5 Mart 2009 Perşembe

5-12-36 ÜÇGENİ


Türk Futbol Tarihi, belki de hiç bu kadar şiddetli bir çekişmeye şahit olmamıştı. 5 takımın neredeyse eşit şansa sahip olduğu şampiyonluk yolunda, bitime 12 hafta kala, köprünün altından daha çok sular akacağı kesin. Gelin hep birlikte bu gidişatı, 5 takımın bu meşakkatli yolda yapabileceklerini kestirmeye çalışalım. 22.hafta itibarıyla Anadolu’nun artık sessiz olmayan bağıra bağıra gelen çığlığı Sivasspor, liderliğini devam ettiriyor. Gerek son hafta oynanan karşılaşmada gerekse Fortis Türkiye Kupası yarı final ilk ayağında Fenerbahçe karşısında umduklarını bulamadılar. Ancak mücadelesi, hırsı, azmiyle kadro değerinin, kadro kalitesinin çok üstünde işler çıkaran Sivasspor’un düşüşe geçeceğini tahmin etmek, bunu 2 yıldır bekleyenleri sürekli mahcup eden Mehmet Yıldız ve arkadaşlarına büyük bir ayıp hatta saygısızlık olur. Son zamanlarda Türk futbolu Kocaelispor ve Manisaspor mucizelerini de gördü ama Sivasspor bu mücadeleyi 2 yıldır yılmadan devam ettirme sürekliliğini göstererek bütçesi kısıtlı bir Anadolu takımı için en zor olan işi başarıyor. En baştan başlamak gerekirse, başkan Mecnun Odyakmaz başkan nasıl olmalı sorusunun başlı başına bir cevabı. Televizyonlarda, gazetelerde yok. İşinin başında olduğu da gün gibi ortada. Böylesine Avrupai bir örnek teşkil ettiği için kendisine teşekkür etmeliyiz. Teknik direktör Bülent Uygun, her ne kadar bazen diğer takımların taraftarlarını kızdıracak açıklamalar yapsa da, hepimiz onu bu büyük başarısından dolayı ayakta alkışlıyoruz, belki de içimizden seviyoruz. O, futbolcuyken yerine getirdiği evlat, kardeş, arkadaş motiflerinin yanına şimdi de ağabey, baba rolünü o kadar güzel işliyor ki, kurduğu teşkilata şapka çıkarmamak imkansız. Ve futbolcular. Mehmet, Musa, Sedat, Hayrettin, Bilica ve şimdi de Kamanan. Toplasanız değerleri yarım Güiza etmez belki ama yürekleri 10 Güiza’dan fazla belli ki. Şampiyonluk yolunda geçen sene temkinli konuşan Sivas, bu sene daha iddialı. Belki şampiyon olamayacaklar ama Yiğido’nun bu işin peşini kolay bırakmayacağını görmek için kâhin olmak gerekmiyor.

Anadolu Kaplanları bu sezona 20’nin üstünde transferle başladı, devre arası transferleriyle birlikte bu sayı 25’i buldu. Bu kadar transfer yaparak hemen gece gündüz kadar fark oluşturulabiliyorsa, hadi başkanlar durmayın. Ama işin şaşkınlık uyandıran tarafı zaten burası. Bu kadar transfer yapıp da şampiyonluk yolunda son zamanlara gelinirken bu kadar önde kalabilmek, Trabzon’da Sadri Şener farkıdır. Son yıllarda Trabzon’daki yönetim boşluğunu tam anlamıyla doldurdu diyebiliriz. Belki Mecnun Başkan kadar Avrupai değil ama Trabzon gibi herkesin başkan olduğu yerde bu da mümkün değil zaten. Trabzonspor takımı bu sene Ersun Yanal’ın da takıma iyice alışmasıyla kolay maç kazanan bir takım haline geldi. Öne doğru çabuk kayan takım mekanizmasını, arkada sağlam duran Song ve arkadaşları çok iyi destekliyor. Avni Aker tribünlerinin de etkisi olumlu yönde olunca gol atmak, maç kazanmak Gökhan Ünal gibi birisi için çok zor değil. Trabzonspor da yıllardır şampiyonluğa uzak ve bunun olumsuz etkilerinin son haftalarda belirginleşme ihtimali yüksek. Ancak her şeye rağmen bu takım daha çok kolbastı oynayacağa benziyor.

Bu 2 kulübün aksine belki de en kötü yönetilen kulüplerimizden birisi Beşiktaş. 5 yıllık görev süresi içinde bir takım nasıl yönetilmezi Başkan Demirören çok iyi gösterdi. Ancak bu sene Sivok, Zapotocny, Ernst gibi iyi oyuncular da alınmadı değil. Beşiktaş kulübü kadro kalitesi gerçekten çok iyi olan bir takım. Bunu da son zamanlarda göstermeye başladılar. Son Ankaraspor galibiyetiyle de Kupa’da finali hemen hemen garantilediler belki ama Mustafa Denizli’nin 26.hafta sözünün Beşiktaş’ı yakacağını düşünüyorum. Diğer 2 takım için kesin konuşamadım belki ama Beşiktaş bence bu iyi futbolunu 26.haftadan sonra sürdüremeyecek ve şampiyonluk yarışından kopacak. Zaten 6 yıllık bir baskıyı hisseden futbolcular bir de bu 26.hafta baskısını kaldıramayacaktır. Son yıllarda Kupa Şampiyonlukları ile teselli bulan bir takım olan Beşiktaş’ın bu senede aynı teselliyle avunacağını öngörüyorum.

Büyük maçların büyük, küçük maçların küçük takımı Fenerbahçe. Şampiyonluklar ayrıntılarda gizlidir sözü bu konuda çok açıklayıcı. Düşmemeye oynayan takımların kaderini kendi rakipleriyle oynadığı maçlar belirler genellikle. Şampiyonluk içinse olay biraz farklı. Büyük maçlardan ziyade küçük maçlarda başarılı olan takım daha önde şans bakımından. Dolayısıyla dede ve torunları ya son 12 haftada rakip ayırt etmeyecek, çıkacak hem küçük takımları hem de şampiyonluk yolundaki rakiplerini üstüne üstlük deplasmanda yenecek ya da Saracoğlu tribünleri şampiyonluğu daha çok bekleyecek. Son 2 Sivasspor maçı dâhil büyük maçlarda gayet iyi oynayan Fenerbahçe, bu futbolunu kalan haftalara nasıl yansıtacak çok merak ediyorum. Yapılan onca yatırıma, sadece bu sene transfer için harcanan 110 milyon TL’ye rağmen, ne Avrupa’da ne de Lig’de elle tutulur bir başarısı yok bu takımın. Bu da görülmesi gereken başka bir gerçeği ortaya koyuyor aslında; Fenerbahçe’nin yöneticilik anlamında belki de gelmiş geçmiş en başarılı başkanı Aziz Yıldırım’dır. Ancak sportif anlamda da en başarısızı odur. Onun döneminde en büyük rakip 4 sene üst üste şampiyon olmuş, UEFA ve Süper Kupa’yı kazanmıştır. Kendi yöneticisinin deyimiyle “fakir fukara edebiyatı” yaptığı bir dönemde şampiyon olmuştur. Kısaca, bu Aziz Yıldırım’ın son şansıdır. Takım şampiyon olamazsa tesisleşmesini tamamladığı bu takımı sportif olarak da başarıya götürecek ellere teslim etmelidir.

Ve lig beşincisi, Avrupa yorgunu, teknik direktör değiştirmiş bütün bunlara rağmen yine de şampiyonluk yolunda en iddialı kadroya sahip olan Galatasaray. Bugün Galatasaray’ın olduğu konumda başka bir takım olmuş olsa 5 değil, ancak 4 takımın şampiyonluk şansından bahsediyor olurduk. Küme düşme ihtimali çok yüksek bir takımdan 5 yiyip, teknik direktörünü değiştirip, Avrupa’da Bordeaux gibi kaliteli bir kadro karşısında zafer elde etmek ancak Galatasaray mucizelerinden biri olabilir. Bir şampiyonluk mucizesi ise Avrupa’da yola devam etmenin getirdiği yorgunluğa, sakatların elini kolunu sallayarak şampiyon olabilecek kalitede olmasına rağmen hala olası. Bülent Korkmaz ruhunun takıma oturması, sakatların yavaş yavaş takıma katılması, özellikle yabancı oyuncuların biraz daha özverili olması durumunda bu takımı Aralık ayındaki gibi kimse durduramaz. Sezon başında 3 kulvarda da şampiyonluk hedefiyle yola çıkan bu dev kadro, bir hedefinden uzaklaşmış olsa da kenetlendiğinde ve istediğinde yenemeyeceği takım yok. Hele ki, Milan, Valencia gibi kadro kalitesi yüksek takımların dışarıda kalmasıyla Galatasaray takımı UEFA’da da çok iddialı hale geldi. Bu durumun yorgunluk kaynağı olsa da, Lig’e olumlu yansıyacağını düşünüyorum. Hafta sonu oynanacak olan Bursaspor maçının kazanılması halinde, yönetim-futbolcu-taraftar hem Hamburg hem de Trabzon maçlarına daha rahat bakabilecektir. Bütün olumsuz şartlara rağmen, şampiyonluk yolundaki en büyük favori hala sarı-kırmızılılardır.

Sözün özü, 5 takım, 12 hafta, 36 altın puan. Şampiyonluk ve kümede kalma mücadelesinin soluksuz yaşanacağı bu mücadeleler de önce takımlara sonra da hakemlerimize sonsuz başarılar diliyor, sezon sonunda gülecek olanların hak edenler olmasını şimdiden temenni ediyorum.

Hiç yorum yok: