çalımbay'ı istifaya davet ederek tahammülsüz olduğunu, dahası kötü gün dostu olmadığını gösterdi. Birkaç hafta daha bu şekilde giderse başta Rıza Hoca, Batuhan ve Ivesa'nın başı ağrıyabilir. Porto'dan gelen ön libero Pele ise taraftar tarafından tamamen benimsenmiş. Pele diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Tribünde tanıştığımız Es-Es taraftarı bir ağabey ise Eskişehir'in kuruluş yılı olan 1965 yılından beri hemen hiçbir iç saha maçını kaçırmadığını söyledi, bu da ilginç bir anektod olsun.
Galatasaray, gelecek transferler, milli takım maç arası ve dahası sadece 2 kulvarda mücadele edilecek olmasının da etkisiyle biraz toparlanabilir. Ama bu toparlanma sezonun çeşitli dönemlerinde ortaya çıkacak kötü oyun, sürpriz puan kayıpları gibi umulmayan üzücü olayların yaşanacağı gerçeğinin üzerini örtmüyor maalesef. Zira, Rijkaard Türkiye şartlarına uyum sağlayamayan bir hoca ve o takımın başındayken Galatasaray taraftarı bunlara hazırlıklı olmalı.
Maça gelirsek, karşılaşma öncesi Eskişehir taraftarı oldukça tempoluydu. O bakımsız, konforsuz stadı maça 1.5 saat varken doldurmuş, her zamanki gibi tutkulu olacağını göstermişti. Hemen herkes 26 numaralı Eskişehirspor formasını giyerek geldi maça. Ben de Eskişehir taraftarının arasında Açık Tribün'de izledim karşılaşmayı. Açıkçası başka bir takımı desteklerken, rakip takım taraftarının arasında maç izlemek çok zor, hele ki bu Es-Es taraftarı gibi sizin ne olduğunuzu anladığı an linç girişimi ihtimali yüksek bir topluluksa iş biraz daha zor oluyor. GS'lı olduğumuzu belli etmemek adına oldukça dikkatli davrandık arkadaşımla. Eskişehir taraftarı için söylemem gereken en önemli şey, çok tutkulu, takımını aşırı seven, destekleyen ancak futboldan zerre kadar anlamayan bir topluluk olduğu. Pozisyonları doğru dürüst sezemediği halde halde sadece kendi işine geliyor diye itiraz eden bir taraftar profili mevcut. Bu tarz taraftar her yerde var belki ama Eskişehir bambaşka bu konuda. Maç Galatasaray'ın golüyle başladı. Ivesa'nın ikramını değerlendiren Baros golünü attı, maçın sonuna kadar sürecek kış uykusuna da başlamış oldu. Golden sonra birkaç dakika daha atak yapan Galatasaray daha sonra tipik Rijkaard dönemi refleksiyle geriye yaslandı ve Eskişehir takımını karşılamaya koyuldu. Eskişehir sahaya çok iyi yayılmasa da Galatasaray'ın çekilmesini iyi değerlendirdi ve oyunu GS ceza sahasına yıktı. Ufuk'un hatalı bir yan topunda da golü buldu. Galatasaray'ın bu gol yeme hastalığına acilen bir çare bulması lazım, yoksa başımız yine çok ağrıyacak. İlk yarının en ilginç noktası Elano'nun sol kanatta oynatılmasıydı. Arda'yı merkezde oynatıp, Elano'yu sola çekmeyi dahi(!) Rijkaard nasıl akıl etti açıkçası çok merak ediyorum. Yazmaya gerek dahi yok tabi ama Elano solda yokları oynadı ve devrede de oyundan alındı.
2.yarıya Aydın Yılmaz'ı sokarak başladı Rijkaard. Aydın tüm hazırlık dönemi boyunca sakattı. Lviv maçında sonradan girip gol attı, bu maçta da hareketliydi lakin Aydın'ı övmenin ne kadar anlamsız olduğunu anlamış biri olarak buraları geçiyorum. Aydın 2-3 maça kadar kendini bulacak, özüne dönecek ve yokları oynamaya başlayacaktır. Hafta içi maç yapmış bir takım olarak Galatasaray'ın ikinci yarıda Es-Es karşısında fiziken düşmesini bekleyenler umduğunu bulamadı. Eskişehir'in de iyi olmamasının etkisiyle Galatasaray dakikalar geçtikçe mücadele gücünü korudu, oyunu daha fazla isteyen taraf olduğunu belli etti. Burada ön taraf kadar gol dışında hatası olmayan arka tarafın payını da teslim etmek lazım. Özeldeyse parantezi Lviv maçlarında yaptığı hatalarla elenmemizde başrolü oynayan Hakan Balta'nın yerine sol bekte görev alan Serkan Kurtuluş için açmak gerek. Serkan normalde sağ kanatta oynarken dahi çok fazla hücuma çıkıp orta yapamıyor. Dolayısıyla solda oynarken bunu beklemek çok zor. Ancak defansif anlamda adamını kaçırmayarak, deyim yerindeyse Burhan Eşer'i sahadan silerek gerekeni yaptı. Hakan Balta kendine gelmedikçe formayı bir daha görmemeli. Arda'nın genelde saklandığı ama 2.golde büyük pay sahibi olduğu 3-4 dakikalık hareketlenmesiyle sonuç da gelmiş oldu. Ben 3-1'den sonra Galatasaray'ın yine gol yiyeceğini düşündüm ama Eskişehir golü atacak kondisyonda görünmedi.
Eskişehir'in takım olarak kadrosu iyi ama geçen sezonki "taş gibi takım" havasından şu an için eser yok. Forvette Batuhan henüz hazır değil. Zaten Eskişehir taraftarı bu akşam gerek Batuhan'ı ıslıklayarak gerekse Rıza Çalımbay'ı istifaya davet ederek tahammülsüz olduğunu, dahası kötü gün dostu olmadığını gösterdi. Birkaç hafta daha bu şekilde giderse başta Rıza Hoca, Batuhan ve Ivesa'nın başı ağrıyabilir. Porto'dan gelen ön libero Pele ise taraftar tarafından tamamen benimsenmiş. Pele diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Tribünde tanıştığımız Es-Es taraftarı bir ağabey ise Eskişehir'in kuruluş yılı olan 1965 yılından beri hemen hiçbir iç saha maçını kaçırmadığını söyledi, bu da ilginç bir anektod olsun.
Galatasaray, gelecek transferler, milli takım maç arası ve dahası sadece 2 kulvarda mücadele edilecek olmasının da etkisiyle biraz toparlanabilir. Ama bu toparlanma sezonun çeşitli dönemlerinde ortaya çıkacak kötü oyun, sürpriz puan kayıpları gibi umulmayan üzücü olayların yaşanacağı gerçeğinin üzerini örtmüyor maalesef. Zira, Rijkaard Türkiye şartlarına uyum sağlayamayan bir hoca ve o takımın başındayken Galatasaray taraftarı bunlara hazırlıklı olmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder