31 Ağustos 2009 Pazartesi

ANKARASPOR 0-2 GALATASARAY


Bu sezon Ali Sami Yen'deki maçları Ümit Aktan anlatsa "nasıl bir baskı kurdu Galatasaray, nasıl bir tempo" tarzında ifadelerin çok duyulacağı oyunlar oynayacak Galatasaray. Ama bazı deplasmanlarda ister istemez zorlanacak. Özellikle ligin kalburüstü takımlarına karşı. Avrupa Ligi’nde ise 1-2 bundan sonrası için 1-2 maç dışında her maç kırıcı, her maç meşakkatli. Maç öncesi taraftarların beklentisi farklı olsa da geneline baktığımızda Ankaraspor karşılaşması da bu kırıcı maçlardan biri oldu. Karşılaşmaya 2 süzme ön liberoyla başladı Galatasaray. Bu da orta sahanın ileri elemanları(Keita, Elano,Arda) ile 2 ön libero arasındaki iletişimin tam anlamıyla sağlanamamasına neden oldu. Normal zamanlarda Ayhan oynuyor bu görevde. Geriye çok fazla pas yapsa da top tekniği Mehmet Topal’a göre ileride olduğu için köprü olabiliyordu. Daha evvelki karşılaşmalarda Arda 10 numarada olduğu için bu iletişim biraz daha kolay sağlanıyordu. Elano henüz hazır değil. Gerek kendi formu gerekse arkadaşlarıyla iletişimi üst seviyede değil. Milli takıma gitmese bu 2 haftalık arada kendini toparlar ve ortama ısınırdı ama Brezilya’nın zorlu Arjantin maçı öncesi kadroya çağrılacaktır. Orta sahada bir Barış oynasa bugün daha rahat olabilirdi Galatasaray. Zira bazı dönemlerde Ankaraspor Galatasaray’ın başını döndürdü. Milan Baros problem olmaya devam edecek gibi. Bir an önce toparlanması lazım yoksa Nonda işbaşı yapacak gibi. Defans hattında ise çok bir sıkıntı yaşamadı Galatasaray. Sabri’nin ortalama dengesizliklerinin üstüne çıkmaması rahatlattı savunmayı. İlk yarının 0-0 berabere bitmesiyle Rijkaard kafasında belli bir değişiklik planı oluşturmuştu ama 10-15 dakika daha beklemeyi tercih etti. Sonrasında ilk etapta Kewell- Nonda sonrasında da Aydın Yılmaz’ı oyuna alarak oyuna müdahale etti. Zaten bu oyunculardan Kewell ve Nonda gol atarak Aydın da asist yaparak hocalarını haklı çıkarmış oldular. Kaptan Arda Turan da bugün pek ortada görünmedi ama asist yapmaya devam ediyor. 4.haftada 6.asistini yaparak bu konudaki iddiasını orta koymuş oldu. Ankaraspor bugün ezilmedi ama hiçbir oyuncusu vasatın üstüne çıkmadı. Sol beke alışmaya çalışan Aydın Karabulut ve sağ bek Ömer Aysan derim en çok gözüme çarpanları sorarsanız. Bu Ömer Aysan Galatasaray’da olsa fena olmaz diye de geçirdim maç içinde.
Sonuç olarak Fenerbahçe’nin ardından 4te4 yapmak önemliydi. Şimdi bir milli takım arası ve sonrasında Beşiktaş maçı var. Ben o maçta daha tempolu daha ne yaptığını bilen bir takım izleyeceğime eminim.

CANER ERKİN CİM - BOM'DA


Galatasaray uzun zamandır uğraştığı transferi sonunda bitirdi ve CSKA Moskova’da oynayan Caner Erkin’e imzayı attırdı. Volkan Yaman’ın gönderilmesiyle boşalan Hakan’ın alternatifi koltuğuna da Caner oturmuş oldu böylece. Ancak Caner bekte oynadığından çok çok daha fazlasını önde oynayabilen bir oyuncu olduğu için Galatasaray zaten çok yönlü olan kadrosunu daha da derinleştirmiş oldu. Caner Erkin’in geçmişine baktığımızda karşımıza ilk olarak Manisaspor çıkıyor. Levent Eriş döneminde ilk oynadığı Erciyes maçını hatırlıyorum. Evinde oynadığı ve Caner’in de bir penaltıya sebebiyet verdiği maçta Manisa rakibine 4-1 yenilmişti. Normalde bir genç oyuncunun kaleminin kırılacağı maçtı ama Caner oynamaya devam etti. Zaten takıma daha sonra da genç oyuncuların gelişimine önemli şeyler katabilen Ersun Yanal geldi. Onun yönetiminde sol içte ve sol kanatta oynayan Caner oldukça etkili oldu ve adını duyurdu. Zaten o sezonun devre arasında da 4 milyon dolar bedelle Rusya’ya gitti.

Caner’in milli takımlar kariyerine baktığımızda ilk olarak o efsane 2005 U17 Dünya Şampiyonası ve Abdullah Avcı çıkıyor. Herkesin hakkında bir yorumu olduğu o şampiyonayı ben henüz blogda incelemedim ama o 20 altın genci ve şimdiki durumlarını ayrıntılı bir şekilde en yakın dönemde ele alacağım. İşte o şampiyonada takımda Tevfik Köse ve Nuri Şahin ile birlikte en çok sivrilen isim olmuştu Caner. Daha sonra ümit milli takımda oynadı. 2006 senesinden beri de Fatih Terim tarafından A Milli Takımda banko olmasa da bazen oynatılıyor.

Caner’in Galatasaray’a transferi basında sürekli Balta’ya alternatif olarak lanse edildiği için Caner’in Balta gibi düz, savunmacı bir bek olduğunu düşünenler en yakın zamanda yanıldıklarını anlayacaklar. Caner hücuma çok fazla katkı verebilen, topla dribbling yapabilen, top tekniği oldukça yüksek bir oyuncu. Kiralık olarak takıma katıldı ama opsiyon hakkı da Galatasaray’ın elinde. Sezon sonunda eğer isterse Galatasaray belli bir ücret karşılığında 1988 doğumlu Caner’in bonservisini de alabilecek.

30 Ağustos 2009 Pazar

BAKKAL'DAN 3 PUAN - FB 2-1 MANİSASPOR


Karşılaşmaya 2 takımda çok kötü başladı. Tamamen sahasına yaslanan bir Manisaspor ve hücuma niyetini bilemem ama mecali olmayan ancak rakip yaslandığı ve kendi sahasında oynadığı için gitmeye çalışan bir Fenerbahçe. 15-20 dakika bu şekilde geldi geçti. Orta sahada çok tutuk olan Fenerbahçe’nin bu hali Manisa kenar yönetiminin ve futbolcuların dikkatini çekince Manisa’da yüklenmeye başladı. İlk yarıda birkaç kuru gürültü atağı dışında gol pozisyonu dahi olmayan Fenerbahçe’ye karşılık Manisaspor arkada boş alanlar buldu ancak bunları değerlendiremedi. Fenerbahçe’nin sakatlıktan yeni çıkmış ancak form tutmamış Alex’i sahaya sürmesi şunun çok açık ifadesidir: Daum takıma güvenmiyor. Zira sakat bir futbolcuyu Manisaspor gibi 2.Lig’den yeni gelmiş bir takıma karşı hem de Saracoğlu’nda kadroya alması bunun çok açık göstergesi. Her ne kadar yedek oyuncular Sion maçında Daum’a güven vermese de Alex’i riske etmesi çok doğru değildi. Zaten Alex de yine hiçbir şey ortaya koyamadı. Bunu yaparken onun artık kanına işleyen asistlerinden 2 tanesini yapmayı da ihmal etmedi. Bir şekilde yine sonuca etki etti. Alex eskiden özellikle ilk geldiği yıllarda Anadolu takımlarına karşı hem güzel oynar hem de skora etki ederdi. Büyük maçlarda ise yatardı. Şimdi artık hiçbir maçta iyi oynamıyor. Anadolu takımlarına karşı skora etkiye devam ediyor.

Fenerbahçe’de Daum’un bildiğimiz oyuncu değiştirememe hastalığı devam ediyor. Oyun iyi gidiyorsa zaten çok oyuncu değiştiren bir hoca değil Daum. Oyun kötü gidince de kantarın topuzunu kaçırıyor. Bugün 2 orta sahayı çıkarıp Alex de oyundayken Semih’i de sokması çok garipsenecek bir durum. Eğer Mesut Bakkal zeki değişikliklerle buna cevap verebilseydi durum çok daha farklı olacaktı. Mesut Bakkal demişken Ergin Keleş golü attı ve bir penaltısı verilmedi ama bu adama nasıl dayandın Mesut Hoca? Ayıptır. Isaac’i mumla aradı taraftar. Mesut Hoca için aynı şeyi söyleyemem zira 90 dakika tuttu Ergin’i. Oyuna sonradan giren kaptan Sezer de güzel bir şut çıkardı ama Volkan’ı geçemedi. Bu arada Manisaspor’da bağıra bağıra gelen bir Yiğit Gökoğlan gerçeği var. Fiziği uygun olmadığı için 20-25 dakikalık topçu şu anda. Ama 90 dakika oynadığında en verimli futbolculardan biri olacak ligimizde. Bugün de asistini yaptı. Ve Mehmet Nas. Bence sahanın en iyisiydi. İnanılmaz bir temposu var tekniği de hiç kötü değil. Her zamanki gibi harika mücadele etti orta sahada. Isaac dönünce takıma Manisaspor daha verimli oynayacaktır. Yabancı seçiminde de tamamını seyredemesek de iyi seçimler yapmış Manisaspor. Simpson ve defanstaki Dixon iyi oyuncular.

Bu karşılaşma 2008-2009 senesinin herhangi bir maçı ve teknik direktör Aragones desek herhalde herkes yalamadan yutardı. Fenerbahçe’nin futbolunda birtakım düzelmeler olsa da bu Aziz Yıldırım’ın verdiği sözün futbolcular ve Daum üzerindeki etkisinden kaynaklanan yalancı bir etki. Bütün bir sezon sürmesine imkân yok. Eğer Fenerbahçe toparlanmazsa Galatasaray ile boy ölçüşmesi çok çok zor.

28 Ağustos 2009 Cuma

ÜÇÜ DE İDARE EDER


Şampiyonlar Ligi’nden sonra UEFA Avrupa Ligi grup kuraları da çekildi. Beşiktaş’tan sonra Galatasaray ve Fenerbahçe’nin de rakipleri belli oldu. Beşiktaş, Manchester United, CSKA Moskova ve Wolfsburg ile eşleşirken, Galatasaray Panathinaikos, Dinamo Bükreş ve Sturm Graz, Fenerbahçe ise Steaua Bükreş, Twente ve Sheriff ile eşleşti. Bence üç takımımız için de çok kolay olmasa da asla zor diyemeyeceğimiz kuralar.

Genel olarak baktığımızda hiçbir takımımız için kesinlikle veda sözcüğünü kullanamayız. İrdelediğimiz zaman bu sezon Avrupa’da en iddialı takımımız olan Galatasaray güzel bir kura çekti. İlk torbadan gelen Panathinaikos bu torbanın zayıf halkalarından. Bunu kesinlikle söyleyebilirim. Her ne kadar bu sene kadrosunu Cisse, Leto, Katsouranis ibi isimlerle güçlendirse ve kadrosunda bulunan Gilberto Silva, Karagounis ve genç star Ninis gibi isimler olsa da Galatasaray kadar iyi bir takım değil. Ali Sami Yen’de çok zorlanmadan bir galibiyet alır Galatasaray ama Yunanistan’daki maç ortam olarak zorlayacaktır bizi. Yine de 2 takım arasında zevkli, göze hoş gelen maçlar geçeceğine eminim. 3.torbadan gelen Dinamo Bükreş için ise aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Ne Galatasaray ne de Panath ayarında bir takım değil belki ama 3.torbada çok daha güzel olabilecek takımlar vardı. Yine ortam bakımından deplasmanda zorlayabilecek bir takım. Zira Romanya, Yunanistan, Ukrayna, Belarus gibi ülkeler daha doğrusu demir perde ülkeleri bizim takımlarımızı milli takım dâhil her vakit zorluyor ve bozuyor. Çok ses getiren transfer yapmadı Dinamo zaten mali durumları da iyi değil. Kadrosunda eski dostlar Tamas ve Bratu var. Bunun yanında kaleci Lobont şu an sakat ama takımın en önemli silahı. Son torbadan ise daha önce de eşleştiğimiz ve 5 dakika top çevirdiğimiz Sturm Graz geldi. Sturm Graz Levadia Tallinn’den biraz daha iyi bir takım. Gerçi Avusturya bu sene 4 takımını gruplara sokarak büyük açılım yaptı. Hatta bunun 2sinin Ukrayna ekibi(Metalist, Metalurg)ve birinin de Aston Villa olması ilgi çekici ama yine de Cim-Bom’a rakip olamaz, olmamalı.

Panathinaikos

Fenerbahçe’nin rakiplerine baktığımızda ise biraz daha kolay bir grup gibi görünüyor ilk bakışta. Ancak rakipleri irdelediğimiz zaman ilk 3 torbadan gelen Steaua, Fener ve Twente’nin şanslarının eşit olduğuna inanıyorum ben. Steaua her ne kadar son 1 senedir kötü gitse de yine de Avrupa başarılarıyla yaşayan bir takım. Geçen sene yine hemen hemen aynı kadrosuyla Galatasaray’ı elediler. Twente ise teknik direktörlüğe Steve McClaren’i getirdikten sonra mantalite olarak başarıya kilitlendi. Fenerbahçe’nin normal şartlarda bu takımlardan daha avantajlı olduğunu söylerdim ama takımın Avrupa’dan ziyade annesinin ligine verdiği önem şansları eşit kılıyor. Steaua’da aynı Dinamo gibi çok fazla şaşalı transfer yapmadı. Nicolita, Stancu ve disiplinli futbolları önemli silahları. Yukarıda bahsettiğim Baltık ülkesi olması avantajını iyi kullanıp sahalarında başarılı sonuçlar alıyorlar. 3.torbadan gelen Twente ise bence grubun en dikkat çeken takımı olacak. Önemli oyuncuları Arnautovic’i İnter’e, Elia’yı Hamburg’a toplam 18 milyon avroya gönderen Twente, bombayı benim de çok beğendiğim bir oyuncu olan Kosta Rikalı Bryan Ruiz Gonzalez’i Gent takımından alarak patlattı. Ayrıca Arnautovic de bu seneyi yine Twente'de kiralık olarak geçirecek. Chelsea’den kiraladıkları Stoch da etkili bir kanat oyuncusu. Bence bu takım bir şekilde bu gruptan çıkar. Son torbadan gelen Sheriff ise üzerinde durmaya değecek bir kulüp bile değil.

Steve McClaren

Ve Şampiyonlar Ligi. Beşiktaş için en önemli torba 2.torba gibi görünüyordu. Zira oradan gelecek orta şeker bir takım kartalın üst tura çıkması için umutlanmasına yeterde artardı bile. Gelen takım CSKa Moskova tam da bu şartlara uyan bir takım. Ama 4.torbadan çekilen Wolfsburg çok kötü oldu. Çekilebilecek 5 tane 6 puanın garanti görüleceği takım vardı ama olmadı. Zaten Manchester da aynı Sheriff gibi üzerinde çok fazla konuşulmayacak bir takım. Şansları yaver giderse 15 üstü bir puan bile alabilirler. Beşiktaş’ın İnönü’de oynayacağı her maçı inanılmaz ciddiye alması ve en az 6 puan kazanması gerekiyor. Deplasmandaki Wolfsburg ve CSKA maçlarından da beraberlik çıkarması lazım. Son olarak bir tahmin yaparsam, BJK’nın bu gruptan Avrupa Ligi’ne geçiş yapmasını en kuvvetli ihtimal olarak görüyorum.
Bu arada 3 takımımızın 6şardan 18 maç yapacak olması da ülke puanımız adına büyük avantaj olacak. Ülke puanıyla ilgili son durumu da ayrıntılı olarak bir başka yazıda ele alacağım.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

ŞAMPİYONLAR LİGİ BAŞLASIN


Bu akşam tamamlanan eleme maçlarıyla artık Şampiyonlar Ligi’nin gerçek kısmı başlıyor. Eleme grubundan gelen takımlar Lyon, Olympiakos, Fiorentina, Debrecen, Maccabi Haifa, Zurich, A.Madrid, Apoel, Arsenal, Stuttgart oldu. Ülkemizi sadece Beşiktaş’ın temsil edeceği grupların kura çekimi Perşembe günü saat 19.00’da yapılacak. Kura çekimini uefa.com’dan canlı olarak takip edebilirsiniz.

Eleme maçlarından sonra kura öncesi torbalarda son şeklini aldı. Beşiktaş 3.torbada 8. Takım olarak yer alıyor. Bu iyi oldu zira son torbada 1-2 güçlü takım olsa da çok zayıf rakipler de var. Beşiktaş’ın bu sezon ülke puanının arz ettiği önem düşünüldüğünde en azından 7-8 puan toplaması ve yine en azından UEFA Avrupa Ligine geçiş yapması şart. Kadrosu da en azında Avrupa Ligi’ne geçiş yapmayı başaracak kapasitede. Yeter ki son torbadan Wolfsburg gelmesin. Hatta 2.torbadan çekilecek bir Glasgow Rangers, Beşiktaş’ın üstlere yürümesi anlamına dahi gelebilir. Torbaları aşağıda görebilirsiniz. Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi’nde grup kuraları çekildikten sonra daha detaylı bir değerlendirme yaparız…

1.Torba

1- Barcelona (İspanya)--------------121.853
2- Liverpool (İngiltere)--------------118.899
3- Chelsea (İngiltere)----------------118.899
4- Manchester United (İngiltere)----111.899
5- AC Milan (İtalya)-----------------110.582
6- Arsenal (İngiltere)----------------106.899
7- Sevilla (İspanya)------------------100.853
8- Bayern München (Almanya)------ 98.339

2.Torba

9- Olympique Lyonn (Fransa)--91.033
10- Inter (İtalya)-------------- 87.582
11- Real Madrid (İspanya)-----78.853
12- CSKA Moskova (Rusya)----71.525
13- Porto (Portekiz)------------68.292
14- AZ Alkmaar (Hollanda)-----64.826
15- Juventus (İtalya)-----------63.582
16- Glasgow Rangers (İskoçya)-56.575

3.Torba

17- Olympiakos (Yunanistan)---52.633
18- Marsilya (Fransa)----------48.033
19- Dinamo Kiev (Ukrayna)----46.370
20- VfB Stuttgart (Almanya)---45.339
21- Fiorentina (İtalya)---------42.582
22- Atletico Madrid (İspanya)--41.853
23- Bordeaux (Fransa)---------40.033
24- Beşiktaş (TÜRKİYE)----32.445

4.Torba

25- VfL Wolfsburg (Almanya)-------21.339
26- Standard Liege (Belçika)--------21.065
27- Maccabi Haifa FC (İsrail)--------17.050
28- FC Zürich (İsviçre)--------------14.050
29- Rubin Kazan (Rusya)------------9.525
30- Unirea Urziceni (Romanya)------8.781
31- APOEL FC (Kıbrıs Rum Kesimi)--4.016
32- Debreceni (Macaristan)----------1.633

25 Ağustos 2009 Salı

İSPANYA'DA BİR ÜLKE: KATALUNYA


Önceki Bask Milli takımı yazısından sonra sıra Katalanlarda. Katalan milli takımı denince birçok insanın aklına hemen Barcelona geliyor. Zira Barcelona Katalan halkını çok çok iyi temsil ediyor, seslerinin dünyanın her köşesine ulaşmasına yardımcı oluyor belki ama Katalanların da sahip oldukları bir milli takım var. Aslında Katalanlar UEFA’ya katılmak için üyelik başvurusunda bulundu ama UEFA bunu reddetti. Bunun altında güçlü İspanya lobisinin olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. 1904 yılından beri sahaya çıkıyor Katalan Milli Takımı. Son yıllarda da özellikle geçen yazıda bahsettiğim Bask Milli Takımına göre çok daha fazla maç yapıyorlar. Yine de kulüp yetkililerinin resmi milli maçlardan bile yakındığı bu ortamda Katalanların maç sayısı yılda bir elin parmaklarını geçmiyor.
Son zamanda oynadığı maçları incelediğimizde, 2006 yılında İspanya2da Kosta Rika’yı 2-0 yendiğini ve Basklarla 2-2 berabere kaldıklarını göreceğiz. 2007 senesinde oynadıkları tek maçı yine Bask Millilerle yaptılar ve sahadan 1-1 beraberlikle ayrıldılar. 2008 yılında ise ikisi de Nou Camp’ta olmak üzere 2 maç yaptılar. Bunların birinde Arjantin’e 1-0 mağlup oldular diğerinde ise Kolombiya’yı 2-1 yendiler. Arjantin maçı Arjantin Olimpik milli takımı için de iyi bir hazırlık maçı olmuştu. Lavezzi’nin golüyle maçı kazandılar.

Kaptan Puyol

Oyunculara baktığımız zaman bir yıldızlar karmasıyla karşılaşıyoruz. Victor Valdes, Capdevilla, Gerard Pique, Carles Puyol, Sergio Busquets, Xavi, Inıesta, Fabregas ve Bojan Krkic şu anda bu takımda forma giyen isimlerden bazıları. Geçmişte oynayanlara baktığımızda da isimler hiç de aşağı kalır gibi değil. Albert Celades, Pep Guardiola, Pepe Reina, Raul Tamudo, Alfrdo di Stefano gibi isimlerin yanında Barcelona’da oynuyor olmaları sıfatıyla baba-oğul Cruyff, Hristo Stoitchkov ve şu anda Galatasaray’da Rijkaard’ın yardımcılığını yapan Johan Neeskens bu formayı terletmiş isimler.
Gerçekten değişik bir yapılanma. Günün birinde ateşli Katalan milliyetçilerle, biz Türkler bir maçta karşı karşıya gelirsek harika olur gibi geliyor bana.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

BASK MODELİ


Son zamanlarda ülkemizde etnik bir tartışma almış gidiyor. Sporun siyasete girmesine alkış tuttuğu kadar siyasetin spora girmesine karşı birisi olarak elbette bu konulara girmek yakışık almaz. Ancak bu tip çatışmaların bize göre çok daha çetin yaşandığı bir yer var hem de Avrupa Birliği’nin göbeğinde; İspanya. İspanya’da Bask, Katalan ve Endülüs bölgeleri de aynı bizim ülkemizdeki birtakım insanlar gibi bağımsızlık peşinde koşuyorlar. Bunu çok daha ilerilere taşıdıkları da bir gerçek. Ancak biz işin siyaset boyutunu bırakıp sportif yönünü inceleyelim. Bu bölgelerin kendi oluşturdukları milli futbol takımları dahi var. Ve bu takımlar belli zamanlarda gerek kendi arlarında gerekse başka ülkelerin milli takımlarıyla özel maçlar yapıyor. Birçoğu aynı zamanda İspanya milli takımında oynayan oyunculardan oluşan bu milli takımlardan bahsetmeye çalışacağım. Bu yazının konusu ise Bask Milli Takımı.

Futbolu takip etmeye çalışıp da Bask bölgesini duymayan yok gibidir. Zira Athletic Bilbao takımı yıllardır La Liga’da oynamayı başarıp tek bir yabancı futbolcu oynatmamıştır. Yabancı derken İspanyol olması dahi yetmiyor, Bask olmak zorunda bir futbolcu Bilbao takımında oynayabilmek için yoksa Messi olsanız fark etmez. Bask oyunculardan oluşan kadrosuyla büyük başarılar da yaşayan Athletic Bilbao zamanında Şampiyonlar Ligi’nde dahi oynamış bir takım.

İşte Bask milli takımının iskeletini de bu takım oluşturuyor. Milli takımın futbolcularına baktığımız zaman, Inaki Lafuente, Andoni Iraola, Asier Del Horno, Amorebieta, Pablo Orbaiz, Yeste, Gabilondo, Etxeberria, Fernando Llorente ve Aduriz Atketic Bilbao da oynamış oyuncular. Tabii sadece Athletic Bilbao değil İspanya’nın diğer takımlarından ve özellikle Real Sociedad’tan da besleniyorlar.

Deschamps ve Lizarazu (1998)

Şu anda takımı Jose Angel Iribar ve Mike Etxarri birlikte çalıştırıyor. Kadronun gelmiş geçmiş önemli isimlerine baktığımızda gözümüze çarpan çok önemli yıldızlar var. Yukarıda bahsettiğim isimlerin dışında, Lopez Rekarte, Zubizarreta, Orbaiz, Mendieta, Ivan Campo, Karanka, Arteta, şu anda Barcelona sportif direktörü olan Txiki Beguiristain, Luis Arconada gibi isimler Bask milli takımı için ter döktü. Asıl şaşırtıcı olan ise Fransa’nın Bask bölgelerinden olan Bixente Lizarazu ve Didier Deschamps gibi oyuncularından Bask milli takımında oynamış olmaları. Bu mili takımlar ülke olmadıkları için oyuncuların oynaması herhangi bir sakınca doğurmuyor. Ancak bağımsızlıklarını kazanırlarsa o zaman oyuncu Karadağ örneğinde olduğu gibi bir seçim yapmak zorunda. Bask milli takımının son zamanlarda yaptığı maçlara baktığımızda, 2007 yılında Katalan millilerle 1-1 berabere kaldığını ve Venezuela’yı deplasmanda 4-3 yendiğini, 2006 yılında ise yaptığı 4 maçta Sırbistan’ı 4-0 yendiğini, Katalanlarla 2-2 beraber kaldığını, San Mames’te Galler ve Kamerun’a 1-0’lık skorlarla yenildiğini göreceğiz.

KKTC milli takımıyla maç yapmayı bırakın aynı mekanda kamp yapmaya çekinen dünya ülkelerinin bu ülkelerle rahat rahat maç yapabilmesi de üzerinde düşünülmesi gereken ve üzerinde başka yazı yazılabilecek bir diğer konu.


DURMAK YOK YOLA DEVAM 4-1


Karşılaşmaya çok önemli bir pozisyonla başladı Kayserispor. Leo Franco aslında yese kimsenin bir şey diyemeyeceği bir topu çok güzel çıkardı. Ancak bu pozisyon gol olsa dahi maçın kazanılacağından birçok Galatasaraylının emin olduğundan adım gibi eminim. Bu pozisyonun atlatılmasıyla rahatlayan ve oyunu tamamen rakip sahaya yıkan bir Galatasaray ortaya çıktı. Milan Baros’un tartışılan ama bence tertemiz golüyle öne geçti Galatasaray. Artık yine Galatasaray’ın farklı galibiyetle sonuçlandırdığı maçlardan biri olacak derken Kayseri’nin yeni transferi Ariza Makukula arıza çıkardı. Hakem Halis Özkahya her ne kadar maçta tempoyu korusa ve kartlarda doğru kararlar verse de bazı önemsiz gözüken pozisyonlarda hatalar yaptı. Bunlardan birinde Galatasaray’ın kazandığı kornerin sonucunda Makukula bu kez kendi kalesine golü attı ve skor 2-1 oldu. İlk yarıda Keita yine etkili gözüktü. Belki golü veya asisti yok ama topu ayağına aldığında rakibi korkuttuğu kesin.

2.yarıya bu Keita’yı çıkarıp yerine Elano’yu sokarak başladı Frank Rijkaard. Bu değişiklikle Aydın Yılmaz asıl yeri olan sağ kanada geçti. Arda solda Elano ise ortada oynamaya başladı. Bu değişiklik Aydın’ın ilk yarıya oranla biraz daha kıpırdanmasına yol açsa da çok fazla bir şey oynadığını söyleyemeyiz genç futbolcunun. Bu şansları sezonun ilerleyen bölümlerinde çok fazla bulamayabilir, kıymetini bilmeli. Maç orta saha mücadelesine dönmüşken Elano’nun taraftara merhaba diyen muhteşem ötesi golü geldi. Bu gol gerçekten Elano adına da iyi oldu. Keita gibi daha ilk maçtan taraftarın sevgisini kazanmış oldu. Bu golden sonra iyiden iyiye rahatlayan maçta karşılaşmanın en etkisiz isimlerinden Baros bir gol daha attı ve skoru 4-1 olarak belirledi.

Maçın geneline baktığımızda Kayserispor çok kötü oynamadı ama gücü bu kadardı. Bence kendi sahalarında 10-11 civarında bir galibiyet almaları sürpriz olmaz. Galatasaray’da ise bugün çok olağanüstü görünmeyen kaptan Arda Turan buna rağmen 3 asistle ligdeki asist sayısını 3.haftada 5’e çıkarmış oldu. Milan Baros ise 2 gol atmasına rağmen hiçbir pozisyonda güçlü görünmedi. Buna rağmen Rijkaard Nonda’yı düşünmedi bile. Baros’un kendini bir an önce toparlanması şart. 5.haftadaki Beşiktaş maçında Galatasaray’ın gerçek futbolunu tam anlamıyla görme fırsatı bulacağız.


21 Ağustos 2009 Cuma

ÜLKE PUANI - BEKLEYİN BİZİ PORTEKİZ ve HOLLANDA


Dün oynanan karşılaşmalardan sonra oluşan ülke puanı sıralamamıza göz atmakta fayda var. Bu sezon Galatasaray ve Fenerbahçe’den yüzümüz güleceğe benziyor. Beşiktaş’ın da Şampiyonlar Ligi’nde gruplara 3.torbadan katılacak olması en azından bir UEFA ihtimalinin yüksek olacağı anlamına gelmekte. Diğer temsilcilerimiz Trabzonspor ve Sivasspor ise ne yazık ki Avrupa defterini ülkemize hiçbir katkı yapmadan kapamak üzereler.
Galatasaray ile başlarsak, UEFA Avrupa Ligi’ne 2.Ön Eleme Turu’ndan başlayan Galatasaray turları rahat bir şekilde geçiyor. İlk Tobol maçı dışından karşılaşmalarının tamamını galibiyetle tamamlayan Cim-Bom şu anda 51.sırada. Önündeki 10 takım bu sezon Avrupa Kupalarını TV’den seyredecek. Bunların 3’ü çok yakında değil belki ama Galatasaray en kötü ihtimalle dahi bu sezon sonunda ilk 40’a girmiş olacak. Şu ana kadar 1.980 puan topladı Galatasaray. Son 5 yıldaki toplam puanı ise 34.350
Fenerbahçe’de Avrupa defterini iyi bir şekilde açtı. 3 karşılaşmada aldığı 2 galibiyet ve 1 beraberlik gayet başarılı. Fenerbahçe şu anda topladığı 44.350 puanla 33.sırada. Önündeki 3 takım Avrupa kupalarında değil. Orta seviyeli bir grup performansı ve sonrasında gelinecek bir çeyrek finalle ilk 20’yi zorlayabilir Fenerbahçe. Bu sezon Fener de şu ana kadar 1.980 puan toplayabildi.
Henüz maç yapmayan Beşiktaş ise gruplara direk kalmanın verdiği avantajla 4.480 puanı hanesine yazdırdı. 61.sırada gözüken Beşiktaş’ın önünde de çok fazla sayıda bu sezon Avrupa Kupalarında boy gösteremeyecek takım var. Büyük bir sıçrama gelebilir. Hatta bu sıçrama için vasatın biraz üstü bir performans bile yeterli olacaktır. Toplam puanı ise 29.850 Kara Kartalların.
Ülke sıralamalarına gelecek olursak, yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere şu anda 11.sıradayız. 10. Ve 9.sıradaki rakiplerle puan farkımız çok çok az. Portekiz’in 2 takımı şimdiden elendi. Hollandalılar ise tam gaz yola devam ediyor. Belki de gruplar turuna kaldığımızda bu ülkelerden 1’i veya 2’siyle yerimiz değişmiş bile olabilir. Bir dipnot verecek olursak biz 5 takımla temsil edilirken diğer 2 ülke ise 6 takımla temsil ediliyor. Yani alınan puanlar bizde 5’e, diğer ülkelerde ise 6’ya bölünüyor. Bu da bizim için bir avantaj. Yükseklerde yer bulmak istiyorsak bu sezon 3 büyük takımımızda kendilerini aşmalı. Romanya’nın Steaua ve Rapid ile 2006’da, Rusya’nın Zenit ile 2008’de, Ukrayna’nın Shaktar, Dinamo Kiev ve Metalist ile geçen sene yaptığını umarım biz de bu sene yaparak üst sıralara tırmanabiliriz.

AVRUPA'DA TOPALLADIK


4 ekiple yer alıyorduk Avrupa Ligi Play-Off turunda. Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor ve Sivasspor ilk maçta tur için avantaj aradılar. Bu sezon ligde hedefi büyük olan ve lige iyi giren 2 ekip Galatasaray ve Fenerbahçe ilk maçtan turu geçtiler. Trabzonspor ve Sivasspor ise kendi evlerinde kaybederek Avrupa defterini kapatmaya yüz tuttular.
Tamamını izlediğim 2 müsabaka Trabzon ve Galatasaray maçlarıydı. Trabzonspor sahaya kontrollü futbola yatkın bir kadroyla çıktı. Ama rakibin en etkili oyuncusu Andre Pierre Gignac’ı durduramadılar. Maç öncesi Trabzon’da yoldan bir çocuk çevirsek buyur sadece 1 taktik verme hakkın var desek, “aman Egemen Gignac’ı bırakma” derdi herhalde. Ama Gignac tek kelimeyle şov yaptı. 2.yarı ise Trabzonspor sahada yoktu. 2 yıl sonra çıkılan Avrupa arenasında bu kadar temposuz, bu kadar kötü bir 2.yarı hiç yakışmadı Trabzonspor’a. 3-1'lik mağlubiyet Trabzon için acı verici. Bu gidişle Trabzonspor’un işi çok çok zor. Lig için de durum hiç iç açıcı değil.
Galatasaray maçında ise taraftarların fark beklentisi vardı. Zaten Galatasaray’da maça büyük bir baskıyla ve %65’lik topa sahip olma yüzdesiyle başladı. Keita’nın attığı gollerle ilk yarı 2-0 bitti. İlk yarıda Gaatasaray’da aksayan 2 oyuncu(Aydın ve Sabri) dışında herkes görevini yaptı. 2.yarıda da bulduğu gollere rağmen baskısından bir şey kaybetmeyen bir takım vardı. Arda’nın biraz daha görünür olması Galatasaray’a ayrı bir zevk katıyor. Biraz da Milan Baros eski form düzeyine yaklaşsa her şey daha da düzelecek. Neyse ki Çek futbolcu yaptırdığı penaltıyı gole çevirerek moral buldu. Hafta sonu yine Sami Yen’de oynanacak Kayseri maçında da umarım golle tanışabilir. Daha sonra oyuna giren Harry Kewell da golü buldu. Arda’nın Estonyalı futbolcuya attırdığı 5.gol ise oyunun son perdesiydi. Galatasaray kazandığı bu tempoyu daha da artırırsa bu tip zaferleri ilerleyen turlarda da yaşayacaktır.
Fenerbahçe maçı da aynı saatlerde oynandığı için çok fazla takip edemedim. Ancak çok tempolu bir maç olmasa da deplasmanda kazanılan 2-0’lık galibiyet çok iyi bir sonuç. Sivasspor için ise zaten kuradan sonra çok umutlu değildik. Shakhtar Donetsk 3-0'lık rahat bir galibiyet aldı. Shakhtar daha önce bahsettiğimiz Donbass Arena’ya geçmede önce son maçını oynayacak stadında. Umarım Sivasspor için çok kötü bir sonuç çıkmaz. Son olarak da bugün maç yazısında bahsettiğim Ukrayna ve Avusturya takımlarının mücadelelerinde Sturm Graz 1-1 Metalist Kharkiv ve Metalurg Donetsk 2-2 A.Wien sonuçları çıktı. Turlar ortada…

20 Ağustos 2009 Perşembe

DEVLER LİGİ'NE 1-2


Şampiyonlar Ligi 3.Eleme Turu ilk maçları tamamlandı. Genelde deplasman takımları avantajı alıp evlerine döndüler. İstisnalar da vardı tabii. Evinde “5 öyle çekilmez böyle çekilir” diyerek Anderlecht’i gole boğan O.Lyon gediklisi olduğu Şampiyonlar Ligi’nden uzak kalmayacağını gösterdi. FC Kopenhag ise bizim için çok şey ifade eden Parken Stadı’nda Güney Kıbrıs temsilcisi APOEL’i 1-0 yenerek küçük de olsa avantaj elde etti. Ateşli Rum deplasmanında yine de işleri kolay olmayacak. Dediğim gibi bu 2 maç dışında hep deplasman takımları avantajı ele geçirdi. Önce sürprizlerle başlayalım. Macar takımı Debrecen Bulgaristan’da Levski Sofya’yı 2-1 mağlup etti ve Şampiyonlar Ligi için ilk adımı attı. Evlerinde oynayacakları maçta büyük hatalar yapmazlarsa büyük bir arenada bulacaklar kendilerini. İsrail takımlarından Maccabi Haifa ise yine deplasmanda futbola son yıllarda büyük yatırım yapan Salzburg’u 2-1 yendi. Teknik direktörlüğünü Huub Stevens’ın yaptığı Salzburg yine de bu işin peşini bırakmayacaktır. İsviçre ekibi Zurich de deplasmanda Letonya ekibi Ventspils’i 3-0 yenerek ilk maçtan işi bitirdi. Diğer karşılaşmalar ise genel olarak Avrupa futbolunda söz sahibi ekiplerin müsabakalarıydı. Sporting Lizbon evinde Fiorentina ile berabere kalarak İtalyanların 4 takımla Şampiyonlar Ligi’nde olma konusunda onların ekmeğine yağ sürdü. Floransa’da işleri çok çok zor. Son zamanlarda adı sıkça Chelsea ile anılan Sergio Aguero’nun da oynayarak transferi konusundaki dedikoduları bitirdiği maçta A. Madrid deplasmanda Panathinaikos’u 3-2 yendi. Gollerden bir tanesi de Aguero’dan geldi. Ada derbisi diyebileceğimiz maçta Celtic ile Arsenal, İskoçya’da oynaılar. Arsenal 2-0 kazandı. İskoçya’da hemen her takımı bombardımana tutan Celtic ve Rangers kendinden biraz büyük takımlara karşı süt dökmüş kediye dönüyorlar. Bir diğer mücadelede Olympiakos deplasmanda Moldova ekibi Sheriff’i yenerek önemli avantaj elde etti. Panath’ın işi zora sokmuş olması Olympiakos taraftarı için ayrı bir zevk olsa gerek. Bahsedeceğim son maçta ise Shakhtar’ı eleyerek büyük bir sürpriz yapan Poli Timisoara kendi sahasında bu sezona Pogrebnyak, Hleb gibi önemli transferlerle başlayan Stuttgart’a 2-0 mağlup oldu. Almanlar için önemli bir maçtı. Bu sene sonunda ülke puanında İtalyanları geçip 3.sıraya yerleşmek gibi bir düşünceleri var.

Şampiyonlar Ligi maçlarından sonra sıra UEFA Avrupa Ligi’nde. 4 temsilcimizin maçlarının yanında Avusturya ve Ukrayna’nın 2 temsilcisinin birbirleriyle eşleşmiş olması ilginç olacak. Bu yüzden S.Graz - Metalist Kharkiv ve Metalurg Donetsk – A. Wien maçları da ilgi alanıma girecek. Eğer bu 2 eşleşmenin galibi de aynı ülkeden olursa o ülke, ülke puanı açısından da oldukça avantaj sağlayacak. Son olarak şamp. Ligi turlarındaki kendi favorilerimi yazıp yazıyı sonlandıracağım; O.Lyon, Fiorentina, Stuttgart, Olympiakos, Salzburg, A.Madrid, Debrecen, Zurich, Arsenal ve FC Kopenhag.

18 Ağustos 2009 Salı

İ.MELİH GÖKÇEK - ANKARAGÜCÜ


Ankaragücü sevdasını dillendirmekten hiçbir zaman çekinmedi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek. Futbol sevgisini her ne kadar çok fazla takdir etsem de bir belediye başkanı olarak her kulübe eşit durması gerektiğini unuttu. Ankara’nın en köklü takımı olmasına rağmen en başarılı takımı kesinlikle değil Ankaragücü. Önümüzde henüz 5 sene öncesine kadar Avrupa’da fırtına gibi oynayan bir Gençlerbirliği gerçeği var. Fakat Melih Gökçek baktı ki Ankaragücü’nü alamıyor, BB Ankaraspor’u kurdu, geliştirdi ve sonra da şirketleştirdi. Ankaraspor adıyla Süper Lig’de boy gösteren bir yapı haline getirdi. Şimdi tekrar Ankaragücü’nün peşinde. Ankaragücü'ne herhangi bir başarı kazandıramayan fakat yine de adını tesislere verdiren daha doğrusu kendi veren Onursal Başkan Cemal Aydınla pazarlıklar yeniden başladı. Son haberler birleşmenin bu kez olacağı yönünde. Çünkü Gökçek oğlunun başkan yapılması artı birkaç tane daha önemsiz maddeyi şart koştu bunların karşılığında ayda 5 milyon TL gelir sağlama, Ankaragücü’nün borçlarının köküne kibrit suyu dökme, Ankaraspor kadrosundan 3 oyuncuyu Ankaragücü’ne dâhil etme ve ekstra 1 bomba transfer sözü vermiş. Aylık 5 milyon TL’yi nasıl sağlayacak, borçları direk nasıl kapatacak onu bilemiyorum. Herkesin aklına gelen ne yazık ki benim de aklıma geliyor ama oranın da sadece BOTAŞ’a olan borcu 1 milyar TL’nin üzerinde. Ankara’da eğitim alan biri olarak bir Ankara takımının şampiyonluğa oynamasını, Avrupa’da başarılı olmasını çok isterim. Bunu gerçekleştirenleri de kim olursa olsun sonuna kadar alkışlarım. Sadece ve sadece bunun Ankara Belediyesi’nin ödenmeyen borçları yüzünden doğalgaz fiyatına zam yapılan Afyonlu, Artvinli, Antepli vatandaşların sayısının artmadan olmasını istiyorum. Eğer Melih Gökçek belediye bütçesiyle Ankaragücü bütçesini birleştirmeyi düşünüyorsa, ııhhh Melih’im olmaz o iş.

ÖZLÜ SÖZLER

Sir Alex Ferguson:
"İstatistik mini etek gibidir; çok fazla şey gösterir ama esas görülmesi gereken şeyi göstermez."

17 Ağustos 2009 Pazartesi

FLYING JAMAICAN


Sıkça takip edilen bloglar arasında ismi biraz garip olanları da var, bunlardan biri de Flying Dutchman. Ben ise bugün uçan bir Jamaikalıdan bahsedeceğim. Her ne kadar futbol blogu için uğraşsak da sporun her türlüsünü takip etmeye çalışır, birçok spor türüyle yakından ilgilenirim. Ancak Usain Bolt’u tanımak, sevmek için sporla çok da yakından ilgilenmeye gerek yok. Yaptıkları ve büyük ihtimalle daha da yapacaklarıyla her türlü haber programına, haber sitesine de konu olmuş durumda. Yaptıkları yapacaklarının garantisi klişesi vardır ya tam Bolt’a layık. Pekin’de yapılan 2008 Olimpiyatları’nda 100 metre erkeklerde sağa sola selam vererek, biraz da rakipleriyle dalga geçerek Dünya Rekoru kırmıştı. Derecesi geçen sene insanüstü olarak görülen 9,69’du. Bolt’un 2008 macerası bununla sınırlı da değildi. Efsane Michael Johnson’un 1996 Atlanta Olimpiyatlarında erkekler 200 metrede yaptığı kırılması imkânsız olarak gösterilen 19,32’lik derecesi için de çok iddialı olduğunu söylemişti. Johnson’un yarıştan 1 saat önce TV’lere verdiği “aklından bile geçirmesin” röportajına nazire yaparcasına 1 saat sonra yeni dünya rekorunu 19,30’a geliştirdi. Tabii bu sefer sağa sola bakmaya, göğsüne vurmaya fırsatı yoktu.

Asıl bombayı ise dün patlattı Usain Bolt. Diğer atletler Tyson Gay ve Asafa Powell ile birlikte Dünya Atletizm Şampiyonası 100 metre erkekler finalinde koştular. 3’ü de gerçekten iyi atlet. Bundan 6-7 sene evvel fırtına gibi esen Montgomery- Greene – Boldon üçlüsünden bile daha iyiler. Ancak bu üçlü arasında inanılmaz bir şekilde sıyrılan ve iyi bir start alan yine Bolt oldu. Artık 100 metrede yeni rekor 9,58. Usain Bolt’un bu insanüstü formunu sürmesi, futbolun golle beslendiği gibi rekorlarla beslenen atletizm için dünya çapında ses getiren soluklar olmaya devam edecektir.

16 Ağustos 2009 Pazar

FM 2010 30 EKİM'DE


Sports Interactive FM serisinin son halkası olan FM 2010’u 30 Ekim’de piyasaya süreceğini nihayet deklare etti. Dünya çapında inanılmaz rağbet gören, futbol tutkunlarının çok güçlü ve gerçekçi olan veri tabanı sayesinde asla vazgeçemediği bir oyun olan FM’nin çıkacak olmasının haberi bile hem FM’cileri hem de futbolseverleri heyecanlandırmaya yetti. SI’in açıklaması sadece piyasaya çıkış tarihi değildi elbette. Oyunda yer alacak bir sürü yenilik olduğundan ve bu yeniliklerden de biraz bahsettiler. Bir kere SI bu oyunun açık ara gelmiş geçmiş en iyi MANAGER oyunu olacağı hususunda hiç şüphe etmiyor. Oyuna getirilen yenilikler arasında ise en çok dikkati çeken Tactic Creator. Bu işlem sayesinde artık çok daha özgün taktikler üretebileceksiniz. Maç Analizi ile artık nerelerden kalenize daha çok şut aldığınızı, nereden en çok şut çektiğinizi ve bunun gibi detayları rahatça öğrenebileceksiniz. Menajerler artık ihtiyacı olmayan haberleri almayabilecekler. Bu da gereksiz haberlerin önüne geçecek. Data Editor’e eklenen yeni bir özellik sayesinde artık kendinizde kolayca yeni ligler oluşturabilecek, bu liglere istediğiniz takımları dahil edebileceksiniz. Ve tabii ki 3D. Geçen sene 3D görüntüye geçerek büyük açılım yapan FM bu sene bu özelliği de geliştirdi. Artık stadyumlar, taraftarlar ve saha içi çok daha net görünecek. Daha iyi bir ışıklandırma sistemi de cabası.
30 Ekim tarihi yaklaştıkça SI(Sports Interactive) oyunda olacak yenilikleri açıklamaya devam edecek. Bu açılımlara bu blogdan olacağı gibi oyunun Türkiye veritabanını yapan Turksportal’ın, SI’in veya FM’nin kendi sitelerinden de erişebilirsiniz.

GALATASARAY 4-1 DENİZLİSPOR


Birincisi mahalle takımıyla oynansa da defans dörtlüsü bir anda değiştirilmez. Değiştirilirse rakip kendinden ne kadar düşük kalitede olursa olsun maçın çok önemli bir bölümü heba olur. Bu bir klişedir. Futbolun en önemli mevkisi, en sabit olması geren mevkisi defanstır. Bugün Frank Rijkaard defansı %100 değiştirdi. Her ne kadar Uğur Sabri’den kat be kat iyi bir bek olsa da Volkan da Hakan’a göre o kadar zayıf. Defanstaki ikili ise Türkiye’de hiçbir zaman sırıtmayacak 2 milli stoper. Bir önceki yazımda belirttiğim gibi Emre Aşık her zaman aynı performansta oynar. Bugün de gayet iyiydi. Emre Güngör de fena değildi genel olarak, golde hatası vardı gerçi. Ama sol bekte Volkan tam bir facia. Bir an önce gönderilmesi gerekli. Beğenilmese de Alpaslan’ın orada olması Galatasaray açısından çok daha iyi. Karşılaşmaya orta saha ve defanstaki bu değişiklikler sebebiyle tutuk başladı Galatasaray. Oyun anlayışı dolayısıyla rakip sahada çok fazla gözüktü ama son bölgede yapılan çok önemli bir şey yoktu. Hele bir de Denizlispor’un golünün gelmesi tuz biber oldu. Neyse ki ilk yarının son dakikasında Deniz Çoban’ın verdiği haklı penaltıyla soyunma odasına beraberlikle girmeyi başarabildiler. Bu tip maçlarda bir Anadolu takımı devreyi önde kapatırsa ikinci yarıda büyük bir direnç gösterir. Son dakikada gelen bu gol Denizli’nin mental olarak diri olmasını tamamen engelledi.
2.yarıda herhangi bir oyuncu değişikliği yapmadı Rijkaard. Zaten gerek de yoktu. Bu kadro da Denizlispor’u hele ki Sami Yen’de çok rahat yenecek bir takımdı. Direk rakip sahaya oyunu yıkan Galatasaray ilk yarıdaki hataya düşmedi Arda Baros ortak yapımı acayip bir golle öne geçti. Bu golden sonra da vitesi düşürmediler ve Keita’nın özel çabasıyla kazanılan penaltıyı Kewell 2.kez gole çevirdi. Burada Keita’nın mahalle maçı havasında “ben yaptırdım ben atarım” tarzındaki davranışını kaptan Arda Turan’ın çok yumuşak bir şekilde engellemesi harikaydı. 4.golde de yine Keita’nın güzel çabası vardı. Aldığı topta pas vermekte biraz gecikti ama verdiği pas direk Denizlili oyuncuya çarptı ve gol oldu.
Goller dışında değinilecek noktalar ise Kewell ve Baros bugün oldukça etkisiz gözüktü. Özellikle Baros diri değil. Zorlu maraton başlıyor ve Beşiktaş maçına kadar toparlanması şart. Barış orta sahada inanılmaz koştu. Ayhan’dan formayı alması gerek gibi geliyor bana. Mustafa Sarp – Mehmet Topal rekabeti de bu sene izlenmeye değer geçecek. Arda Turan artistik bir gol peşinde. Zira maçın sonlarına doğru orta sahadan aldığı bir topla içeri girdi, verdi aldı son olarak pas vermesi gerektiği bir Aydın vardı orada. Verse gol garanti gibiydi. Ama o vurmayı seçti. Kaptanlığa pek yakışmadı. Biraz daha dikkat etmesi gerekli.
Sonuç olarak ilk yarı benim kadro değişikliğine bağladığım bir sebeple biraz zorlansa da Galatasaray farklı kazanmayı bildi. Şimdi sırada yine Ali Sami Yen’de oynanacak Tallinn ve Kayseri maçları var. Rijkaard’ın Kalli’ye fazla özenmemesi ve ideal kadrosunu bir an önce bulması şartıyla çok iyi bir Cim – Bom bizleri bekliyor…

15 Ağustos 2009 Cumartesi

GENÇLER ve DAİMA GENÇ KALANLAR

Sercan

Lig başladı bugünden itibaren 2.hafta maçları oynanacak. Ben de ligde bu sezon takımlarının yükünü hafifletecek, forma bulacak genç oyuncuları ve genç kalmayı başarabilenleri incelemeyi düşündüm. Önceliği gençlere vermekte fayda var. Genelini 18-19-20 yaşlarındaki gençlerin oluşturduğu grup Turkcell Super Lig’de hiç de azımsanmayacak sayıda. Ben bunlardan gelecek vaat eden ve takımlarında oynayabilecek 11 tanesini inceleyeceğim.

Gökhan Değirmeci:
Geçen sezon Lig A’da Altay kalesinde harikalar üretti. Oynadığı inanılmaz maçların yanında genel performansı da üst seviyedeydi. Özellikle Galatasaray ve Manisa maçlarındaki formuyla herkesin dikkatini çekmeyi başardı. Kayserispor da çok cüzi bir bonservis bedeliyle onu kadrosuna kattı. Şu anda sakat ama iyileşince Souleymanou ile büyük bir rekabete gireceği kesin.
Muhammet Aykut Demir: Futbola Hollanda’da Nac Breda’da stoper olarak başlayan Aykut, boyunun çok da uzun olmaması sebebiyle sağ beke kaydırıldı. Birçok kez formasını giydiği ümit milli takımımızda hep sağ bekte izledik onu. Ama asıl yeri stoper. Bu sene katıldığı Gençlerbirliği’ne Hollanda’da edindiği tecrübeleri aktaracak şansı bulacaktır Aykut.
İsmail Köybaşı: Sezon başında Gaziantepspor’un sayesinde vurgun yaptığı oyuncu. 5,5 milyon avro artı Serdar Kurtuluş karşılığında Beşiktaş’a geldi. İsmail’in yükselişi inanılmaz hızlı oldu. Geçen sezon Antep’te gösterdiği inanılmaz performans onu hemen İstanbul’a taşıdı. İlk aylardan onu keşfeden biri olmam dolayısıyla kendisine büyük sempatim var. Tüm kategorilerde 1’i A, 2’si ümit ve 3’ü U20 olmak üzere sadece 6 kez milli olabilen İsmail bu sezon hem Mustafa Denizli hem de Fatih Terim’in aklında olacak.
Serdar Aziz: 18 yaşındaki stoper bu yaz Bursaspor’un sözleşme uzatmak için en çok çabaladığı isimlerden biriydi. Gerçekten gelecek vaat ediyor. Bu sene forma mücadelesine gireceği çok ciddi isimler(Ömer Erdoğan, Zapotocny, Tuna) olmasına rağmen formaya göz kırpacaktır. 19 yaşa altı takımımızda defalarca forma giydi.
Yiğit İsmail Gökoğlan: Manisaspor’da forma giyen Yiğit genelde orta sahanın sağında forma giyiyor. Defansın sağında da çok sırıtmıyor. Geçen sezon Levent Eriş’in hemen her maçta sonradan şans verdiği oyuncu bu sene de ilk hafta Es-Es maçında sonradan oyuna girdi. Sonradan da girse takıma renk getiren bir yetenek. U21 takımımızın havuzunda.
Zeki Korkmaz: İBB’nin 20 yaşındaki defansif orta sahası. 2007 yılının başından beri İBB’de. Abdullah Avcı’nın genç oyuncuları seven sisteminde kendini çok rahat gösterdi. Geçen sezon 19 maçta Süper Lig’de forma giydi. Bu sene bir sakatlık olmazsa bu sayıyı çok rahat geçecektir.

Murat

Murat Ceylan:
İsmail Köybaşı ve Ahmet Arı ile birlikte geçen sene Antep’in en çok umut veren ismiydi. Ancak onun farkı son 2 sezonda toplam 58 kez Antep forması giymesi. Uzun bir zamandır tecrübe kazanıyor ve artık patlama yapma sezonu geldi çattı. Orta sahadaki inanılmaz temposuyla bir Okan Buruk sanki. Okan’ın top kullanma becerisini de kazanabilirse tadından yenmeyecek.
Umut Sözen: Umut da Altay çıkışlı oyunculardan. Bu Ege’de bir şey var. Futbolcu fabrikası gibi. Geçen sezon 6 maçta Aykut Kocaman’dan formayı kapabilen Umut bu sene çok daha fazla bulmak zorunda bu şansı. Sol açıkta ve orta sahanın ortasında oynayabiliyor. O da genç millilerden.
Furkan Özçal: Almanya çıkışlı oyuncularımızdan biri. Kayserispor’un gemç oyunculara dayanan stratejisinin en önemli parçalarından biri. Oyun stilini en beğendiği futbolcusu Kayseri’nin. Bu sene Abdullah Avcı şans verirse Oğuz Sabankay, şans vermezse Furkan en büyük favorim genç oyuncular arasında. Geçen sene Tolunay Kafkas’ın forma vermeye başlamasıyla özgüveni iyice artan Furkan bakalım bu sene de formayı kapabilecek mi?
Sercan Yıldırım: O artık yıldız adayı değil yıldız bir oyuncu. İngiltere’nin özellikle Manchester’ın dikkatini çekmek kolay değil. Hızlı, golcü… Çağdaş bir forvette olması gerekenler Sercan’da var. Ukrayna A Milli maçında da girdi, 2 asist yaptı. Fatih Hoca2nın gelecek planlarında kesin olarak yeri var. İngiltere’ye de gitse, Galatasaray’a da gelse, Bursa’da da kalsa bir gerçek değişmeyecek; o da Sercan’ın kesin olarak kendini daha da geliştireceği.

Batuhan

Batuhan Karadeniz:
Bahsi geçen oyuncular arasında en genci ama en yaramazı. Bu kadar yetenekli olacaksın bu kadar da sorunlu. Her şey rağmen Batuhan tam bir golcü. Forvette Sercan – Batuhan olsun şu yaşlarında bile toplam 30 gol atarlar. İleride milli takımızın böyle bir şansı da olacak. Ancak Batuhan’ın biraz daha dikkatli olması şart. Geçtiğimiz sezon Eskişehir’de sadece yarım sezonda attığı 8 gol onun kaybedilmesi göze alınamayacak bir değer olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu sene de düzenli olarak forma bulursa en sıkı takip edeceğim isimlerden biri. Bu arada Batuhan’ın en sevdiğim özelliklerinden biri de çok açık sözlü olması. Buna da değinmeden geçemedim.


Bu kadar gence değinmişken biraz da daima genç kalanlara bakalım:

Rüştü Reçber: Fenerbahçe’de efsaneleşen kaleci 36 yaşına geldi ve hala Beşiktaş gibi büyük bir takımın kalesini başarıyla koruyor. Bizim gözümüzde her zaman 2002’deki Rüştü olarak kalacak. O günlerin starları hem de buruk bir şekilde bir bir futboldan koparken Rüştü’ye gözümüz gibi baksak iyi olur.

Emre Aşık

Emre Aşık:
Bu adam tam bir görev adamı. Geçmişte biraz çirkefliği vardı ama artık o da kalmadı. Neredeyse aksakallı dede. 30 maç oynamasın 31. maçta yine her zamanki topunu oynar. Galatasaray tribünleri yenilmesine rağmen bir adama sevgi gösterisinde bulunuyorsa vardır bir hikmeti.
Yusuf şimşek: Gitti geldi ama bir şekilde oynadığı takımların dümeni ondaydı. Fenerbahçe’de İstanbul’un sevdasına kapıldı oynayamadı. Gitti Denizli’de , Bursa’da gayet iyi oynadı. Her ne kadar geçen sene ara transferde Beşiktaş’a Yusuf’u aldığı için kızsam da Yusuf iyi top oynayarak şampiyonluğun kazanılmasında pay sahibi oldu. Daima genç kalanlarda daima yeri var.
Ayhan Akman: Henüz 32 yaşında ama 27 yaşındaki halinden daha genç muamelesi yapılıyor kendisine. Benim değil belki ama tüm teknik direktörlerin göz bebeği. Teknik adamların kontenjanından bu listede olmayı hak etti.
Abdelzaher El Saka: Gezmediği dolaşmadığı kulüp kalmadı diyeceğim ama 10 yılda sadece 4 kulüpte oynamış. Ben bir 7-8 tahmin ediyordum hâlbuki. 2 dönem Gençlerbirliği, birer dönem Denizlispor, Konyaspor ve şimdi de Eskişehir formaları. 35 yaşında ama birkaç sene daha buralarda olabilir.



14 Ağustos 2009 Cuma

DONBASS ARENA


Ukrayna ve Polonya ortaklığında düzenlenecek 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın hazırlıkları tüm hızıyla devam ediyor. Tabii böyle bir organizasyonu hazırlayacak olan bu ülkelerde çeşitli tesisler ve özellikle stadyumlarda ya restore ediliyor ya da sıfırdan yapılıyor. Bunlardan bir tanesi e Ukrayna’nın Donetsk şehrinde yapımı tamamlanma aşamasında olan Donbass Arena. Şampiyonaya 3 sene olmasına rağmen stat bitiriliyor. Her ülkenin politikası bizim gibi turnuvaya 1 sene kala inşaatları hızlandırma stratejisine dayanmıyor neyse ki.

Haziran 2008'deki hali

Bu stat son UEFA Kupası Şampiyonu Shakhtar Donetsk için de bir soluk olacaktır. Şu ana kadar maçlarını 26,000 kapasiteli RSC Olimpiyskiy Stadı’nda yapan Lucescu’nun takımı bu statta da istediği başarıları elde edebiliyordu belki ama yeni statlarıyla birlikte hedeflerini Şampiyonlar Ligi üzerine kuracaklardır. 29 Ağustos tarihinde açılması planlanıyor bu son teknoloji stadın. UEFA’dan 5 yıldızı almayı garantiledi bile. Daha evvel City of Manchester ve Allianz Arena gibi muhteşem statların yapımını üstlenen firmayla çalıştı Ukraynalılar. Stadın çatısı kuzeyden güneye doğru eğimli yapıldı. Bu sayede daha fazla ışık ve hava gelebilecek.

Turnuvanın finali büyük ihtimalle Kiev Olimpiyat Stadı’nda oynanacaktır ancak bu güzel statta oynanırsa da kimsenin itiraz edeceğini zannetmiyorum. Stadın son haliyle Haziran 2008'deki halini gördüğümde aklıma ilk olarak Türk Telekom Arena'nın gelecek sezona yetiştirilebilme ihtimalinin olduğu geldi.

DIETMAR HOPP - HOFFENHEIM

Dietmar Hopp

Evet, başlıktan anlaşılacağı gibi Hoffenheim kulübünden bahsedeceğim. Ama yazının başlığı kulübün sahibi, finansörü kısaca her şeyi Dietmar Hopp ile mi, yoksa kulübün kendisiyle mi alakalı olsun karar veremedim, ikisini de yazdım. Masal gibi anlatılan bir olay var, hep söylenir 2000 yılında 5.ligde oynayan, 5000 kişilik stadı olan bir kulüptü Hoffenheim diye. Masal değil gerçek. Kuruluş aşaması bir jimnastik kulübüyle bir futbol kulübünün birleşmesine dayanıyor. Demek ki jimnastikten çakma tek futbol kulübü Beşiktaş değilmiş. Kendi halinde bir futbol takımıyken Alman yazılım devlerinden Dietmar Hopp’un el attığı takım kısa zamanda üst liglere çıkarak geçen sezon ilk defa 1.Bundesliga’da mücadele etti. Hopp’un geldiği ilk sezonda 5.Lig olarak kabul edilen ligden 4.Lige hemen ertesi sezonda 3.Lig’e yükselen Hoffenheim, burada 6 sezon kaldı. Sırasıyla 13., 5., 5., 7., 4. oldular ve 6.sezonlarında 2.olarak 2.Bundesliga’da yer aldılar. Ne kadar para olursa olsun bu çok büyük bir başarı. Hopp kulübe el attığında hedefi Bundesliga olsa da 4 lig üst seviyeye 8 sene içerisinde gelmesi inanılmaz büyük bir hadise.

Ralf Ragnick

Tabii bunda Şampiyonlar Ligi görmüş genç bir hoca olarak Schalke macerasından sonra Hopp’un hedeflerine güvenerek 3.Lig’de takımın başına geçip zaman kaybetmeden 2 sene içinde takımı Bundesliga’ya çıkaran şimdiki teknik direktör Ralf Ragnick’in de payı yadsınamaz. Kariyeri yükselişte bir hoca sıfatıyla 3.Lig’e gitmiş olması biraz gençliğinin verdiği çılgınlığın biraz da kendisine duyduğu büyük güvenin sonucu. Sonuç olarak şimdi Bundesliga’da ilk sezonunu orta sıralarda bitirmiş bir teknik adam konumunda.
Kulübün sahip olduğu stat konusu da gerçekten ilginç. Dietmar Hopp kulübü aldığı 1999 yılında 5,000 kişilik bir stat yaptırmış ve stada kendi ismini vermişti. Yalnızca 1600 koltuğu olan 5000 kişilik bu stad bir kasaba takımı için oldukça yeterliydi. Ancak kulüp lig atladıkça stat gerek konforsuzluğu ve kalitesizliği gerekse kapasite düşüklüğü sebebiyle Hoffenheim kulübüne yetmemeye başladı. Ve tüm bunarlın sonucunda 30,000 kişilik Rhein Neckar Arena yine Hopp tarafından kulübe kazandırıldı.

Rhein-Neckar-Arena

Kulübün sahip olduğu kadro ve Bundesliga’da geçirdiği ilk sezona bakarsak karşımızda ilk yarıyı lider bitirmiş sezonu ise 7.sırada tamamlamış bir takım görüyoruz. Bu 7.lik ligdeki ilk sezonu olan bir takım için harika sonuç. Ocak ayına geri döndüğümüzde ise şampiyonluğa oynayan bir takım görüyoruz. 2. Yarıdaki inanılmaz düşüşe rağmen teknik direktör Ralf Ragnick görevinin başında. Bu da bizim topraklarda para babası lakabı alması haydi haydi uygun olan Dietmar Hopp’un aynı zamanda bir Alman disipliniyle istikrara verdiği önemi gösteriyor. Bundesliga’ya çıktığı ilk sezonda Ramazan Özcan, Andreas Beck, Isaac Vorsah, Wellington ve Luiz Gustavo gibi yetenekli gençlere yönelmişlerdi. Devre arasındaki Timo Hildebrand transferini ise yıldız transfer olarak alabiliriz. Bu sezon için de prince Tagoe, Franco Zuculini ve Maicosuel gibi genç oyuncuları aldılar. Özellikle Zuculini Arjantin Milli Takımı rotasyonunda yer bulabilecek kapasitede bir isim. Yıldız oyuncu statüsünde ise Hertha Berlin’den Josip Simunic’i aldılar. Bu transferler için Hopp’un kasasından yaklaşık 16 milyon avro gibi bir para çıktığı söyleniyor. Kadrosunda zaten bu oyuncular dışında Boşnak Vedad Ibisevic(geçen yıl ligin 2.yarısında hiç oynamamasına rağmen 17 maçta 18 golü vardı), Demba Ba, Chinedu Obasi, Carlos Eduardo, Per Nilsson gibi süper futbolcular da var.

Demba Ba - Vedad Ibisevic

Bu sene ligin ilk maçında şampiyonluğun her zaman 1 numaralı favorisi olan Bayern Munih ile berabere kaldılar. Uli Hoeness her ne kadar Hoffenheim’li futbolcuları fair-play dışında oynamakla suçlasa da bence gayet iyi bir futbol sergilediler. Bundesliga'yı TRT'nin verecek olmasıyla birlikte daha sıkı takip edeceğim bu kasaba takımını.Bu sezon Avrupa Kupası biletini cebine koyacağını düşünüyorum Hoffenheim’ın. Dietmar Hopp’un aklında ise eminim kısa bir süre içinde kazanacakları Bundesliga Şampiyonluğu var. Kısaca bu sezon lige daha da ısınıp üst sıraları zorlayacaklardır. Bundan sonraki senelerde ise şampiyonluk yolunda bir Bremen, bir Stuttgart kadar iddialı olacakları muhakkak.

13 Ağustos 2009 Perşembe

JACK WILSHERE


Genelde Arjantinli veya Brezilyalı olan süper genç yetenekler furyası bu kez bir İngilizle devam ediyor. 17 yaşındaki Jack Wilshere ile. Herkes şampiyonluk beklerken en büyük yıldızlarını gözünü kırpmadan satan Wenger’in yeni sezonda sarılacağı isimlerden biri olacağını özellikle Emirates Cup’taki performansıyla göstermiş oldu. Kolo Toure, Emmanuel Adebayor gibi isimleri Manchester City’ye gönderen Arsenal belki d bu sezon ilk 4’ün dışında kalacak. Liverpool, Manchester United ve Chelsea’nin Şampiyonlar Ligi bileti garanti gibi. Geçen sene bile bu ekiplerle baş etmekte zorlanan Arsenal’in bu sezon City ile kapışması daha doğrusu kapışmaya çalışması muhtemel. İşt bu kadroda Wenger’in çok extra katkılara ihtiyacı var. Wilshere da bu katkıyı verebilecek bir oyuncu. Peki bu kadar genç yaşta ne yaptı da hem Wenger’in hem de Capello’nun bir şekilde dikkatini çekmeyi başardı. Geçen sezon alt yapıda genç takımda ve reserve takımda oynadığı futbolla Arsenal’in teknik yönetimini etkiledi ve A takıma girdi. İlk olarak ligde Blackburn Rovers ve Şampiyonlar Liginde Dinamo Kiev maçlarında oynadı. Böylece Arsenal tarihinin A takım’da forma giyen en genç futbolcusu oldu. Sol ayağını çok iyi kullanabilen Wilshere genelde forvet arkasında oynuyor ancak kanatlarda da gayet yüksek randıman verebilen bir futbolcu. Bu sezon Emirates Cup’ta ilk olarak A.Madrid maçında oyuna girdi ve maçın 2-1 kazanılmasına yardımcı oldu. Bu karşılaşma da maçın adamı seçilen Wilshere Glasgow Rangers maçında ise direk ilk 11’de sahaya çıktı. Karşılaşmada 2 gol atan Wilshere kupanın kazanılmasında büyük rol oynadı. Bu maçın da oyuncusu seçildi. Gilberto Silva’nın uzun yıllar giydiği 19 numaranın sahibi şu anda. Arsene Wenger’in “Onu Dünya Kupası’na hazırlayacağım” sözleri bu sezon birçok kez onu Emirates Stadı’nda göreceğimiz anlamı çıkarmaya yetiyor. Bu sözlerin Capello’ya bir mesaj olduğu gerçeği de ortada.

Bu tip oyuncuların futbolun NBA’i konumundaki Premier Lig’e daha da bir renk getireceği kuşkusuz. Asıl önemli olan ise Henry’li günleri mumla arayan Arsenal’in bu tip oyunculardan fayda almayı becererek yine eski günlerine dönebilmesi…

12 Ağustos 2009 Çarşamba

9 MİLYONA ALDIM KAPTAN YAPTIM



2 resim arasındaki ben diyeyim benzerlik siz deyin fark. Ne bulursak bulalım… Artık bu kadar da olmaz. Daha 2 ay evveline kadar ben Beşiktaşlıyım diye bağıran Mehmet Topuz özel maçta bile olsa Fenerbahçe’de kaptan olarak en önde sahaya çıktı. Selçuk Şahin, Deniz Barış ve Uğur Boral varken bu adam nasıl kaptan yapılır. Her neyse olmuş bir kere…




MAÇ SONRASI - UKRAYNA 0 - 3 TÜRKİYE


Bir kere çok verimli bir hazırlık maçı oldu. Türk Milli Takımı belki de uzun zamandır ilk kez bir özel maça önem verdi. Durumumuz düşünüldüğünde bu bir sürpriz değil. Çünkü 1 hata daha kaldıracak lüksümüz yok. İlk yarıda dengeli bir futbol oynandı. Genelde Ukrayna yarı sahasında olsak da çok fazla pozisyon bulamadık. Ayhan'ın pozisyonu çok netti ama yararlanamadık. Hamit'in şutlarıyla kaleyi de yokladık ama golü bulamadık. Nihat'ın ön tarafta etkisiz olması biraz hoş görülebilir. Yeni yeni bulacaktır temposunu. 2. yarıya oyuncu değişiklikleriyle başladık hem biz hem de Ukrayna. Shevchenko'nun oyuna girmesi Ukrayna tribünlerini biraz hareketlendirdi. 5 sene evvel Shevchenko'nun bu hallere düşeceğini söyleseler hiçbirimiz inanmazdık herhalde. Tuncay'ın karşı karşıya pozisyonda biraz da şansının yardımıyla attığı golle öne geçtik ve bu dakikadan sonra Ukrayna'nın kayışı koptu. Ardı ardına bulduğumuz gollerle oldukça rahatladık. Oyunda özellikle savunmada disiplini hiç elden bırakmamamız en büyük artımız olarak göze çarptı.

Oyunculara baktığımızda Arda bugün hiç görünmedi ama asist yapmak artık kanına işlemiş. Servet'e yaptığı orta harikaydı. Sercan sonradan girdi ama yaptığı 2 asist de çok hoştu. Hamit Altıntop kim ne derse desin bizim takımımızın en önemli ismi. Hem hücumda hem defansta yer alabiliyor ve harika işler yapıyor. Geri dörtlü bugün hiç falso vermedi. Galatasaray'da artık her gün birlikteler ve bu birliktelik milli takıma da çok olumlu yansıyacaktır. Zaten maçtan sonra röportajda Fatih Terim'de oyunculara tek tek değinmeye çalıştı. Özellikle Sercan, Arda, İsmail, Nuri, Ceyhun gibi genç isimlerin takıma sorunsuz monte olduğunu, bu oyunculara daha da şans vereceğini anlattı.

Tabii ki Eylül ve Ekim aylarında bizi çok zorlu bir süreç bekliyor. Oynayacağımız 4 maçı da kazanmamız gerekiyor. Fatih Hoca kendi deyimiyle aynı inatla, hırsla ve inançla devam ediyor. 4 maçı da kazanır mıyız bilemiyorum ama 4 maçımızı kazanırsak kesin olarak Dünya Kupası'na gideriz onu biliyorum.

MABETLER

La Bombonera

İngiliz the Times gazetesi kendine göre dünyanın en iyi atmosferine sahip 10 stadını belirlemiş. Bu tip değerlendirmeler değerlendirmeyi yapan gazetenin manşei değişse de hep yapılıyor. Değişmeyen tek şey Türkiye’den bir stadın kesinlikle bu listelerde yer bulması. Geçen sezon yine İngilizler tarafından yapılan bir başka değerlendirmede Ali Sami Yen Stadı Avrupa’da 4.sırada gösterilmişti. Yeni değerlendirmede de İnönü Stadı aynı sırada yer bulmuş. Ancak bu değerlendirme dünya çapında. Listede sırasıyla Westfalenstadion, San Siro(Giuseppe Meazza), Anfield Road, İnönü, Allianz Arena, Santiago Bernabeu, La Bombonera, Dinamo, Nou Camp ve Craven Cottage. Listedeki birçok stad tanıdık ama Dinamo Bükreş’in maçlarını oynadığı Dinamo Stadı ve Fulham’ın evsahibi olduğu Craven Cottage(Korkak Kulübe) biraz şaşırttı beni. Özellikle Craven Cottage’ın gece içilecek ılık bir süt havasında, konforlu ve kendini evinde hissettirecek bir ortam olduğunu belirtmiş the Times. İngilizlerin İnönü sevdasına gelince bunun Liverpool maçından sonra oluştuğu kuşkusuz. O karşılaşmada tribünlere 2-1 yenildiler ve bunu uzun bir süre daha unutamayacaklardır. Bu arada Boca Juniors’un ünlü La Bombonera Stadı biraz garip sanki….

TÜRKİYE - UKRAYNA


Valeri Lobanovskiy turnuvasına Almanya, İran ve ev sahibi Ukrayna ile birlikte katılan ümit millilerimiz turnuvada yarı final olarak kabul edilen ilk maçta son şampiyon Almanya ile karşılaştı. Üstün teknolojileri ve mükemmel yönetimleriyle her zaman övünen TV kanallarımızdan birinin bile aklına gelemediği için bu karşılaşmayı seyretme imkânı yakalayamadık. Daha önce de belirttiğim gibi mucizevî bir şekilde Belarus’a elenerek turnuvaya katılma fırsatını kaçıran Ümitler tarafsız bir sahada Almanya’yı 3-1 mağlup etmeyi başardı. Her ne kadar Almanya şampiyon kadronun tamamını oynatmasa da kaleci Sippel, Schwaab, Ben Hatira, Marko Marin, taze Schalkeli Lewis Holtby sahada olan futbolculardı. Bu maçla şu da görülmüş oldu ki biz sadece o turnuvaya katılmayı değil, almamız kuvvetle muhtemel olan çok önemli dereceleri de kaçırmışız. Dün sahada yer alan oyuncularımıza ek olarak Ufuk Ceylan, Eren Güngör, Arda Turan, Kazım, Caner, Sercan, Mevlüt, Batuhan, Nuri Şahin gibi futbolcuların da kadroda olacağını düşündüğümüzde büyük bir balık kaçmış oldu. O turnuva hem futbolcularımızın bakış açısını genişleterek onları A Milli Takımımıza hazırlayacaktı, hem de Olimpiyat vizesi almamıza yardımcı olacaktı. Neyse ki önümüzde çok daha ciddi bakmamız gereken 2011 treni var. Gollerimizi Tevfik Köse(p), Aydın Yılmaz ve Deniz Yılmaz kaydetmiş. 2005 yılında Almanya ile Olimpiyat Stadı’nda A Milli seviyede oynadığımız ve 2-1 kazandığımız hazırlık maçında da golleri Almanya çıkışlı Halil ve Nuri atmıştı. Tevfik Köse ve Deniz Yılmaz da Almanya çıkışlı, gurbetçi futbolcularımız. O bağlamda şu maç bile Almanların inanılmaz sinirlenmesine ve vatandaşlık hususunda aldığı sıkı kararlara daha sıkı bağlanmalarına yol açacaktır. Bugün saat 16.00’da akşam A Milli maçın da oynanacağı Lobanovskiy Stadı’nda bu 4’lü turnuvanın final maçı Türkiye ile İran’ı 2-1 yenen Ukrayna arasında oynanacak. Ümitlerimize ve ağabeylerine sonsuz başarılar dileyelim.


TÜRKİYE – ALMANYA
Stat: Valeri Lobanovskiy

Türkiye: Volkan Babacan, Serkan Şahin, Ferhat Bıkmaz (Dk. 67 Fatih Serkan Kurtuluş), Serdar Aziz (Dk. 76 Emre Özkan), Abdullah Karmir, Jem Paul Karacan (Dk. 59 Murat Ceylan), Aydın Yılmaz (Dk. 59 Özgür Çek), Necip Uysal (Dk 46 Ergün Berisha), Tevfik Köse (Dk. 59 Eren Albayrak), Deniz Yılmaz (Dk. 76 Soner Aydoğdu), Umut Koçin (Dk. 59 Burak Çalık).

Almanya: Sippel, Schwaab (Dk. 70 Reus), Langkamp, Hummels (Dk. 59 Bastians), Schmelzer (Dk. 59 Badstober), Bargfrede (Dk. 86 Palkenberg), Stindl (Dk. 70 Celozzi), Marin (Dk. 59 Neustadter), Müller (Dk. 86 Reinartz), Ben Hatira (Dk. 59 Holtby), Petersen (Dk. 59 Hegeier).

Goller: Dk. 18 (P) Tevfik Köse, Dk. 47 Aydın Yılmaz, Dk. 73 Deniz Yılmaz (Türkiye), Dk 75 Neustadter (Almanya).

11 Ağustos 2009 Salı

TÜRKİYE U21 - ALMANYA U21


Bu milli takım maçları döneminde Ukrayna ile oynayacağımız A milli takımlar düzeyindeki karşılaşmadan çok, Ümit Milli takımımızın Ukrayna'da katılacağı 4'lü turnuva beni daha çok ilgilendiriyor. İlk maçında bu akşam 20.30'da son U21 Avrupa Şampiyonu Almanya ile karşılaşacak olan Ümitlerin diğer rakipleri ise İran ve ev sahibi Ukrayna. Bu yaz yapılan Avrupa Ümitler Futbol Şampiyonası'na katılamayarak bence çok şey kaybeden Millilerimiz hem yeni turnuvalar hem de 2012 Londra Olimpiyatları için oldukça uzun bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolda son şampiyonla oynanacak hazırlık karşılaşması da büyük önem taşıyor. Forvet mevkii dışında gayet iyi futbolculara sahip olan Ümit Milli takımızda Sercan Yıldırım ve Batuhan'ın yaşları aslında oynamaya el veriyor. Bu da büyük turnuvalarda bize büyük avantaj sağlayacaktır.

