1994 Dünya Kupası Bulgaristan, 1998 Dünya Kupası Hollanda, 2002 Dünya Kupası Türkiye. Bu ülkelerin hepsinin ortak özelliği Dünya Kupası'nda çok iyi performansla 3. olup akabindeki Dünya Kupası'na katılamamaları. Bu zincirin 2006 yılında kırılacağı belliydi, zira bu kez üçüncü, evinde düzenlenen kupada Almanya olmuştu. Almanların her kupaya katılmaktan öte, hemen her kupada üstün başarı gösteren DNA'larını düşününce, bu zincirin kırılması çok doğal. 2002 Dünya Kupası'nda final oynayan, 2006'da evinde 3. olan Almanya 2010'da da yine 3. olmayı başardı. Aslında bu 3 madalya yerine bir şampiyonluğu tercih ederler miydi, bence kesinlikle evet fakat art arda gelen bu 3 başarı da şampiyonluk kadar değerli. Turnuva öncesi Ballack, Adler, Rolfes, Trasch ve Westermann gibi sakatlıklarla boğuşurken, üstüne yaşlanan kadroyu taze yeteneklerle donatarak bu başarıyı elde etmesi daha bir anlamlı Almanya'nın. Adler, Westermann, Trasch'ı da sayarsak, 15 oyuncusu 24 yaş ve altında. Gelecek adına çok umutlu olmak için yeterli sebepleri var Almanların. Bir de oyunun son dakikasında Mesut ile Serdar değişirken hiç de hoş hissetmedim kendimi açıkçası. Dünya futboluna yön verecek bu tarz 1 adamı daha kaybetmemeliyiz ulus olarak.
Uruguay'a da ayrı bir parantez açmak lazım. Turnuvaya oldukça renk kattıkları ortada. Bence tam olarak bizim 2002'de yaptığımızı yaptılar. Gerçi biz 3. olmuştuk ama o kadar fark olması da normaldir. 2.tur ve çeyrek finalde dünyanın en önemli takımları diyemeyeceğimiz ülkeleri elediler ve yarı finale kadar geldiler. İlk turda Fransa ile aynı grupta olması da Uruguay'ı turnuva öncesi şanslı görmemde büyük faktördü, NEDEN URUGUAY başlıklı yazımda bahsetmeye çalışmıştım kupa öncesinde. Özellikle Diego Forlan, Uruguay adına turnuvaya damga vurdu, onu izlemek gerçekten büyük bir zevk. Hele ki bunu A.Madrid ile dolu dolu geçirdiği bir sezondan sonra 31 yaşındayken yapabilmesi daha bir farklı kılıyor Forlan'ı. Başta Suarez, Lugano, Fucile tüm Uruguay takımı alkışı hak etti, umarım teknik direktör Oscar Tabarez daha da üstüne koyabilir bu takımın.
3.lük maçı da bitti, sıra şimdi finalde. Açık konuşmak gerekirse gönlüm Hollanda'dan yana ama bana ahtapot Paul yine bilecek gibi geliyor. İspanya büyük maçları rahatlıkla kaldıran, rakibi deli edecek isabet ve hızda pas yapan kadrosuyla Avrupa Şampiyonluğu'ndan sonra Dünya Kupası'na da çok yakın. Kupayı Robben'in ellerinde görmek istesem de galiba Casillas'a gidecek. Bu arada bu Puyol'un son 2 yılda kazandığı kaçıncı kupa olacak yahu?
Uruguay'a da ayrı bir parantez açmak lazım. Turnuvaya oldukça renk kattıkları ortada. Bence tam olarak bizim 2002'de yaptığımızı yaptılar. Gerçi biz 3. olmuştuk ama o kadar fark olması da normaldir. 2.tur ve çeyrek finalde dünyanın en önemli takımları diyemeyeceğimiz ülkeleri elediler ve yarı finale kadar geldiler. İlk turda Fransa ile aynı grupta olması da Uruguay'ı turnuva öncesi şanslı görmemde büyük faktördü, NEDEN URUGUAY başlıklı yazımda bahsetmeye çalışmıştım kupa öncesinde. Özellikle Diego Forlan, Uruguay adına turnuvaya damga vurdu, onu izlemek gerçekten büyük bir zevk. Hele ki bunu A.Madrid ile dolu dolu geçirdiği bir sezondan sonra 31 yaşındayken yapabilmesi daha bir farklı kılıyor Forlan'ı. Başta Suarez, Lugano, Fucile tüm Uruguay takımı alkışı hak etti, umarım teknik direktör Oscar Tabarez daha da üstüne koyabilir bu takımın.
3.lük maçı da bitti, sıra şimdi finalde. Açık konuşmak gerekirse gönlüm Hollanda'dan yana ama bana ahtapot Paul yine bilecek gibi geliyor. İspanya büyük maçları rahatlıkla kaldıran, rakibi deli edecek isabet ve hızda pas yapan kadrosuyla Avrupa Şampiyonluğu'ndan sonra Dünya Kupası'na da çok yakın. Kupayı Robben'in ellerinde görmek istesem de galiba Casillas'a gidecek. Bu arada bu Puyol'un son 2 yılda kazandığı kaçıncı kupa olacak yahu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder