24 Aralık 2010 Cuma

TRABZONSPOR İLK YARI DEĞERLENDİRMESİ


Geçtiğimiz sezona Hugo Broos ile çok kötü başlayan fakat Şenol Güneş’in dümene geçmesiyle rotasını bularak sezonu Türkiye Kupası ile kapayan Trabzonspor, bu sezonu da yine bir zaferle, Süper Kupa’yı kazanarak açtı. Geçen sezonun sürpriz şampiyonu Bursaspor’u 3-0 yenerek yeni sezona girmek takıma güven vermesinin yanında artık şampiyonluğu neredeyse unutmuş Trabzonspor camiasının da “belki” demesini sağladı. Ligin kendisinden çok şey beklenmesine rağmen bu beklentileri karşılayamamış oyuncularına(Burak Yılmaz, Engin Baytar, Serkan Balcı) hak ettikleri değeri ve ilgiyi göstererek, takımının şu anda belki de ligin en formda, en iyi yerli oyuncu topluluğuna sahip olmasını sağlaması bile tek başına Şenol Güneş’i Trabzonspor’da ilk yarının adamı yapabilecek bir iş. Bunun ötesinde, şampiyonluğu çok özleyenlerin ve göremediği için özlem dahi duyamayanların oluşturduğu bir kulübü 42 puan gibi son yıllarda ligde alınan en iyi ilk yarı sonu puanıyla zirveye oturtmak, eğer bu takım Trabzonspor’sa, hem o kulübü, hem o coğrafyayı hem de futbolu çok iyi bilenin kısaca Şenol Güneş’in yapabileceği bir işti.

Şenol Güneş’ten sonra Yönetim Kurulu’na da değinmek gerek. Trabzonspor’da genele baktığımızda şovenist yöneticilerden oluşan yönetimler görev yapar. Şu anda bu sorunun da üstesinden gelinmiş görünüyor. Başkan Sadri Şener, kendi ön planda kalarak yöneticilerin sadece işlerine yoğunlaşmasını sağlıyor. Bir kişinin ön planda olması normal koşullarda problem yaratacak bir durumken Sadri Başkan, rahat, esprili ve uzlaşmacı tarzı ile bu sorunu da daha ortaya çıkmadan halletmeyi başarıyor.

Elbette yönetim ve teknik heyet ne kadar kaliteli olsa, görevlerini başarıyla icra etse de başarıya giden yolda en önemli unsur sahadaki futbolcular. İlk yarı itibariyle liderin, bazı sıkıntılar yaşanmasına rağmen, bu noktada da gayet iyi durumda olduğunu gözlemliyoruz. Hatta küçük mucizeler diyebileceğimiz oyuncu gelişimleri yaşandı Trabzonspor’da. İzmirli bir delikanlıya, Galatasaray’ın Ufuk Ceylan’da bir türlü yapamadığı gibi, büyük bir güven duygusuyla kaleyi emanet ederek ondan Volkan Demirel’e milli kale için ciddi tehdit oluşturan bir kaleci yaratmak… Fenerbahçe’de taraftarların istemediği oyuncu konumuna gelmiş Serkan Balcı’dan Başkan Sadri Şener’in Trabzon’da maç izleyen Guus Hiddink’e “Hocam, Serkan’ı gördünüz mü” diyebileceği kadar futbol oynayan bir kanat oyuncusu ortaya çıkarmak… Beşiktaş ve Fenerbahçe’de tutunamayan Burak Yılmaz’ın ilk yarı sonu itibariyle ligin en golcü yerli futbolcusu olmasını sağlamak gibi. Bu örnekler Selçuk İnan, Egemen Korkmaz, Engin Baytar, Umut Bulut gibi oyuncularla daha da zenginleştirilebilir.

Oyuncuların hemen hepsinden bu kadar yüksek verim almayı başarabiliyorsanız, saha içi işlerinin kötü gitmesi için çok da sebep kalmıyor aslında. İlk yarı boyunca saha içine baktığımızda futbol oynamak isteyen, genelde ön libero mevkii dediğimiz genelde oyunun sadece savunma yönünü iyi oynayan bir oyuncunun yer aldığı pozisyonda oyuncu kullanmayan, bunun yerine ayağına daha hakim, oyunun iki yönünü oynamayı bilen futbolcu kullanan, tempolu bir Trabzonspor gördük. Ön bölgede hücumu düşünen 4 oyuncunun arkasında Selçuk İnan ve Colman gibi ayağı oldukça düzgün oyunculara yer vermesi Trabzonspor’a deyim yerindeyse sınıf atlattırdı. Zaman zaman istedikleri tempoyu yakalayamamaları ve oyunun kontrolünü kaybetmeleri en büyük handikapları. Teker teker baktığımızda Milli Takım için düşünülmesi zor görünen oyunculardan Milli Takım’a neredeyse 6-7 futbolcu gönderecek form durumunda bir takım oluşması acaba zaman içinde bir form düşüklüğü yaşanır mı sorusunu akıllara getiriyor olsa da, 17 hafta boyunca devam ettirilebilen bu performans ikinci yarıya da elbette taşınabilir. Sezon içinde yaşanan Teofilo ve Jaja krizlerinin tekrarlanmaması, Engin Baytar’ın anlamsız hareketlerinin kontrolünün sağlanması, özellikle Teo’nun gidişinden sonra çok eksik kalan hücum hattının takviye edilmesi halinde saha içi uyum olarak Trabzonspor’un geleceğinin aydınlık olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

1984 senesinden beri, 27 sezondur, şampiyonluk bekleyen bir kulüp olarak Trabzonspor, özellikle son 1-1,5 yılda kaydettiği önemli aşamayla şampiyonluğun en önemli favorisi haline gelmiş durumda. Tabii ki, bu inanılmaz gelişimde Şenol Güneş en önemli başrol oyuncusu. Geçen sezonun sonuna doğru oturmaya başlayan sistem bu sezon daha da yerleşti. Şenol Hoca “Barcelona gibi oynayabiliriz” demişti, mevcut durumları Barcelona’nın 2 gömlek altına kadar gelmiş durumda, ikinci yarıda daha da ileri gidebilecekler mi, göreceğiz.

Hiç yorum yok: