31 Aralık 2010 Cuma

GALATASARAY CC 67-56 FB ÜLKER


Çok uzun zaman sonra 11.haftası gelmiş bir sezonda liderlik umudu için sahaya çıktı Galatasaray Erkek Basketbol Takımı. 80’li, 90’lı yılların şampiyon ekibini uzun zamandır bırakalım şampiyon olmayı liderlikte dahi göremiyorduk. Özellikle geçen sene yaşanan fiyasko ve ligde son haftada kalınmasının hemen ardından bu kadar istikrarlı bir çizgi yakalamak… Üstüne son şampiyon ile liderlik maçına çıkabilmek… Kısacası dünkü karşılaşma Galatasaray Cafe Crown için büyük önem taşıyordu. Bunun bilincinde olan taraftar da, Fenerbahçe taraftarının kurallar gereği salona alınmadığı maçta, 12,500 kapasiteli Abdi İpekçi Arena’yı tamamen doldurdu. Hoş, daha küçük salonlarda daha az taraftarla çok daha büyük baskıların kurulduğu maçları izlediğimden, Galatasaray’ın Fenerbahçe üzerinde taraftar anlamında önemli bir baskı kurduğunu söyleyemesem de, ev sahibi takımın oyuncuları için tribünlerin dolu olması dahi başlı başına motivasyon sebebi.

Galatasaray CC liderliğe ve lider olma isteğinin getirdiği baskıya çok fazla alışkın olmadığından olsa gerek, karşılaşma Fenerbahçe kontrolünde başladı. İçerde Ermal’dan bir türlü verim alamayan Oktay Mahmuti, takımı kısaltarak Fenerbahçe’nin üstünlüğünü kırmak istedi. Ermal’da olduğu gibi maçın başında Emir Preldzic’in performansından memnun olmayan Fenerbahçe Ülker ise bu oyuncuyu çıkardığı için Galatasaray’a kısa rotasyonunda cevap veremedi ve bir ara 10 sayıya çıkan fark ilk periyot sonunda kapandı. İlk periyotun en önemli dersi sistem oyununa son derece önem veren Oktay Mahmuti’nin bir anda sistemini değiştirerek maçı dengelemesiydi.

İkinci periyot tamamen dengede başladı. Ancak Galatasaray CC’nin daha iyi ve arzulu oynadığı açıkça görülüyordu zira bu olmasa Galatasaray CC’nin kâğıt üstünde kendisine göre daha iyi bir kadro olan Fenerbahçe Ülker’i zorlaması hiç kolay değildi. Bu periyotta 9 sayı bulan Preston Shumpert zaten çok kısır geçen maçta fark yaratan oyuncu olarak dikkati çekti. Fenerbahçe Ülker’in Galatasaray uzunlarını faul problemine sokmuş olmasına rağmen ısrarla Oğuz Savaş’ı kullanmamasını koç Neven Spahija’nın önemli hatası olarak gösterebilirim. Spahija’nın gelişiyle Tanjevic Fenerbahçe’sinden çok daha farklı bir takıma bürünen sarı lacivertlilerle, Oktay Mahmuti’nin gelişi sonrası küçük bir mucizeye imza atan Galatasaray’ın kora kor mücadelesinde, ilk yarı Fenerbahçe Ülker lehine bu maç için oldukça kısır sayılabilecek bir skor olan 29-27 bitti. Tabii bu skorun oluşmasındaki en büyük etkenler Mahmuti’nin disiplin ve iyi savunmadan asla vazgeçmeyen sistemi ile dünyada hemen hiçbir takım karşısında maçtan kopmayacak bir ekip olan Fenerbahçe Ülker’İn çok iyi kadrosu...