Geçtiğimiz günlerde yazdığım şu yazıda belirttiğim gibi İsviçre'de yetişen Ergün Berisha ve Serkan Şahin'de bizim takımızı tercih etmiş durumda. Avrupa'nın birçok ülkesinde özellikle Almanya'da yetişen ve onlar için oynayan çok sayıda yetenekli genç Türk oyuncusu var. Umarım Fatih Terim son zamanda Ergün ve Serkan için gösterdiği çabayı diğer gençlerimize de yönlendirecektir. Kadromuzda yurt dışından bir çok oyuncunun olduğu gerçeğini de unutmuyorum tabii ki, bu isteği yaparken. Sinan Bolat, Serkan Şahin, Tunay Torun, Ergün Berisha, Jem Karacan ve Deniz Yılmaz yurt dışından kampa katıldı.

Son olarak kadromuzu vererek ve ümitlerimize Olimpiyatlar yolunda sonsuz başarı dileyerek yazıyı sonlandıralım...

Kaleciler: Volkan Babacan (Fenerbahçe), Sinan Bolat (Standard Liege), Onur Recep Kıvrak (Trabzonspor).
Defans Oyuncuları: Fatih Serkan Kurtuluş (Galatasaray), Serkan Şahin (Basel), Serdar Aziz (Bursaspor), Muhammet Aykut Demir (Gençlerbirliği), Abdullah Karmil (Trabzon Karadenizspor), Emre Özkan (Beşiktaş), Ferhat Bıkmaz (Sivasspor), Özgür Çek (Ankaraspor).
Orta Saha Oyuncuları: Tunay Torun (HSV Hamburg), Aydın Yılmaz (Galatasaray), Soner Aydoğdu (Gençlerbirliği), Ergün Berisha (Udinese), Murat Ceylan (Gaziantepspor), Jem Karacan (Reading), Necip Uysal (Beşiktaş), Eren Albayrak (Bursaspor), Umut Koçin (Kayserispor).
Hücum Oyuncuları: Burak Çalık (Altay), Tevfik Köse (Gaziantepspor), Deniz Yılmaz (Bayern Münih).

LOS MERENGUES - LOS GALACTİCOS


Başlıktaki takma isimlere ek olarak bir de yüzyılın takımı. Kısaca Real Madrid. Her dönem yaptığı flaş transferlerle adını dünyadaki her futbolseverin kafasına adete kazıyan Real Madrid, Florentino Perez ile bir başka moda geçiyor. İlk döneminde yaptığı Figo, Zidane, Beckham, Ronaldo gibi transferle dünyanın en pahalı barajlarını kurdurtan Perez, 2.başkanlık döneminde de boş durmadı. Cristiano Ronaldo, Kaka Leite, Karim Benzema, Raul Albiol, Xabi Alonso, Alvaro Arbeloa, Alvaro Negredo, eski oyuncusu Esteban Grenero’yu alarak transfer piyasasının tartışmasız şampiyonu oldu. Zlatan Ibrahimovic’i renklerine bağlayan Barcelona bile konuşulmuyor Real’in konuşulduğu kadar. Bu transferlere harcanan 257 milyon avro gibi ir para var. Ancak merchandising gelirleriyle bu paranın çok çok daha fazlasını kazanacaklarını hesaplıyorlar. Cristiano Ronaldo’nun imza şovunda stada olan 80,000 kişi Perez’i haklı çıkaracak gibiydi. Aynı şekilde Ocak ayında City’nin 100 küsur milyona avroya almaya çalıştığını sandığı(!), daha doğrusu reklam yaptığı Kaka da 65 milyona Barnabeu’nun yolunu tuttu. Ben de bu transfer harcamalarının gerek seyirci gelirleri, gerek marka değerleri, gerekse sponsorluk anlaşmalarıyla rahat bir şekilde kâra dönüştürüleceğini düşünenlerdenim.

Ancak önemli olan olayın futbol yani saha içi boyutu. Yıllardır Şampiyonlar Ligi’nin figüran takımlarından biri Real. Bırakalım şampiyonluğu final bile göremediler. Ligde de oldukça kötüyken Nasıl Şampiyon Olunur I-II-III adlı kitapların yazarı Fabio Capello’yu getirerek şampiyon oldular ve onu 10 sene önceki gibi hemen paketlediler. Çünkü kurt İtalyan hücuma dayalı futbol oynatmıyordu. Bu sezon Villarreal mucizesinin mühendisi Pellegrini ile çıkacaklar bu meşakkatli yolculuğa. Bence Pellegrini’nin işi çok zor çünkü Barcelona gibi bir rakipten daha çok zorlanacağı bir iş var önünde; serveti şimdiden 30-40 milyon avroyu geçmiş 20’den fazla adamı idare etmek. Bunu da hallederlerse Barcelona ile rekabet boyutuna geçebiliriz. V buraya geldiğimiz zaman yapılan Kaka, Benzema, Ronaldo transferleriyle eldeki Raul, Higuain gibi oyuncuları birleştirdiğimiz zaman muazzam hücum hattı var. Kaka ve Ronaldo’nun direk oynayacağı gün gibi aşikar. Diğerlerinin de ancak biri oynayacak. Bunun gelecek vaat etmesi açısından Benzema veya yüksek nüfuzu dolayısıyla Raul olacağını düşünüyorum. Çok iyi bir futbolcu olan Higuain bu sene de formayı kaparsa büyük iş yapar.


Ama Real için asıl önemli olan yer orta saha. Öndeki futbolcuları idare edecek oyuncularla oynaması şart. O yüzden bir Sneijder bi r Robben yer bulmamalı bu takımda(ki Sneijder’in inanılmaz bir futbolcu olduğunu biliyorum). Xabi Alonso ve Lass hamal statüsünde kesinlikle oynayacaklardır. Bir de orta sahayla hücum arasında alış veriş yapabilecek bir oyuncu oynatmalılar(Keşke Gareth Barry olsaydı).Defansta da çok alternatif var ama bu kadar iyi hücumcu transferinden sonra defansı düşünen pek yok Real tarafında. En büyük yanılgı da bu. Pepe’nin 10 maçlık cezası da var. Belki oraya bir oyuncu daha alırlar.

Real, çok klas transferler yaptı, teknik adamını değiştirdi. Kısaca pusulasındaki okun artık başka yönleri göstermesini istiyor. Çok başarılı olursa asla şaşırmayacağımız bu kadronun birkaç ay içinde Pellegrini’ye el sallaması da beni çok sarsmaz açıkçası. Ama dünyanın en büyük kulübünün Şampiyonlar Ligi’nde başarılı olmasını çok özledim.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

KAZAN KAYNAMAYA BAŞLIYOR


Ağustos ayının gelmesiyle Avrupa’nın büyük ligleri de yavaş yavaş start almaya başladı. Bu hafta sonu başlayan Turkcell Super Lig’in yanı sıra Alman Bundesliga, Fransız Ligue 1, Hollanda Eredivisie’de de ilk maçlar oynandı. Serie A 23 Ağustos La Liga 30 Ağustos’ta başlayacak. Premier Lig’in havasına ise bu hafta sonu oynanan Manchester United – Chelsea Community Shield final maçıyla girildi. Haftaya birbirinden zorlu, birbirinden tempolu maçlar bizi bekliyor.

İlk hafta maçlarına baktığımızda Almanya’da son şampiyon Wolfsburg, Stuttgart karşısında sahasında net bir galibiyet aldı. Özellikle Grafite formda gözüktü. Stuttgart’ta ise yeni transfer Pavel Pogrebnyak’ın forma girmesi için biraz zamana ihtiyacı var. Gurbetçi oyuncumuz Serdar Taşçı bu maçta vasat bir oyun sergilerken, Wolfsburg’un 2.golünde Grafite karşısında birebirde resmen ezildi. Bir diğer önemli karşılaşmada geçen sezonun ilk bölümünde büyük sürpriz yaparak liderliğe kadar yükselen ancak süper performans gösteren Boşnak golcüsü Vedad Ibisevic’in sakatlanmasıyla aşağılara doğru ivmeli yolculuğu başlayan Hoffenheim, sahasında Almanya’da şampiyonluğun her zaman en büyük adayı olan Bayern Münih ile 1-1 berabere kaldı. Bu maçta Van Gaal tarafından kadroda düşünülmediği bizim basınımız tarafından söylenen Hamit Altıntop 90 dakika sahada kaldı. Geçen sezon Galatasaray’ın teknik direktörlüğünü yapan Michael Skibbe’nin yeni takımı Frankfurt’ta sezona Werder Bremen’i deplasmanda yenerek başladı. Werder’in hemen her maçı gibi gol düellosu şeklinde geçen maç 3-2 bitti. Türk asıllı oyunculardan Mesut Özil ve Selim Teber’de maçta yer alırken Mesut penaltıdan 1 gol attı. Felix Magath yeni takımı Schalke’de sezona Nürnberg deplasmanında galibiyetle merhaba derken Kuranyi 2 gol atarak klasını gösterdi. Türk asıllı oyuncuların yer aldığı diğer maçlarda Leverkusen yeni transferi Eren Derdiyok’un da gol attığı maçta Mainz’i 3-1 mağlup etti. Haftanın en ilginç mücadelesinde ligin renkli takımı Borussia Monchengladbach Bochum deplasmanında 3-0 öne geçmesine rağmen maç 3-3 beraberlikle sona erdi. Alman Ligi’nde ilk hafta maçlarında izlediğim kadarıyla mücadele yüksekti. Zevkli bir lig olacak. Maçları TRT’nin veriyor olması da Türk futbolseverler adına bir başka önemli nokta. Zira TRT spora artık çok daha fazla önem verecek ve bu açılımı 2010 Dünya Kupası ve Bundesliga yayın haklarını alarak başlattı.

Mevlüt Erdinç
Fransa Ligi’nde ise yeni transfer Mevlüt Erdinç’in ilk 11 başladığı maçta Paris SG, deplasmanda Montpeiller ile 1-1 berabere kaldı. Geçen sene şampiyonluk yarışını başarıyla götüren takımlardan Marseille 2-0, Bordeaux ise 4-1 kazandı. Son 8 senede kazandığı 7 şampiyonlukla bir efsane olan Lyon ise sezona 1 puan alarak başladı. Zira bu 2 puan kaybı sayılamaz, Lyon’u son dakikada yeni transfer Lisandro Lopez kurtardı. Fransa Ligi’nde bu sezonda belli bir çekişme seviyesi olacaktır. Claude Puel yönetiminde Lyon’da belli düzelmeler görülmezse yeni sezonda görevde kalmasına sürpriz gözüyle bakılan Puel fazla iş başında kalmaz.

Diğer büyük liglerin de başlamasıyla Avrupa’da futbol piyasası iyice hareketlenecektir. Eylül’deki milli takım arasından sonra hem liglerin rayına oturması hem de Avrupa kulvarında grup mücadelelerinin start alması futbolseverleri haftanın 6 günü futbola doyurmaya yetip de artacak gibi görünüyor.