3.periyorun ilk yarısı ilk devreden farklı olarak oldukça skorlu başladı. Bu 5 dakikada frenleri boşalmışçasına sayı bulan 2 takım, sonraki zaman diliminde yine savunmaları ön plana çıkaran oyunlara döndü. Tabii bunda böylesine tempolu bir maçta oyuncuların gitgide yorulmasının ve maçın sonunun akıllarda önemli yer etmesinin payı büyük. Periyot sonunda Fenerbahçe’nin farkı 5 sayıya kadar çıkarması oldukça önemli bir fark oluşturacaktı ki, maçın en önemli oyuncusu Tutku Açık’ın son saniye üçlüğüyle yine denge sağlandı.

Son periyota ise Neven Spahija’nın aldığı teknik faul damgasını vurdu. Orada Galatasaray’ın ekstra bir hücum daha yapmasını sağlayan bu olay, ister istemez Fenerbahçeli oyuncuların dengesini de bozdu. Yine de maçı bırakmayan Fenerbahçe, Kaya Peker – Oğuz Savaş – Mirsad gibi oyuncularıyla Galatasaray’a göre daha etkili olabileceği boyalı alanı zorlayarak savaştı. Burada erken faul almalarına rağmen 5.faulünü 34.dakikaya kadar erteleyen Rancik ve yine aynı durumdayken maçın sonuna kadar sahada kalan Andric takımları adına büyük iş yaptı. Özellikle Ermal’ın sakat olduğu ve tam anlamıyla verimli olamadığı bir maçta bu oyuncuların erken oyundan çıkması, maçı kesinlikle Oğuz Savaş’ın şovuna dolayısıyla Fenerbahçe Ülker’in galibiyetine götürürdü. Fenerbahçe’nin bu maçtaki en büyük sıkıntısı, belki de maçı kaybettiği nokta, serbest atışlardı. 27 serbest atışın 12’sinin kaçması, farkın 11 olduğunu düşününce, bir vahamet göstergesi. Yine üç sayılık atışlarda da %24 gibi düşük bir yüzde sonucu buralara getirdi. Bir başka ilginç nokta ise basketbolda 1 dakikanın inanılmaz uzun bir süre olmasına rağmen, Fenerbahçeli oyuncuların taktik faul yapmayarak skoru asgari farkta tutmak istemeleriydi. Euroleague gibi kısa dönemli turnuvalarda bunlar yapılıyor fakat birçok mucizeye şahit olduğumuz bu sporda özellikle 30 haftalık bir maratonda bu bana oldukça yanlış bir taktik olarak göründü.

Maç sonrası yapılan röportajlarda Galatasaray’ın daha iyi olduğunu ve maç içindeki teknik faulü hak ettiğini söyleyen Neven Spahija’yı tebrik etmek gerekiyor. Takıma yeni gelmesine karşın ülke basketboluna ve en önemlisi kadroya çok iyi intibak etti, Turkish Airlines Euroleague’de bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Her ne kadar son dönemde yoğun temponun etkisiyle sürpriz mağlubiyetler alsa da, Fenerbahçe Ülker devre arasından sonra yine sezon başındaki “buldozer” görüntüsüne kavuşacaktır.

Galatasaray CC, sezon başında Oktay Mahmuti’yi ve geçmiş sezonlara nazaran kaliteli oyuncuları getirmesinin meyvelerini yavaş yavaş topluyor. Sadece kendisinden daha güçlü takımlara karşı sorun yaşayabileceği pota altı mevkii için dışarıdan şut opsiyonu bulunan 1 oyuncu ile anlaşılabilir. Burada Türk Telekom’un yeni transferi Jan Jagla tam aranan özelliklere sahip olduğundan gündeme gelebilirdi.

Açıkçası, Efes Pilsen döneminde takımı bir türlü Final – Four’a sokamadığı için o dönemde Oktay Hoca’ya bir türlü sıcak bakmasam da, Hoca inanılmaz bir gelişim gösterdiğini deyim yerindeyse gözümüze sokuyor. Önümüzdeki dönemde gerek Euroleague’e göre daha rahat tempoda oynanan Avrupa Kupası’nda gerekse ligde Galatasaraylılara hoşa gidecek bir basketbol izleteceğine şüphe yok…

Hiç yorum yok: